Libya asker değil barış ve uzlaşı istiyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan 'ne işimiz var libya’da?' diyenlere verdiği cevap 'Madem Libya’nın bizimle ilgisi yok, o zaman Gazi Mustafa Kemal orada ne arıyordu?' diye Atatürk’ü referans göstererek cevap vermiştir.

Tarihçi Sinan Meydan’ın araştırmasına göre; Atatürk 20 Eylül 1917 tarihli raporunda “Askeri stratejimiz bir Savunma Siyaseti olmalı, Yurt dışında tek bir Osmanlı Er’i kalmamalıdır!” diyor.

Atatürk iki defa Libya’da görev yapmıştır. İlki 1908 yılında Trablusgarp’a II. Müşrutiyet'e karşı olan Şeriatçı İsyanı bastırmak için gitmişti. İkinci kez Trablusgarp’a Vatan Toprağı olan Libya’yı işgale kalkan İtalya’ya karşı savunmak için gitmişti. Bugün ise Trablusgarp ve

çevresinde bulunan Şeriatçı, Hilafetçi ve İhvancı yönetime destek için Trablusgarp’a -Atatürk’ün mücadelesinin aksine- asker gönderme kararı alıyoruz.

Atatürk’ün Libya’ya gidişi ile bugün Libya’ya asker göndermenin benzerlikle hiçbir alakası yoktur. Şimdiki Asker gönderme kararı, Libya’ya Emperyal Güçlerin toplumu mezhepsel olarak bölmesi sonucu oluşan Kardeş Kavgasının içine taraflardan biri olan İhvan'cılara

hizmet etmekten başka bir fayda sağlamayacaktır.

Bugünlerde oldukça önemli ve tarihe damga vuracak bir zaman dilimini yaşıyoruz. Artık Tek Kutuplu Dünyadan Çok Kutuplu bir Dünyaya geçiş sürecine geçişin doğum sancıları yaşanmaktadır. Tarihte ilk defa bir hafta önce Umman Deniz’inde İran Donanması’nın, Çin ve Rus Deniz Kuvvetleri unsurları ile ortak Deniz Tatbikatı yaptığına şahit olduk. Bu Tatbikat sonrası ABD, İran’ın Devrim Muhafızlarının Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’yi haydutça katletmiştir. Kanaatimce ABD haydutça katliam yaparak çok büyük bir hata yapmıştır. İran’da Halk, ambargolarla ağırlaşan büyük ekonomik ve sosyal güçlükler içinde iktidara zaman zaman direnirken şimdi ABD’ye karşı tam bir birlik ve beraberlik içine girmiştir. Afganistan, Irak ve Suriye’ye benzemeyen İran’da kin ve intikam duygularının Ortadoğu’da çok vahim olayları tetikleyebileceği değerlendirilmektedir. Özellikle Basra Körfezi içindeki ve Hürmüz Boğazındaki PETROL TANKERLERİ TRAFİĞİNE olası İran saldırısı en tehlikeli olanıdır. İran’ın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntısı nedeniyle böyle bir saldırıyı yapması mümkün görülmektedir.

Böyle bir durumda da dünya petrol fiyatlarının artması ile Türkiye’nin de içinde bulunduğu ekonomik dar boğaz ve sosyal bunalım daha da artabilecektir.Bölgedeki gerginlik nedeni ile,KÜRECİK Radarı ile İNCİRLİK'in Kontrolünün TSK Emrine alınması da değerlendirilmelidir.

Bu yakın olası TEHDİT bile, Tezkeresi TBMM’den geçen LBYA'ya Asker Gönderme kararının ekonomik koşulların kaldıramayacağı gerçeğini dikkate alarak uygulamakta hiç acele etmeden bekletmeye / askıya almanın zorunlu hale geldiği,düşünülmektedir.

Libya gerçeğine baktığımızda asla unutulmaması gereken husus; JEOPOLİTİK ve JEOEKONOMİK olarak Libya’da İstikrar, Barış içinde Denge; Akdeniz ile Avrupa’nın da istikrarı olacağı gerçeğidir. ABD’nin başını çektiği Atlantik Sistemi kaçınılmaz olarak çöküş dönemine

girmiş, Asya, Ortadoğu ve Afrika’da iç karışıklıklar çıkartarak çöküş sürecini uzatma çabası içine girmiştir.

