Lozan Antlaşması’nın ‘gizli maddeleri’ yalanı!

Lozan'ın 100'üncü yılını 24 Temmuz'da doldurduk. 100'üncü yılda uygulamaya gireceği ya da kalkacağı yalanı her fırsatta piyasaya sürülen 'gizli maddeler' ise ortada yok. Belgesiz, dayanaksız, hayal ürünü buna benzer yalanların çıkış noktası Rıza Nur Beyler, Kısakürekler, Mısıroğlular...

Yalan ne kadar büyük olursa inananı da o kadar çok olur, denir. Millî Mücadele tarihimize yönelik de çok sayıda yalan vardır. Oysa Milli Mücadele ve Cumhuriyet Devrimi o kadar büyüktür ki bazı gözleri kör ediyor… Uzun yıllar “Atatürk’ü Samsun’a Sultan Vahdettin gönderdi. Hem de giderken yanına 40 bin altın verdi.” yalanıyla uğraştık. Bu yalanın ne belgesi ortaya çıktı ne de Atatürk’ün hayatını inceleyenler Atatürk’te bu paraları gördü. Atatürk, yeri geldi, çay parası bile bulamadı. Samsun’a giden kendisi dahil 25 kişilik ekibin 3 aylık maaşıydı. Bir de harcırahları… Erzurum ve Sivas’ta yaşanan para sıkıntısını yanında bulunan eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” isimli eserinde gün gün ayrıntısıyla anlatır. Bu yalanın amacı işgalci İngilizlerin kuklası olan Osmanlı’nın son Padişahı Vahdettin’i aklamaktı. Oysa Atatürk, Nutuk’ta o kadar ağır sözlerle Vahdettin’i suçlar ki “hain” lafı hafif kalır!..

CİMER’E ÇARPAN YALAN

Bu yalanın yanında yakın zamanda bir de “Lozan’ın gizli maddeleri var.” yalanı türedi. “100. yılda bu maddeler geçersiz olacak ve Türkiye maden ve petrolünü çıkaracak.” denildi. Bu da çok etkili oldu. Hızla yayıldı ve herkesin ağzında eklemelerle ayrı bir efsaneye dönüştü... İnsanın, şu yüz yıl dolsa da Türkiye, Arap ülkeleri gibi petrol zengini olsa, diyesi geliyor… Cumhuriyet tarihi araştırmacıları bu yalanla da çok uğraştı. Bunun doğru olmadığını ispatlamak için çok dil döktü. Allah'tan, geçen yıl bir vatandaşın başvurusu üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı (CİMER) tarafından 26 Nisan 2022 günü, “Lozan Barış Antlaşması’nda gizli maddeler bulunmamakta olup, maden çıkarmamıza engel teşkil eden bir madde yer almamaktadır.” şeklinde yanıt verildi.

Eski TBMM Başkanı Mustafa Şentop da 5 Ocak 2023 günü yaptığı açıklamayla yalanı çürütmüştü: “Parlamentolarda oylanan uluslararası sözleşmelerde gizli bir hüküm olmaz. Uluslararası bir anlaşmanın gizli bir maddesi nasıl olabilir? Lüzumsuz bir tartışma. Gizli bir madde yok.”

“Lozan’ın gizli maddeleri”ni tarihçi İlber Ortaylı ve Erhan Afyoncu yalanlıyor. Bunun dışında üç akademisyenin Habertürk’e yaptığı açıklama da anlamlı:

Prof. Dr. Mustafa Budak (İstanbul Üniversitesi): “Lozan süresiz bir anlaşmadır. Gizli bir maddesi de söz konusu değil. Anlaşmanın orijinali de bütün evrakı da ortada. Ayrıca bu iddialar araştırıldı zaten. Olsaydı bulunurdu. Varsa çıkarsınlar. Gerçeklikle alakası yok, dedikodudan başka bir şey değil. Bilimsel bir değeri de yok.”

Prof. Dr. Ali Satan (Marmara Üniversitesi): “Lozan’ın gizli bir maddesi yok. Lozan’a dair bütün evrak, raporlar ortada. Aradan 100 yıl geçti, olsaydı mutlaka ortaya çıkardı. Tarih bilimi açısından elde geçerli hiçbir veri yok.”

Doç. Dr. Sevtap Demirci (Boğaziçi Üniversitesi): “İngiliz arşivlerinde görmediğim, araştırmadığım belge kalmadı. Dışişleri belgeleri, istihbarat raporları, savunma bakanlığı belgeleri, akla gelen ne varsa. Gizli bir madde olduğuna dair en ufak bir veri yok.

