Küresel İntifada İçin Rap Sözleri

Cahit Koytak, Türk şair, çevirmen. Şiirleri ilk olarak Sezai Karakoç'un Diriliş Dergisi'nde yayımlandı. Yedi İklim, Kayıtlar, Hece, Dergah, Defter, Merdiven Şiir gibi birçok dergide eserleri yer aldı. Filistin için yazdığı şiirlerden bir seçkiyi okurumuzun ilgisine sunuyoruz

Cahit Koytak

I

başka yolu yok, 
çatal yüreklerimizden gayrı 
nemiz var, evimizde bırakıp, 
çoluk çocuk, torun torba 
Kudüs’e yürüyelim, 
Kudüs’e, gülceğizim,
büyük intifadaya...

biz yeryüzünün bütün yoksulları,
yoksulluğuna paradan, puldan 
çok güvenenler,
yoksulluğunu adından, şanından
çok yüceltenler
ve dokuz doğurtanlar ona,

yoksulluğunu, hayatın, insana 
sabahları agu agu agu gülen 
bebeklik yüzü gibi,
akşamları, şiirin ve hakikatin 
yanaklardan süzülen
bilgece hüznü gibi sevenler
ve yüreklerine zırh gibi kuşananlar onu...

yoksulluğunu, yerin ve göğün 
memelerinden emzirenler,
yoksulluğundan allı pullu kanatlar,
kayaklar, patenler, kaydıraklar
yapmasını bilenler 
kafalarına ve yüreklerine...

yersizler, yurtsuzlar, evsizler,
gönülleri yer kadar bereketli, 
gök kadar geniş ve derin olanlar,
çobanlar, çerçiler, işçiler, 
çöp ayıklayanlar, atık toplayanlar,
acı toplayanlar, kahır toplayanlar

ve siz gönüllerimizin aziz misafirleri,
yerin ve göğün muhacirleri
siz sevgili Halepliler, Hamalılar, Şamlılar,  
gelin, yollara dökülelim,

gelin, insanlığın yerlerde sürünen onurunu,
kanayacak taze kan, 
temiz kan bulamayan 
ve zift gibi kararan vicdanını, 
insanlığın, insanlıktan çıkmış insanlığını
çullarımıza sarıp 
nefretin havaya ve suya karıştığı yere,
İsrail’e  götürelim!

nefretin, otların çiçeklerin rengini 
katran rengine, irin rengine
dönüştürdüğü yere, İsrail’e!

nefretin, insanların seslerini 
üç oktav aşağıya çektiği,
boylarını kısalttığı,
bakışlarını zift gibi kararttığı yere!

nefretin, kuşların ötüşünü,
ağustos böceğinin çığlığını,
atların kişnemesini, 
kurtların ulumasını
utançla doldurduğu 
ve üç oktav incelttiği yere,
İsrail’e götürelim, İsrail’e!

ve bu yaralı, irinli,
dikenli ve budaklı adağı orda, 
bebek kurbanlara doymayan,
çocuk kurbanlara doymayan,

hamile analara doymayan,
taze fidanlara, taze gelinlere doymayan
şu leviathan karınlı 
Sion tağutunun önüne fırlatalım,

ya da ağzına tıkayalım, en iyisi,
midesine gömelim
bu, buzağı kafalı, molokh suratlı,
Samiri bakışlı üç bin yıllık kinin...
2 Ağustos 2014

III

işi olmayan rüzgârları,
avare bulutları, aylak bulutları
ve başıboş yağmurları toplayıp 
Kudüs’e götürelim,

yetmedi, ahmak ıslatan yağmurları, 
aşık ağlatan yağmurları,
şair söyleten yağmurları,
aklı da, kalbi de ağzına kadar
şiirle dolduran 
ve geleceğe taşıran yağmurları
içimizde, dilimizin altında
ve göz pınarlarımızda toplayıp
Kudüs’e götürelim!

yetmedi, yetmedi, yetmedi, 
dünyada bunca acı, 
bunca haksızlık varken
insanı sabahları işine,
akşamları evine koşturan, 

insanı para pul, avanta,
şan şöhret ve avuntu peşinde 
koşturan, koşturan ve kocaltan,
ve bir gün bir çukurun 
ya da uçurumun başında 
dili dışarda – 
zınk! diye durduran

sonra da kulağına,  
“aklını başına almak için geç değil, 
adam olmak için geç değil,
aşık olmak için geç değil,
şehit olmak için geç değil!” 
diye fısıldayan yağmurları

ve yağmurlar dinince,
kafelerden, mağaza girişlerinden,
sinema önlerinden toplayıp bizi
içimize götüren dar sokakları
ve o sokaklarda yaşananları
ıhlamur çiçeği kokan nidalarıyla
geçmişin rengine boyayan
eskicileri, hurdacıları, 
sokak satıcılarını,

bazen akasya çiçeği, bazen
katransı acı kokan çocukluğumuzu,
yeniyetmeliğimizi
ve kendi içine savrulan gençliğimizi,
hepsini, hepsini sığdırıp 
yol türkülerimize, marşlarımıza
Kudüs’e götürelim, Kudüs’e!

yetmedi, yetmedi daha,
yağmurlu günlerde, hoperlörle değil,
genetiği bozulmuş ruhsuz soundlarla değil,
çıplak insan sesiyle okunan ezanları,
insanı insanlıkla,
insanı kutsanmış yoksulluk
ve kanatlanmış imanla, ihlasla, 
insanlıkla dolduran 
sahici ezanları,

sessizlikle eş makamlarda
gönlün tellerine dokunan 
sokak çalgıcılarını,
ayı oynatanları, 
köpek gezdirenleri;

ve geçkin kızların, küskün kızların
ah, evet onların, onların işte 
dağın-öteki-yüzü çiçeği gibi,
yüreğin-arka-tarafı otu gibi 
kaderin iki parmağı arasında ezilmedikçe 
kokusunu vermeyen 
solgun ve utangaç hayallerini...

hepsini, bunların hepsini toplayıp
Gazze’ye götürelim,
Gazze’yi dolduralım, 
Gazze’yi taşıralım
bütün bir yeryüzü Gazze oluncaya kadar
ve bütün insanlık Filistinli...

sonra da Gazze’yi 
kalplerimizin ve kollarımızın gücüyle 
bir koçbaşı gibi taşıyıp 
alnının çatına yüklenelim
küresel şizofreninin,

Yusuf’un, bu, baba-bir kardeşlerinin
kendilerini kapattıkları,
sevgiye, dostluğa, insanlığa steril,
tarihin bu en büyük 
ve kurtlanmış, böceklenmiş 
toplama kampını 
ebediyen dağıtmak

ve sonra da bu küresel tümörü 
hançerle, kılıçla değil, değil, hayır,
en güzel şiirlerin yazıldığı kalemle,

kin, nefret ve intikam ateşiyle 
değil, değil, değil,
bilgiyle, hikmetle ve erdemle
temizlemek için...     
2 Ağustos 2014

Sonraki Haber