Atlantik çöküşünün işareti: Aşırı finansallaşmanın tehlike çanları

Küresel piyasalar, ABD'de durgunluk endişelerinin hızla güçlenmesinin ardından tarihi bir düşüş yaşadı. Ekonomist Serhat Latifoğlu, gerçek ekonominin 15-20 katı kadar bir finansallaşmış bir dünya olduğunu ve bunun kırılganlığa yol açtığını söyledi

Küresel piyasalar, ABD'de resesyon (durgunluk) endişelerinin hızla güçlenmesinin ardından tarihi bir düşüş yaşadı. ABD Merkez Bankasının (FED) faiz indiriminde geç kaldığı ve Amerikan ekonomisinin öngörülenden daha sert yavaşlayabileceği endişesi, piyasalarda satış baskısını artırdı. Japonya'daki faiz artışının etkisiyle de Asya piyasalarında düşüş meydana geldi. Özellikle teknoloji şirketlerinin hisselerinde yüzde 10-15 oranında düşüşle karşılaşıldı. Japonya ve ABD kaynaklı küresel çalkantının etkisiyle Borsa İstanbul'da da sert kayıplar yaşanmasının ardından iki kez devre kesildi.

1970’Lİ YILLARDA YENİ BİR YOL

Piyasalardaki aşağı yönlü hareketlilik ‘Borsa çöküyor’ korkusu yarattı. Dünden itibaren tekrar toparlanmalar başlasa da aşırı finansallaşmayla birlikte ekonomilerdeki kırılganlık tekrar gündeme geldi. Piyasalardaki sert hareketliliklerin ve aşırı finansallaşmanın doğurduğu tehditleri Aydınlık’a anlatan ekonomist Serhat Latifoğlu, son çalkantının bir uyarı olduğunu dile getirdi.

Latifoğlu, şunları söyledi:

“Neden böyle sert hareketler yaşanıyor ve niye kara pazartesiler, kara cumalar yaşanıyor? Bunun sebebi; neoliberal politikalar ile özellikle 1970'lerden ve 80'lerden sonra Amerikan ekonomisinin, daha sonra da global ekonominin aşırı derecede finansallaştırılması ve üretim gücünü kaybetmeye başlaması.

"Uluslararası şirketler, merkezlerini kendi ülkelerinde tutmakla birlikte üretimlerini başka bölgeleri kaydırmaya başladılar. Kendi ekonomilerini de ağırlıklı olarak hizmete veya finansal piyasalara dayalı bir hale getirdiler. Neden böyle bir yol izlendi? Çünkü Amerika üretim gücünü kaybetmeye başladı. Fransa, İtalya, Almanya, Japonya, İngiltere'ye karşı rekabete dayanamadı.

“ABD, önce doları egemen hale getirdi, sonra da finansal piyasaları güçlendirdi. Ardından da doların egemenliği daha da pekişti. ABD, üretim tarafında yaşadığı krizi finans piyasasına aktardı yani bir anlamda kendisini kurtarmış oldu. Fakat ne oldu? ABD’de sık sık finansal krizler ortaya çıktı. 1970 öncesinde çok büyük krizler görmezsiniz. 70'lerden sonra neredeyse Her 10 yılda bir sürekli derin krizler var. 3-5 yılda bir de bu tip finansal krizler, kara pazartesiler, kara çarşambalar, cumalar yaşanıyor. Bu tesadüf değil. Tercih edilen finansallaşmanın sonucudur.”

GERÇEK EKONOMİNİN 15 KATI SANAL DÜNYA

Dünya ekonomisinin toplam büyüklüğü yaklaşık 100 trilyon dolar iken sadece türev piyasaların 1,3 katrilyon dolar olduğunun bilgisini veren Latifoğlu, şöyle devam etti:

“Yani 10 misli kadar sadece türel piyasa büyüklüğü var. Tahvil piyasaları büyüklüğü 250-300 trilyon dolar. Borsalar yine 150 trilyon dolar. Gerçek ekonominin 15-20 katı kadar bir finansallaşmış bir dünya var. Dolayısıyla da burada yaşanan en küçük bir düşüş bütün reel ekonomileri etkiliyor. Özellikle de Amerikan ekonomisini.

