Küresel ulaştırma alanında Orta Koridor’un artan önemi
Küresel ticaret az sayıda güzergâha bağlı kılınarak risk altında bırakılamayacak kadar önemlidir. Diğer taraftan taşımacılıkta maliyet ve süre çok büyük önem taşıdığından dolayı Orta Koridor’un sahip olduğu ve gün geçtikçe daha da gelişen imkanları dikkate alınmalıdır.
Bilindiği gibi Küreselleşme çok boyutlu uluslararası bir süreçtir ve kavramın derin incelemesini yapmadan yüzeysel bir yaklaşımla denilebilir ki, bu kavram “bütünsellik”, “homojenlik” gibi olguları içermektedir. Tabii ki, “bütünsellik” ve “homojenlik” olguları ilk olarak küresel ve bölgesel anlamda, hatta ülkelerin iç usulleri ve dinamikleri ile ilgili küreselleşme sürecinin önündeki “engeller” kavramını gündeme taşımaktadır. Yani küresel bütünleşme sürecini önleyen, sekteye uğratan, hızını kesen vs her şey bu kapsamda “engel” olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla uluslararası ilişkiler öğretisinde ve diplomasi pratiğinde “küreselleşme” ve “engel” kavramlarına sıkça rastlanmakta ve bazı liberal yaklaşımlarca bu iki mefhuma adeta “iyi” - “kötü” ilişkilendirmesi veya etkileşimsel retoriği yüklenmektedir.
Somut örneklerle açacak olursak, ülkeler arasında savaş durumları, uluslararası hukukun ağır ihlâlleri, bölgesel ve küresel düzeyde olan siyasi gerginlik ve çatışma riskleri küresel entegrasyonun önündeki söz konusu engellerden bazıları ve en önemlileri sayılmaktadır. Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve bununla ilgili olarak çatışma durumunun 30 yıla yakın bir süre devam etmiş olması da bu kapsamda zikredilebilir. Dolayısıyla Azerbaycan, Demir Yumruk Operasyonu ile Ermenistan işgalini sonlandırarak sadece BM, AGİT ve genel anlamda uluslararası hukukun büyük zarar görmüş onurunu kurtarmadı; aynı zamanda uluslararası ulaştırma, iletişim, taşımacılık ve ticaretin geliştirilmesi önündeki en büyük engellerden birisini de ilk önce askeri ve daha sonra siyasi yolla ortadan kaldırmış oldu.
Küresel ekonomiye entegrasyon kapsamında büyük siyasi irade ortaya koyan ve dış politikasının ana hatlarını bu doğrultuda belirleyen Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti küresel düzeyde enerji, ulaştırma, iletişim hatlarının geliştirilmesi ve yeni projelerle çeşitlendirilmesi alanında yıllardan beri çok aktif rol almış, BTC, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı, Güney Gaz Koridoru (Southern Gas Corridor), TANAP, TAP vs gibi önemli küresel projeleri gerçekleştirmeyi başarmıştır. Hem de tüm bunları, yıllardan beri Ermenistan işgaline, bir dizi güvenlik sorunlarına ve bu sorunlarla ilgili uluslararası kurumların görevlerini yapmaması, büyük devletlerin duyarsızlığı ve çifte standartlarına rağmen gerçekleştirebilmiştir.
Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri tarafından Demir Yumruk Operasyonu ile işgalci Ermenistan ordusunun yenilgiye uğratılarak Azerbaycan topraklarından püskürtülmesi sonucunda 10 Kasım 2020 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermenistan’ın yenilgiyi kabul etmesi niteliği taşıyan üç taraflı deklarasyon imzaladılar. 11 Ocak 2021 tarihinde Moskova’da her üç lider 10 Kasım deklarasyonunu destekler nitelikte bir bildiri daha imzaladılar. Azerbaycan Cumhuriyeti galip bir devlet olarak, söz konusu üç taraflı deklarasyonun öngördüğü tüm yükümlülüklerini yerine getirmiştir. Ermenistan tarafının da hakezâ üç taraflı deklarasyon kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmesi ve bu doğrultuda bölgesel ulaşım ve iletişim ağlarının yeniden canlandırılmasına yönelik proje ve çabalara engel olmaması gerekmekte ve beklenmektedir. Nitekim üçlü deklarasyonun 9. maddesi Zengezur-Nahçıvan koridorunun yeniden açılmasını öngörmektedir. Bu, Türkiye’nin Türk Dünyası ile coğrafi bağları açısından fevkalâde büyük öneme sahiptir. Ermenistan’ı bir devlet olarak yaratan ve büyütmek isteyen iradenin Türkiye ve Türk Dünyası arasına Zengezur Duvarı’nı örme sebeplerini hatırlayalım.
ENGELLERDEN BİRİ DAHA ORTADAN KALKTI
Dağlık Karabağ sorununun askeri ve daha sonra siyasi yollarla çözülerek artık geçmişte kalması konumuz açısından neden önemli? Çünkü Doğu-Batı, Kuzey-Güney, Güney-Batı güzergâhlarında ulaştırma ağlarının muazzam derecede geliştirilmesi önündeki bir engel daha kalkmış durumda ve bu durum sadece Azerbaycan ve Türkiye’nin değil, tüm bölge ülkelerinin ekonomik çıkarları açısından büyük önem arz etmektedir. Bahsedilen bu koridorların birbiriyle sık ilişkili ve hatta birbirini tamamlar nitelikte olduğu söylenebilir ve sınır ötesi ticaret konusunda uzun vadeli etkilere sahip potansiyeli barındırmaktalar. Küresel ticaret, özellikle de Asya ve Avrupa arasındaki taşımacılıkta güzergâhların çeşitlendirilmesinin veya alternatiflerinin oluşturulmasının zorunluluğu, atlatılan ve milyarlarca dolar zarara sebep olan Süveyş kanalı krizi ile bir kez daha anlaşılmış oldu. Dolayısıyla küresel ticaret az sayıda güzergâha bağlı kılınarak risk altında bırakılamayacak kadar önemlidir. Diğer taraftan taşımacılıkta maliyet ve süre çok büyük önem taşıdığından dolayı Orta Koridor’un sahip olduğu ve gün geçtikçe daha da gelişen imkanları dikkate alınmalıdır. Zira Trans-Hazar uluslararası ulaştırma koridoru süre ve maliyet bakımından en az iki kat daha azını vaat ediyor.
“Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Lojistik ve Ticaretin Geliştirilmesi ile ilgili Stratejik Yol Haritası” 2016 yılında Cumhurbaşkanı İ. Aliyev tarafından onaylanmıştır. Azerbaycan, 2000 yılında Rusya, İran ve Hindistan arasında imzalanmış Kuzey-Güney ulaştırma güzergâhının oluşturulması ile ilgili hükümetlerarası antlaşmaya 2005 yılında taraf oldu.Türkiye, Bulgaristan, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Amman ve Ermenistan’ın da aralarında bulunduğu toplam 13 devlet söz konusu bu antlaşmayı onaylamıştır. Kuzey-Güney ulaştırma güzergâhının geliştirilmesinin amacı Hindistan`dan Rusya ve Avrupa’ya yüklerin taşınma süresini6 haftadan 3 haftaya indirmektir. Azerbaycan bu kapsamda geçen yıllarda Rusya ve İran tarafı ile bir dizi görüşmeler ve anlaşmalar imzalamış, gerekli altyapı projelerini tamamlamıştır denilebilir.
