Lozan Antlaşması 100 yaşında: Lozan’a giden yolda kadınlarımız da var
Cumhuriyet Kadınları Derneği yöneticilerinden Hacer Öztürk, Antlaşma’nın yıldönümünde, Lozan’da kadınların rolünü Aydınlık’a değerlendirdi.
Lozan Antlaşması ile Türk Devleti tam bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tüm dünyaya kabul ettirdi. Antlaşmanın 98. yıldönümünde, bu konuda araştırmaları da bulunan emekli tarih öğretmeni ve Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Merkez Yönetim Kurulu üyesi Hacer Öztürk’le konuştuk.
- Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) imzalandıktan sonra Türkiye’de Batı ile her anlamda eşit haklar ve ilişkiler dönemi başladı. Bu dönemin Türk halkı, özellikle kadınlar üzerindeki etkileri nasıl oldu?
TAM BAĞIMSIZLIK İMZA ALTINA ALINDI
- Milli Mücadelenin komutanı, Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa, askeri alandaki başarısını diplomatik alanda da kanıtlamıştır. Lozan’a giderken Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış bir devletin temsilcisi olarak gidiyoruz oraya. Fakat karşımızdakiler, kendilerini I.Dünya Savaşı’nı kazanmış, bizi yenilmiş olarak görüyorlardı. Osmanlı Devleti’nin özellikle son 200 yılının hesaplaşması o masaya yatırılıyordu. Atatürk’ün İsmet Paşa’yla konuştuğu ve ısrarla üzerinde durduğu konu tam bağımsızlık ve eşitlik ilkesidir. Onun için İsmet Paşa son derece dikkatli bir diplomasi yürüttü. Lord Curzon'un ardından kürsüye çıkarak, konuşmasında tam bağımsızlık, eşitlik ilkesini vurguladı ve “Biz Misak-ı Milli istiyoruz” dedi.
Tam bağımsızlık dediği zaman, burada kadınlarımız da var. Bağımsızlık olmadığı takdirde bir ülkede kadınlarımıza eşit hakların verilmesi söz konusu olamaz. İsmet Paşa daha açılışta ülke adına bunu söylerken, kadınlarımızı da katıyordu. Çünkü biz Kurtuluş Savaşı’nı topyekün savaş olarak kazandık. Yani kadını, erkeği tüm halkımızın maddi manevi, tüm gücüyle katıldığı bir savaştı. Eşitlik ve tam bağımsızlık! Burada bir onur meselesi, bir dik duruş vardır. Milli mücadeleyi, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış bir ulusun temsilcileri olarak dik duruyorduk. Bu da başarılarımızın temelinde yatacaktı. Bu çok önemliydi.
ATATÜRK KADINLARIN ÜRETİCİ OLMASINI İSTİYOR
- Lozan görüşmeleri döneminde İzmir’de İktisat Kongresi toplandı. Kadınlar da davet edildiler mi kongreye?
- Mahmut Esat Bozkurt dönemin sanayi bakanıdır. Onun da önerisiyle 17 Şubat-4 Mart 1923’te I.İzmir İktisat Kongresi toplanıyor. Sanayicileri, çiftçileri, iş adamlarımızı, çok geniş bir kitleyi davet ediyorlar. Ve burada kadınlarımız da var. Kadınların üretici olmasını istiyorlar. Kadınların özgürlük kazanmaları neye bağlı? Ekonomik özgürlüğü varsa kadın özgür olabilir. Atatürk kadınlarımızı da devreye sokuyor. Orada özellikle kooperatifçiliği kadınlarımıza önermiştir. Atatürk kooperatifçilik üzerinde daha sonraki yıllarda da duruyor. Ve bizim de üzerinde durduğumuz bir konu bu. Öncü Kadın ve Vatan Partisi olarak, CKD olarak… Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in dediği gibi, kadın üretime katılarak, kendini güçlendirdiği gibi devleti de güçlendirecektir.
