LGBTI özgürlük mü, dayatma mı? -2-
LGBTI bireylerin sağlık durumları raporda daha geniş bir yer tutmaktadır. Biz elimizden geldiğince bu oranları sizlere yansıtacağız. Ancak önce bir konuya dikkat çekelim, kişilerin bireysel olarak cinselliklerini istedikleri gibi yaşama hakları vardır, hiç kimse toplumun geneline uymayan bir yol seçtiği için genel sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmamalıdır. Bu herşeyden önce insan haklarına yaşam haklarına saygısızlıktır. Örneğin; heteroseksüel bir birey üreme organıyla ya da diğer organlarıyla ilgili bir sorun yaşadığında nasıl ki hiç bir ayrımcılığa maruz kalmadan sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyorsa, eşcinsel bir birey de bu hizmetlerden aynı şekilde faydalanabilmelidir. Bunun üzerine basarak vurgulamakta fayda vardır, bu ruhsal sağlıklarının korunması kadar bedensel sağlıklarının da korunması bakımından önemlidir. Ayrıca biz bireylerin toplumda cinsel kimlikleriyle değil öz benlikleriyle değerlendirilmelerinden yanayız. Cinsel kimlik, cinsel yaşam insanların kişisel tercihleridir ve buna mutlak saygı duyulmalıdır.
KADINLARIN DURUMU
Raporda kadınlara özgü fiziksel hastalıklarda yani, meme kanseri veya rahim kanserleri türleri gibi bulgularda heteroseksüel kadınlarla lezbiyen ya da biseksüel kadınlar arasındaki oranlarda fazla bir fark olmamakla birlikte, lezbiyen kadınların jinekolog doktorlara gitmeyi reddettikleri, dolayısıyla bu oranlara tamamen net diyebilmeyi zorlaştırdığı vurgulanmıştır. Buna nazaran cinsel hastalıkların bulaşımı ve ruhsal bozukluklar ele alınmıştır.
RKI raporuna göre; Avrupa’da yapılan bir çalışmaya ithafla kadınlardaki alkol, sigara ve madde bağımlılığı, heteroseksüel kadınlara oranla lezbiyen veya biseksüel kadınlarda daha fazla olduğudur. Örneğin; ömür boyu kullanımda heteroseksüel kadınlarda riskli uyuşturucu madde kullanımı yüzde 2,9, madde bağımlılığı yüzde 7,1 iken bu oranlar lezbiyen ve biseksüel kadınlarda yüzde 14’e kadar çıkmaktadır. Amerika’da yapılan yapılan benzer araştırmada da esrar kullanan lezbiyen kadınlar yüzde 16,7 iken hetereseksüel kadınlarda bu oran yüzde 2,6’dır. Diğer uyuşturucu maddelerde bu oranlar yüzde 3,1’e karşı, yüzde 12,6’dır. Alkol konusunda ise heteroseksüel kadınlar yüzde 2.5’luk bir kitleyi oluştururken, kendilerini sadece heteroseksüel olmayan olarak niteleyen kadınlarda bu oran yüzde 13,3’tür. Raporda kesin bir oran verilmemekle birlikte cinsel tercihini lezbiyen veya biseksüel olarak niteleyen kadınların intihar eğilimine daha yatkın oldukları vurgulanmaktadır. Kadınların intihar nedenlerinde ağırlıklı olarak uğradıkları cinsel şiddetin öne çıktığı da belirtilmektedir. (*sayfa 12, bölüm 5.1.)
ERKEKLERİN DURUMU
Şimdi de erkeklerdeki oranları size sunalım. Rapordaki bir uyarıya tamamen katılıyoruz. HIV virüsü yani AIDS ya da diğer cinsel hastalıklar sadece eşcinsellere mahsus değildir. Bu hastalıklar, hastalığı taşıyan kişilerden etkileşimde oldukları diğer kişilere, örneğin; kendisini heteroseksüel olarak tanımlasa da eşcinsel bir bireyle yaşadığı cinsel hastalığı kaparak daha sonra hastalığın bilincinde olmadan karşı cinsle yaşadığı cinsellikle bulaştırmakla birlikte, Afrikada’da örneklerinde olduğu gibi anneden bebeğe geçmesiyle de bulaşabilir.
Bu cinsel hastalıklardan biri olan frengi hastalığı verilerine göre ankete katılan ve kendisini aslında heteroseksüel olarak tanımlayan kişilerin yüzde 14,2’sinde bu hastalığa rastlanmıştır. Sadece Almanya’da 2018 yılında 7 bin 332 sifiliz (frengi) vakası rapor edilmiştir ve bu bulaşma riski oranlarında yüzde 85'ini oluşturmaktadır. Ayrıca, EMIS katılımcılarının yüzde 19.2'si gonore (halk diliyle bel soğukluğu) ve yüzde 13.9'u klamidya (cinsel yolla bulaşan bakteriel bir hastalık) tanısı aldığını bildirmiştir. Rapor, erkeklerle seks yapan erkeklerde HIV riskinin artığı yazılmaktadır.