Güney-Batı ulaştırma koridoru ise Azerbaycan’ın girişimleri ile 2016 yılında ortaya konulmuş bir proje ve Hindistan/Basra Körfezi-İran-Azerbaycan-Türkiye / Gürcistan-Türkiye / Ukrayna / Romanya / Bulgaristan-Avrupa güzergâhı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda 2016 yılında Azerbaycan, Gürcistan, İran ve Ukrayna arasında ilgili Protokol imzalanmıştır. Güney-Batı ulaştırma koridorunun diğer alternatiflerden, özellikle de Süveyş kanalı güzergâhından üstün tarafı mesafe ve harcanacak zamanın üç kat daha az olmasıdır.
LAZURİTE (LAPİS LAZULİ) KORİDORU
Bölgesel ulaşım bağlantılarının güçlendirilmesi ve ticaret transit engellerinin ortadan kaldırılması kapsamında 2018 yılında faaliyete başlamış Lazurite (Lapis Lazuli) koridoru da önemle zikredilmesi gereken bir girişimdir. Şöyle ki, Afganistan için Bölgesel Ekonomik İşbirliği Konferansı (RECCA) çerçevesinde Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve Afganistan arasında 2017 yılında imzalanmış hükümetlerarası antlaşmaya dayalı olarak gerçekleştirilmiş proje de uluslararası taşımacılık alanında Trans-Hazar uluslararası ulaştırma koridorunun artan önemini ortaya koymaktadır.
Doğu-Batı güzergâhı, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Lojistik ve Ticaretin Geliştirilmesi ile ilgili Stratejik Yol Haritası’nda çok önemli bir yer tutmaktadır. Şöyle ki, Azerbaycan tarihi İpek Yolu projesi kapsamında Çin’in 2013 yılında duyurduğu “Bir Kuşak Bir Yol” Ekonomik Gelişim Stratejisi çerçevesinde İpek Yolu Ekonomi Kuşağı’nın ve TRACECA’nın önemli bir parçasıdır. Nitekim TRACECA’nın Daimi Sekreterliği Bakü’de bulunmaktadır. 2015 yılında “Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti arasında İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nın kurulmasının birlikte desteklenmesine dair Mutabakat Muhtırası” imzalanmıştır. Orta Koridor kapsamında yürütülmekte olan işbirliği çerçevesinde, Türk Konseyi üye ülkelerinin Ulaştırma Bakanları arasında bir “Ortak İşbirliği Protokolü” de imzalanmıştır. Bu hususta bir diğer önemli gelişme 20 Şubat 2014 yılında Azerbaycan, Kazakistan ve Gürcistan Trans-Hazar Uluslararası Ulaştırma Güzergahı’nın geliştirilmesi amacıyla Koordinasyon Komitesi’ni kurmuş olmalarıdır. Söz konusu bu projenin amacı Çin, Orta Asya, Hazar Denizi ve Karadeniz havzaları ile Avrupa ülkeleri arasında her iki yönde yük taşımacılığı hacmini artırmak ve onun rekabet edebilirliğini yükseltmektir. Hazar denizinin hukuki statüsü ile ilgili 12 Ağustos 2018 yılında 5 kıyıdaş ülkenin imzaladığı antlaşma ve 21 Ocak 2021 tarihinde Azerbaycan ve Türkmenistan arasında Dostluk doğalgaz yatağı ile ilgili imzalanmış Mutabakat Muhtırası da Trans-Hazar Uluslararası Ulaştırma koridorunun gelişim trendinin konsolidasyonu kapsamında düşünülebilir.