2004 yılından beri Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığımız üzerine Bilimsel Araştırmalar yaparak kitaplaştıran Tümamiral Cihat Yaycı ve Mavi Vatan kavramını bulan E.Tümamiral Cem Gürdeniz’in desteği ile oluşturulan Libya ile Doğu Akdeniz’de sınırdaş olduğumuz görüşü, nihayet 2019 yılında iktidar tarafından benimsenerek Libya UMH ile Kıta Sahanlığı Deniz Sınırlama Anlaşması’yla sonuçlanmıştır. BM’ye de bildirilen bu ikili anlaşma, Türkiye ve Doğu Akdeniz Jeopolitiğinin tarihi olarak en önemli bir anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın, Suriye, Lübnan, Mısır ve İsrail ile diplomatik ilişki kurularak Doğu Akdeniz’de MEB Deniz Sınırlama Anlaşmaları ile taçlandırılması beklemektedir. Böylece; Deniz Sınırlama Anlaşmaları yapıldığında Mavi Vatan ile bağrında bulunan KKTC hayalini kurduğumuz KTC (Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) olarak Bağımsız ve Egemen bir şekilde sonsuza dek yaşayacak ve yaşatılacaktır.

Görüldüğü gibi yumuşak güç olan Diplomasi Gücü, sert güç olan Askeri Güce nazaran daha Barışçıl ve İnsani Güç olması nedeniyle öncelikle tercih edilerek kullanılmasının daha uygun olacağı değerlendirilmektedir. Libya’ya Asker Gönderme Tezkeresinin; hiç acele edilmeden Diplomasiye Destek ve Yardımcı olacak şekilde el altında saklı tutulmasının çok daha faydalı olacağı düşünülmektedir.

Tezkerede,Askeri bir müdahalenin hangi Ulusal Çıkarımıza hizmet edeceği açık olarak belirlenmemiştir. Bu nedenle Politik Hedefte de belirsizlik vardır. Politik Hedef belirlenmediği için Politik Hedefe hizmet edecek olan Askeri Hedef ve Strateji de belirlenemeyeceği değerlendirilmektedir. Böyle bir Askeri Stratejik Hedefi olmayan müdahalenin, ABD’nin Vietnam’da uğradığı istenmeyen bir bozgunla sonuçlanabileceği düşünülmektedir. Libya içindeki kardeş kavgasına İhvancı bir grubun tarafı olarak Askerle katılmak herhangi bir çözüm getirmeyeceği gibi halkın kin ve nefretini de körükleyebilecektir. Ayrıca Türkiye’yi altından kalkamayacağı Askeri Kuvvet israfının yanında Ekonomik olarak çöküntüyü hızlandırarak iç cephede istikrarsızlık yaratabilecektir.

Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Politikasının esası; Yurtta ve Uluslararası alanda Kuvvetleri Dengeleme Politikasıdır. Bu nedenle, Türkiye’nin Libya’ya askeri güç göndermek yerine, Rusya ile birlikte UMH ile ayrılıkçı General Hafter güçlerini uzlaştırmak ve çatışmaları

sonlandırmak için politik gücümüzü seferber etmemizin daha doğru ve uygun olacağı değerlendirilmektedir. Böylece Fransa, Almanya ve İtalya’nın UMH’ye baskı yaparak Deniz Sınırlama Anlaşmasını iptal girişimleri de önlenmiş olacaktır.

Özetle, Libya ile yapılan Kıta Sahanlığı Deniz Sınırlama Anlaşması, Libya’ya Asker göndererek değil, aksine yoğun bir Diplomatik Güç kullanarak,TSK'lerini yıpratmadan ve Ekonomik risklere girmeden, daha kolay garanti altına alınabilecektir.

Tezkerenin gerekçeleri arasında bulunan “Libya’ya BM’nin tanıdığı meşru UMH Hükümetine yardıma gidiyoruz” gerekçesi ise; Suriye meşru Hükümeti olunca, niçin kabul edilmemektedir? Oysa Suriye ile acilen kurulacak Diplomatik ilişki sonrası, Doğu Akdeniz’de, Lübnan, Mısır ve İsrail ile diplomatik ilişki kurulması KKTC’nin de MEB Deniz Sınırlama Anlaşmalarına katılımını sağlayarak Tanınmasında da çok önemli bir rol alarak,Ulusal bir Çıkar sağlanmış olacaktır.

Esasen sınır ötesi Asker gönderme tezkere ve kararının ; 2002 yılından beri parça parça işgal edilen, Anadolu’nun ayrılmaz parçası, tapulu 18 Ada ve Kayalığın tekrar Anavatan’a iadesini sağlamak için almamızın daha öncelikli,hala geç kalınmış ve gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Böyle bir Asker Kullanma Tezkeresinin TBMM'inden geçirilerek uygulamaya konmasa bile Diplomasinin başarısı için Caydırıcı bir Güç olarak kullanılarak, İşgal altındaki Adalarımızın, kan dökülmeden Anavatan'ımıza tekrar bağlanmaları ile,

Türk Asker ve Bayrakları ile donatılması ve Turizme açılması sağlanabilir.

Sonraki Haber