“Almanya'da MSM (eşcinsel olmamakla birlikte erkeklerle cinsel ilişki kuran erkeklere verilen kısaltma) kapsamında yeni HIV tanıları 2014'ten beri azalmaktadır. Bununla birlikte, 2018'de yeni HIV bulaşan tahmini 2 bin 400 kişiden bin 600'ü MSM idi. MSM, insan papilloma virüsü (HPV) ve HIV ile enfekte olursa, immünosupresyon nedeniyle anal ve kolorektal kanser riski de artabilir” denilmektedir.
Raporda yine heteroseksüel kişilere oranla gey ve biseksüel erkeklerin hem madde bağımlılığı, hem intihar oranının yüksek olduğu söylenmekle birlikte, katılımın düşük ve yetersiz olması neden gösterilerek, özelikle Avrupa’daki durumda net oranlar ortaya konulmamıştır. Amerika’dan çeşiltli örnekler rapora yansımıştır. Uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığının 12 aylık yaygınlığını incelemiştir.
“Eşcinsel erkeklerin ağır alkol tüketimi prevalansı biraz artmıştır yüzde 18.1'e karşılık yüzde 13.7. Bununla birlikte, alkol bağımlılığı yüzde 16.8'e karşı, yüzde 6.1 ve yasadışı uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı açısından farklılıklar daha belirgindir” denilmektedir. (*sayfa 14, bölüm 5.2.)
BİSEKSÜELLİK VE EŞCİNSELLİK
RKI cinselliğe yönelimi üç gruba ayırmıştır: “Cinsel kimlik (örneğin hetero, homo veya biseksüel), cinsel istek veya cazibe ve cinsel davranış. Üç boyutun eşleşmesi gerekmez ve durumları ömrü boyunca değişebilir. 2016 yılında, bazı veriler cinsel yönelim gönüllülerin kendi beyanlarıyla SOEP'te toplanmıştır. Bu ve diğer kaynaklara dayanarak, nüfusun yaklaşık yüzde 2'sinin lezbiyen, gey veya biseksüel olarak tanımlandığı tahmin edilmektedir. Oranda 60'ın üzerinde olanlar, 45 yaşın altındakilerden daha düşüktür. BZgA'nın bulguları ayrıca genç katılımcıların kendilerini lezbiyen, gey veya biseksüel olarak tanımlama olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Kadınlar ve erkekler arasında, kadınların kendilerini daha fazla olarak biseksüel ve daha az olarak lezbiyen tanımlamaları bakımından da farklılıklar vardır; erkekler kendilerini daha fazla eşcinsel ve daha az biseksüel olarak tanımlamaktadırlar.”
Ayrıca rapordaki veriler de, insanların aynı cinsiyetten kişilere ilgi duyduğunu veya aynı cinsiyetten kişilerle cinsel ilişki yaşamalarına rağmen kendilerini açıkça gey veya biseksüel (kimlik) olarak tanımlamadıklarına da değinilir. Ayrıca çoğu eşcinselin birlikte yaşamadığı evlilik yapmadığı, bunun toplumdan dışlanma korkusundan olabileceği belirtilmektedir. Yapılan araştırmalarda kendilerini gey, lezbiyen veya biseksüel olarak tanımlayan insanların yarıdan fazlasının, nüfusu 100 binden fazla olan şehirlerde yaşamayı tercih ettikleri, yüksek öğrenim yapma oranlarının yüksek olduğu ancak eşcinsel erkeklerin heteroseksüel erkeklerden daha az ücret aldıkları verilen bilgiler arasındadır.
Amerika’da yapılan bir araştımaya göre; biseksüel erkeklerin heteroseksüel erkeklere oranla daha fazla HIV pozitif olduğu yüzde 7,7’ye karşı yüzde 0,3’olarak belirtilmektedir. Yine aynı veride eşcinsellere ise biseksüellere oranla yüzde 17,4 daha fazla HIV pozitif tanısı konulduğu belirtilir. Yine Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan popülasyon temelli bir kesitsel çalışma, kadınlar ve erkekler arasındaki bağımlılık yapıcı madde kullanımı ve bağımlılıkların 12 aylık yaygınlığını incelemiştir. (*sayfa 4, bölüm 3.1, sayfa 15, bölüm 5.3.) * Kaynak raporda bulunan veri tablosu ve yararlanılan bölümler.
DEVAM EDECEK