Azerbaycan’ı Doğu-Batı ulaştırma koridoru başta olmak üzere tüm ilgili ulaştırma güzergâhlarında avantajlı ülke konumuna yükselten gerçek şu ki, bununla ilgili ülkedeki bütün altyapı projeleri büyük ölçüde tamamlanarak hazır hale getirilmiştir ve faaliyet gösteriyor durumdadırlar. Söz konusu altyapı varlıklarını şöyle sıralayabiliriz: 6 Uluslararası Hava Limanı (işgalden kurtarılmış bölgelerde üç uluslararası hava limanı daha yapılacak), Hazar denizinde en büyük ticaret filosu, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, 2013 yılında SOCAR çatısı altında faaliyete başlamış Hazar denizi kıyısındaki en büyük modern tersane, Hazar denizi kıyısında Alat kasabasındaki 2018 yılı Mayıs ayında faaliyete başlamış Bakü Uluslararası Deniz Ticaret Limanı, Alat Serbest Ekonomik Bölgesi ve s.Liman ve tersanenin esas karayolu ve demiryollarının kesişmesinde bulunması da önemle vurgulanması gereken bir husustur. Yüklerin Trans-Hazar uluslararası ulaştırma koridoru ve 30 Ekim 2017 yılında faaliyete başlamış BTK ile taşınması deniz taşımacılığına harcanan süreden iki kat daha azdır ve Çin, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Afganistan’ın Avrupa ve Batı dünyasına ulaşabilmesi demektir.
TÜRKİYE’NİN ARTAN ETKİNLİĞİ
Konumuzu toparlayacak olursak, Azerbaycan topraklarında Ermenistan işgalinin sonlandırılması durumu, yukarıda bahsedilen son derece olumlu gelişmelere ivme katacak nitelik taşımaktadır. Bu kapsamda Türkiye’nin artan etkinliği bir kez daha görülmektedir. Nitekim Türkiye’nin müdahalesi olmadan ve Azerbaycan yıllardan beri söylediği askeri yolla çözüm seçeneğine başvurmadan önce Dağlık Karabağ sorununun 30 yıldır çözümsüzlüğünün devam etmesi Minsk Üçlüsü’nden hiçbirisini rahatsız etmemekteydi. Dolayısıyla Türkiye’nin artan etkinliği ve Türkiye-Rusya tandeminin bölgesel ve hatta küresel düzeyde büyük ekonomik fırsatların yolunu açabileceğini bu bağlamda görmekteyiz. Bölgesel ve küresel seviyede ulaştırma-iletişim hatlarının geliştirilmesi doğrultusunda işbirliği imkanlarının artması ve bunun Çin’in uzun vadeli stratejik çıkarları ile bağdaşır olması, ABD Başkanı Joseph Biden’ın sözde “soykırım” ifadesini kullanmasının sebeplerini bir nebze gün yüzüne çıkarmaktadır.
Şunu unutmamamız gerekiyor, bir insanın evi dünyada en fazla o insanı ilgilendirdiği gibi, bölgemizin de iyi durumda olmasını en fazla bizden başka kimse isteyemez. Türkiye’nin artan etkinliğinden ve Türkiye-Rusya tandeminden duyulan rahatsızlık bölge ile coğrafi bağı bulunmayan güçleri bölgeye müdahale araçları bulmaya veya üretmeye yöneltmektedir. Bu bağlamda sadece ABD değil, diğer bazı Batılı ülkelerin de yakın gelecekte veya orta vadede Ermenilere “destek nitelikli” çeşitli yollarla bölgeye müdahil olmaya çalışabilecekleri öngörülebilir. Nitekim, Azerbaycan topraklarını işgal altında tuttuğu sürede mayınladığı arazilerin haritalarını uluslararası hukuk gereği takdim etmesi doğrultusunda Ermenistan’a baskı uygulanması yerine, Azerbaycan’ın savaş durumu dışında yakaladığı teröristlerin bazı Batılı ülkelerce “savaş esiri” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bunun gibi hukuk ve adalet ile bağdaşmayan çifte standartların devamının geleceğini bize yakın geçmiş söylemektedir. Ayrıca, konu Azerbaycan veya Türkiye olunca ayrışık gibi görülen bazı küresel güçlerin nasıl bir araya gelebildikleri gerçeklerinin de iyi hatırlanması elzemdir. Bunun için Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak strateji oluşturmaları zorunludur.