“Özellikle Batı ekonomisi, ‘carry trade’ gibi çok basit bir finansal oyunun esiri olmuş durumda. BRICS ekonomileri artık bu kadar etkilenmiyor. Sıcak paraya karşı önlemlerini aldılar. Ama G-7 yedi ülkeleri ve onun etrafında olan gelişen ülkeler ciddi anlamda etkileniyorlar, çünkü bunlar sıcak paraya bağımlı ülkeler.”

Korona salgınından sonra Amerika’nın politika değişikliğine gittiğini fakat artık çok geç olduğunu kaydeden Latifoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Baktı ki kamuyu küçülterek, finansal piyasaları serbest piyasaya bırakarak bu işler olmuyor. Örneğin, Amerikan Yüksek Mahkemesi Google'ın tekel olduğuna dair bir karar verdi ve önlem alınacağına dair bir karar çıkardı. Amerikan ekonomisinde özellikle teknoloji konusunda tekelleşme öyle boyutlara ulaştı ki güvenliğini bile tehdit ediyor.

ABD DE FARKINDA

Biden'in ulusal güvenlik danışmanı geçen yıl bir açıklama yaptı. Dedi ki ‘40 yıldır izlediğimiz neoliberal politikalar bizi batırdı.’ Bugünden yarına olan bir şey değil ama yavaş yavaş Amerika artık özüne dönüyor. Geride kaldığının ve aşağıya gittiğinin farkında Amerikan yönetimi.”

Dünyada 15 ila 20 trilyon dolar arasında carry trade olduğunu anımsatan Latifoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok büyük bir rakam. Büyük bir ülke ekonomisi kadar. Finansallaşma öyle boyutlara ulaşmış ki, reel sektörden kopmuş durumda. Reel sektördeki gerçekler; verimlilik, üretim, gelecekteki beklentiler, enflasyondan tamamen farklı bir dünya var. Sanal dünya oluşmuş. O yüzden de çok basit, haberlerle çok sert yukarıya veya aşağı yönde hareketler olabiliyor. Bu sürdürülebilir bir şey değil.

“2008 krizinde başta ABD olmak üzere G7 ülkeleri, önlem kararları aldı ancak uygulayamadılar. Çünkü bunu yapan şirketler artık çok büyük. Dev fonlar ve şirketler. Amerikan yönetiminin de derin devletinin de uzantıları olan yapılar. Finansal piyasalarda sert bir hareket meydana geldiğinde neler olabileceğine ilişkin bir fragman gördük. Geçmişte bunu 2008 krizinde yaşadık. Bu sefer reel sektörü o kadar etkilemeyecek belki ama yine de tüm dünyayı epey korkuttu. Dolayısıyla bu anlamda uyarıcı bir nitelikte.

‘UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI GİBİ’

“Finansallaşmanın bir etkisi üretim gücünü düşürdü, ikincisi, borçluluk oranını çok arttırdı. Neden? Çünkü eskiden borç aldığın zaman kapatılıyordu. Ama şimdi borcu borçla ödeme yaklaşımı var. Finansal piyasalarda bunu yapmak mümkün. Borcunu bile, teminat gösterip borçlanabiliyorsun. G7 ülkeleri bu şekilde borç batağına saplandı. Japonya GSYH’ya oranıyla dünyanın en borçlu ülkesi. Amerika’da 35 trilyon dolara geldi. Rakamsal olarak dünyanın en borçlu ülkesi. Nedeni de aşırı finansallaşma. Bu da hem bütçe açıklarını tetikledi hem de sosyal devletleri küçülttü.

“Bu durum zincirleme reaksiyon, ekonomide içten içe bir çürüme ve çöküş getirdi. Şu anda ayakta durmalarının tek bir sebebi var, finansal piyasalar. Üretim değil. Ayakta kalma dayanakları finansallaşma ama finansallaşan ekonomiler de çok kırılgan. Uyuşturucu bağımlılığı gibi. Sürekli o tozları alıp alıp yaşıyorlar. Bu şekilde hayatta kalıyorlar. Ancak ayakta tutan kolonları çok kırılgan.”

Sonraki Haber