LGBTI özgürlük mü, dayatma mı? -3-

Almanya’da bu grubun sayılarının tahmin edilmesinin zor olduğu vurgulanan raporda, Trans ve İntertrans grubu için şu bilgiler verilmektedir: “Bazı trans bireyler, Transseksüeller Yasası'na (TSG) dayanan medeni durumlarında ve adlarında değişiklikler için başvururlar. 2008-2016 yılları arasında bu yıllık başvuru sayısı 903'ten bin 868'e yükselmiştir. Uluslararası bir meta-analizde, transgendirite sıklığının 100 bin kişiden 4.6'sı olduğu tahmin edilmektedir. İnterseks ile ilgili olarak, Alman Tabipler Birliği 2015 yılında yaptığı açıklamada, her yıl yaklaşık 150 çocuğun "cinsiyet gelişimi değişkenleri/bozuklukları (DSD)."

Alman Etik Konseyi'nin tahminlerine göre, Almanya'da 80 bin interseks insan yaşıyor. Bilimsel ve klinik çalışmaların gözden geçirilmesi, tüm doğumların yüzde 0,018 ile yüzde 2,1 ile yüzde 3,8'ini "cinsiyet gelişiminin varyantları" veya ürogenital sistem olarak tahmin etmektedir. Birleşmiş Milletler'in Özgür ve Eşit Girişimi, yüzde 0.05 ile yüzde 1.7 arasında bir nüfus payı olduğunu varsaymaktadır. Bununla birlikte, genel olarak, bu sayılar kabaca bir yaklaşım olarak anlaşılmalıdır. Çünkü Almanya'daki transseksüel ve interseks bireylerin sayısı hakkında güvenilir bir bilgi yoktur. Bu konu doğru anlaşılmalıdır, o nedenle biraz genişçe yer vereceğiz.

İnterseksüel terimi hayatımıza 1916 yılında genetik uzmanı Richard Goldschmidt tarafından dahil edilmiştir. Rapor bu konuyu sağlık bölümünde ‘Tıbbi tanınma’ başlığında ele almıştır. Eşcinsellik 1990 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ruhsal bir hastalık olarak tanımlanıyordu. Cinsel çeşitliğin tanınması adına 1990 sonrası bu madde kaldırılmıştır. Bundan sonraki aşamalar raporda “2019'un sonunda Federal Kabine, bir kişinin cinsel yönelimini veya kendini algılayan cinsiyet kimliğini (dönüşüm terapileri olarak adlandırılan) değiştiren veya bastıran hedefli müdahaleleri yasaklamaya karar verdi. Çünkü bu müdahaleler genellikle etkilenenlere psikolojik zarar veriyor. Yasak 2020'den itibaren rıza gösteremeyen küçüklere ve yetişkinlere, bu tür önlemlerin teklifine ve arabuluculuğuna uygulanır” denilmektedir.

Burada belirtmek gerekir, bir dönem bu yasalar çerçevesinde Müslüman ve Yahudi kökenli ailelerin çocuklarını sünnet ettirmeleri yasaklar kapsamına alınmıştı. Bu kararın mahkemeye taşınması ve karar çıkma aşamasında birçok Türk kökenli aile çocuklarını Türkiye’de sünnet ettirmişti. Mahkeme kararıyla burada bir takım esnetmeler daha sonra yapıldı ancak halen sorun tam olarak çözülebilmiş değildir.

Yukarıdaki yakın tarihli kararlar da bunu göstermektedir. Konuya ilişkin olarak raporda şu açıklama mevcuttur: “Alman Üroloji Derneği'nin (DGU) S2 rehberi "Cinsiyet gelişiminin varyantları" , Alman Pediatrik Cerrahi Derneği (DGKCH), Alman Pediatrik Endokrinoloji ve Diyabet Derneği (DGKED) 2016'dan itibaren sadece istisnai durumlarda rıza gösteremeyen çocuklar üzerinde tıbbi veya cerrahi müdahaleler yapmaya izin verir.

AB Parlamentosu 2019 yılında, diğer şeylerin yanı sıra, interseks bireylerde tıbbi olarak gereksiz vücut değiştiren operasyonlardan kaçınmayı gerektiren bir karar aldı. Almanya'da, çocukların cinsiyet değiştiren cerrahi müdahalelere karşı korunması için bir yasa tasarısı 2020'nin başından beri mevcuttur. Bu, çocuklara cinsiyete uygun tıbbi müdahalelere sadece ertelenemeyen ve yaşam tehlikesini önleyemeyen durumlarda izin verilmesini şart koşar.

Ne yazık ki raporda interseks bireylerin sağlık alanındaki durumlarına yönelik konular diğer konular kadar, özellikle ‘transseksüel’ konusu kadar yer almamıştır bu büyük bir eksikliktir. (*sayfa 5, bölüm 3.2, sayfa 9, bölüm 4.3, sayfa 16, bölüm 5.4 ve sayfa 17, bölüm 5.5.)