1923’e dönelim yine; Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’ni toplamasıyla “Biz kendimize yeteriz, size ihtiyacımız yok, kapitülasyonları kaldırın. Size ekonomik ihtiyacımız olmayacak” diyoruz. Biz bir kurtuluş savaşı yaşıyoruz ve bu savaşı ekonomik bakımdan kurtarabilmemiz için güç gösterisi yapıyoruz. İtilaf devletleri bakıyorlar ki Türkler kararlı, tekrar bizi Lozan’a davet ediyorlar. Orada çok çetin bir diplomasi mücadelesi oluyor ve bunu kazanıyoruz. Evet bugün kadınlarımız yine bir milli mücadelenin ve üretim ekonomisinin içindedir. Yoksa olmaz! Ekonomik özgürlük çok önemli. Atatürk bunu öneriyor.
TEK KADIN MEVHİBE HANIM
- Lozan Konferansı’nın 2. döneminde Mevhibe hanım, İsmet İnönü’yle birlikte Lozan’a gidiyor. Mevhibe hanımın uluslararası bir konferansa, Türk heyetiyle birlikte gitmesi Türkiye’de nasıl karşılanıyor? Mevhibe hanım Lozan’da neler yapıyor?
- Bir devletin kuruluş aşamasında, onun ilerideki haklarını, devletin sınırlarını belirleyecek olan çok önemli bir konferans. Mevhibe hanım İsmet Paşa’ya öneriyor ve İsmet Paşa da birlikte gitmeyi kabul ediyor. Bu Türk aile yapısına bir örnektir.
Ancak Mevhibe hanımın kendi aile ve dost çevresinde tek bir soru vardır, bütün kamuoyunda da; “Evet gidecek, çok güzel bir şey ama ne giyecek, başını açacak mı? Nasıl yapacak?” Mevhibe hanım bunun bilincinde olan bir insan. Başına güzel bir şapka, gayet şık bir döpiyes giyerek Lozan’a gidiyor. Ve orada yine kendine uygun kıyafetler alıyor. Güzel şapkalarla ülkemize döndüğünde kadınların da şapka giyeceğinin bir örneği olmuştur aynı zamanda. Ben bunu devrim olarak görüyorum. Mevhibe hanım Lozan’a gitmekle bir devrim yapmıştır. Türk kadınına örnek olmuştur.
- Diğer ülkelerden heyetleriyle gelen kadınlar var mıydı?
- Diğer uluslardan gelen olsa bile, konferans salonuna giren tek kadın Mevhibe hanımdır. Eşini dikkatle izlemektedir. İmza atarken izlemiş olmakla, aynı zamanda tarihi bir olayı yakalamıştır. Mevhibe hanımın gitmek istemesindeki amacı o tarihi anı görmekti zaten. Salona girmiş ve tartışmaları da izlemiştir. Evet orada zaman zaman belirli ölçülerde yakın çevresinden ayrılıyor. Lozan’daki dergileri, kitapları inceliyor, sosyal hayatı takip ediyor. Amacı da, Anadolu’daki Türk kadınına neler götürebilirim, diye düşünerek, mümkün olduğu kadar Batı’nın kültürünü Türkiye’ye taşıma çabası olmuştur.
CUMHURİYETİMİZİN TAPUSU
- Bugünden baktığımızda Lozan’ı nasıl değerlendirirsiniz?
- Lozan Barış Antlaşması bizim Cumhuriyetimizin tapusudur. Biz orada diplomasi savaşını kazanmakla ülkemizin tam bağımsızlığını kazandık. Misak-ı Milli’yi de büyük ölçüde sağladık. Neden diyeceksiniz? Heyet Lozan’a giderken Atatürk’ün ısrarla üzerinde durduğu iki konu vardır: 1- Kapitülasyonlar kalkacak 2- Ermenilere toprak verilmeyecek yani Misak-ı Milli. Lozan görüşmeleri yapılırken henüz işgalden kurtulmuş değildik. İstanbul ve Boğazlar’da İngiliz savaş gemileri, İzmir limanında da Fransız savaş gemileri… Bu bir tehlikeydi, bizim ileri gitmemize engeldi. Çok mesele vardı. Mesela Sevr’e göre bizim Trakya sınırımız Çatalca’ydı. Lozan’da Trakya sınırımız Meriç’e dayandırıldı. Karaağaç da alındı. Bir de adalar konusu var. Aslında adalar konusu Lozan’da çözülmüştür. Anadolu sınırlarına 3 mil ötede kayalıklar ve adacıklar Türkiye’ye aittir. Yunanistan oralara asker çıkarmakla Lozan Antlaşması’na uymuyor, uluslararası suç işliyorlar.