Biz interseks konusunu daha iyi anlatabilmek adına farklı kaynaklardan edindiğimiz bilgileri sizlerle paylaşalım. Bu grupta yer alan insanları aslında tamamen LGBT(I) olayından ayırmak gerekir, çünkü interseks kişilerin durumları daha anne karnındayken oluşan bir süreçtir.

SONUÇ VE UYARI

Tüm raporu olduğu gibi aktarmak elbette zor ancak isteyenler internet sitesinden verilere bakabilir. Araştırmalar çoğunlukla 2015, 2016 ve 2017 yıllarını kapsamakla birlikte bazı yerlerde daha yakın tarihlerde görülmektedir.

Burada bilimsel araştırmaların oranlarını vererek dikkat çekmek istediğimiz noktalardan en can alıcısı cinsel tercihler kimseyi daha mutlu ve huzurlu bir hayata kavuşturmadığıdır. Cinsel tercih kişinin özelidir ve öyle de kalmalıdır, kimsenin gözünün içine cinsel tercihinizi sokarak bir kazanım elde edemezsiniz, tam tersine toplumu bir uçuruma sürüklersiniz. Örnek vermek gerekirse; Almanya’da 2017 yılından itibaren eşcinsel evlilikler resmi olarak tanınmaya başlanmıştır ve günümüzde her 14 evlilikten biri eşcinseldir. Ayrıca bu çiftler çocuk da evlat edinebilmektedir. Bu evliklerle evlat edinilen çocukların geleceğinin nasıl olacağı henüz belli değildir. Şu an deneme aşamasındadır.

Öğrenim hayatları boyunca nasıl tepkiler alacakları ve bu tepkilerin ruh sağlıkları üzerinde nasıl bir etki yapacağı tartışılmaya devam etmektedir. Her ne kadar uzun yıllardan beri çocuklara ilkokul çağından bu yana eşcinselliğin normal olduğu anlatılsa da, bir takım yazılı veya görsel materyallerle alıştırılmaya çalışılsa da, bunun bile başarı sağlayıp sağlayamadı kesin olarak belli değildir.

Sadece bazı analiz yazılarında çocukların insan doğaları gereği bu durumu kavrayamadıkları, kafalarında bir mantığa oturtamadıkları yazılmaktadır. Yani gittikçe içinden çıkılamaz bir sistem karmaşasına dönüşmektedir. Rapor özü heteronormatif toplumsal düzenin LGBTİ sağlığını olumsuz etkilediğine yöneliktir. (*giriş bölümü sayfa 3.)

Sistemin genelinde yapılacak düzenlemelerle sorunların çözüleceği algısı verilmektedir. Halbuki bu konu bizlerin ısrarla altını çizdiği LGBTİ hareketi ile dayatılanın, kadın ve erkek arasındaki doğal ilişki biçiminin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

İşte yavaş yavaş Türkiye de buraya, bazı dizilerde verilen kısa eşcinsel içerikli görüntülerle ya da çocukların masumiyeti kullanılarak; bir takım belediye meclislerinin hazırladıkları afişlerle veya gösteri ve yürüyüşlerle çekilmektedir. Buna izin verilmemeli gelecekteki etkileri göz önüne alınarak cesurca karşı konulmalıdır. Bir kez daha bizlerin, bireylerin özel hayatlarındaki seçimlerine karşı olmadığımızı ancak bunun topluma dayatılmasına ve insan hayatındaki yaşam koşullarındaki dayatmalarına karşı olduğumuzu belirtmekte fayda görüyoruz.

LGBTI bireyler cinsel kimlikleri nedeniyle gerek sağlık kuruluşlarında gerek iş hayatında haklarından mahrum kalmamalı, bu alanlarda gerekli düzenleme ve iyileştirme önlemleri alınmalıdır. Başta sağlık ve iş hakkı gibi konularda bu insanlarımıza yönelik iyileştirmelerin yapılmasının, Atlantik’ten pompalanan kültürel ve ahlaki yozlaşmaların önüne geçeceğini, cinsel seçimini farklı yapan bireylerin fuhuş ve uyuşturucu bataklığına itilmekten kurtarılarak, toplumun birer ferdi olarak hayata katılmalarını desteklediğimizi dile getiriyoruz.

Makalemizin içerisinde yer alan araştırma oranları gayet açıktır. Kimseye bir yönlendirme yapma amacında değiliz, bu verileri özgürlüklerin artmasına bağlayanlar elbette olacaktır, işte o nedenle de soruyoruz, özgürlüklerin bir sınırı var mıdır?

BİTTİ
Sonraki Haber