Türkiye ne kadar güçlü olursa, haklarını korumakta da o kadar başarılı olacaktır. Onun için güçlü ordu, güçlü donanma, eğitimli gençlik, bilim ordusu çok önemli. Bugün ordumuzun güçlü tutulması çok önemlidir.
EMPERYALİZME KARŞI TEK VÜCUT OLMALIYIZ
- Lozan Antlaşması bizlere paha biçilmez değerde bir miras olarak bırakıldı ve onu korumak vazifemizdir. Bu konuda Türk gençlerine neler söyleyeceksiniz?
- Gençliğimize kalan bu mirası korumak, Türk gençliğinin görevidir. Bunun için ne yapması gerekir? Bir kere karşınızda çok büyük bir emperyalizm var. Korkunç bir canavar! Türk gençliği daima uyanık olmalı. Bunlar çeşitli oyunlarla isteklerini kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Çeşitli propagandalarla, hiç olmamış şeyleri var olarak gösterirler. Savaş nedeni olur bu… Sivas Kongresi’nde Tıbbiyeli Hikmet “Paşam siz manda ve himayeyi kabul ederseniz, size de karşıyız” diyerek gençliği temsil etmiştir. Onun bu direnişi gençlerimize örnektir. Kurtuluş Savaşı’nda çocuklarımızın pek çoğu şehit olmuştur. Antep savunmasında dokuz çocuk cepheye malzeme götürürken bir değirmende şehit edildiler. Çanakkale’de, Maraş’ta… Öyle bir mücadelenin üzerine biz Lozan’a gittik, Cumhuriyetin tapusunu kazandık. Genci yaşlısı nasıl milli mücadeleyi kazanmışsak, şimdi de topyekün Lozan’ı korumak zorundayız. Emperyalizme karşı tek vücut bir kalkan olmak zorundayız. Bütün gençlerimiz, çocuklarımız rahat yaşasınlar istiyorum. Ama bu rahat yaşam içerisinde biraz geçmişi ve geleceği de düşünsünler. Onun için çalışsınlar. Silah, malzeme taşırken şehit edilen, cephede şehit edilen çocukları düşünüyorum. Onlar hiç çocuk olmadılar, çocukluklarını yaşamadılar.
Bir işgal ne demektir? Neden kadınlarımız cepheye atıldılar? Çünkü Türk kadını şunu bilir ki; Aziziye Tabyalarında söylemiştir Nene Hatun: “Bebem anasız büyür ama vatansız büyüyemez.” İşte Türk kadınının vatan sevgisi! Orta Asya’dan Anadolu’ya Milli Mücadelede kadınlarımız bir başka devletin işgali altında yaşamak istemez. Çünkü, en büyük zararı gören kadınlar ve çocuklardır. Eğer bağımsız değilsen her şeyin gider. Onun için kadınlarımız var gücüyle savaşmıştır. O bilinçtedir! Bugün de bağımsızlığımızı korumak bizim en büyük görevimizdir. Bu yolda çalışan kişileri, gençleri büyük bir saygı ile anıyorum. Bu ülkeye sahip çıkan bütün gençlerimizin, herkesin yolu açık olsun. Biz Atatürk’ün çocuklarıyız. Biz Cumhuriyet kadınlarıyız. Atatürk ne demiştir? “Umutsuzluk yok, umutsuz adam var”… Umutsuz olmuş mudur? Asla! Onları nasıl geldikleri gibi gönderdiysek, şimdi yine göndeririz. Biz kadınlar kazanacağız!