Türk arşivlerini de aradım. Orada da yok. ‘Var’ diyenler ispat etsin. Olmayan şeyin ispatı olmaz çünkü.”

Rıza Nur

YALANIN KAYNAĞI

Cumhuriyet tarihimize yönelik yalan ve yanlışların önemli kaynakları yazar ve şair Necip Fazıl Kısakürek ile onun ardından bayrağı alarak yalanı büyüten Kadir Mısıroğlu’dur. Necip Fazıl, Atatürk döneminde ateşli bir “Atatürkçü!” Ölümünün ardından dünya dengelerinin değişmesiyle de karşı devrimci. 1943-78 yılları arasında yayımlanan ve birçok kişinin beslendiği yayın organı olan Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisi ateşli bir muhalif. Öyle bir muhalif ki gerçekleri ters yüz edecek kadar pervasız! Hedefinde İsmet İnönü üzerinden Cumhuriyet devrimi vardır! Zaten İsmet Paşa der, “Atatürk’e saldıramayanlar hep bana saldırmıştır.” O da öyle yapmıştır… Bu dönemin önemli bir özelliği de Türkiye’nin kendine ABD’yi ‘dost’ ilan etmesidir… Arkada ‘müttefik’ ABD olunca atış serbesttir.

1950-60 yılları arasında Adnan Menderes’e yanaşan Kısakürek, onu bile illallah ettirecek kadar ölçüsüzdür… O dönemde, Atatürk ve devrimlerine saldırmanın ölçüsü kaçınca, Celal Bayar ve Adnan Menderes yönetimi tarafından 1951 yılında “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun” halk arasındaki söylemiyle ‘Atatürk’ü Koruma Kanunu’ çıkarılmıştır. Kısakürek bu yıllarda Lozan Antlaşmasına da değinir. Belgelere değil hayali ‘görüşmelere’ dayandırarak, Türkiye’nin bağımsızlığını İngiltere’nin kabul etmesini kuşkulu bulur. Bunu da Yahudi din adamı Haim Nahum’un girişimlerine bağlar. Bunları yaparken de sorularla imalarda bulunur. İmalar da varacağı yere varır.

Necip Fazıl Kısakürek

'DİNDEN VAZGEÇTİ BAĞIMSIZLIK ALDI' İMASI

Necip Fazıl’ın imalı yazısının bir bölümü şöyledir:

“İşte Anadolu’da milli bir Türk mukavemeti peydahlanmış ve ilk neticeyi almış bulunuyor. Bu hareketin başındaki zat, bizim, bütün şahsi fikir ve temayüllerini tanıdığımız bir kimsedir. Son derece ileri görüşlü, ananeye zıt kafalı bir zattır. Ruhunda, garp medeniyetine karşı çözülmez rabıta ukdeleri vardır. Fevkalade tesir ve telkin kabiliyetindedir. Türk milleti gibi uysal bir kütleye her tülü yenilikleri sindirecek bir şef olmak kabiliyeti yalnız bu zattadır. İşte bizim de planımız şimdi bu müstesna kabiliyet ve istidatları vadeden zatsa İslam birlik ve şuurunu çözdürmek olmalıdır. Bu an Türkiye’de din hâkimiyet ve timsalini yıktırmak için en bulunmaz tarihi fırsat dakikasıdır.”

Ona göre ‘din öldürüldü’, hilafet kaldırıldı, olan oldu… Kısakürek’in ispatına çalıştığı konu Hilafetin kaldırılması karşılığı verilen 'tavizler'dir. Bunları yapan da imalı şekilde belirtilen Atatürk’tür. Şunu da hatırlatalım, Necip Fazıl ve takipçisi Kadir Mısıroğlu'nun beslendiği isimler Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey ve Sinop Mebusu Rıza Nur Bey’dir. Atatürk’ün iflah olmaz muhalifleri. Rıza Nur’un klinik vakıa olduğunda herkes hemfikirdir…

Kadir Mısıroğlu

MISIROĞLU BELGESİZ LEKE ÇALIYOR

Lozan konusuna değinen isimlerden birisi de Kadir Mısıroğlu’dur. Birilerinin ‘Üstat tarihçisi” fesli Mısıroğlu, 1965, 1973 ve 1979 yıllarında 3 cilt olarak yazdığı ve yayımlattığı “Lozan Zafer mi Hezimet mi” isimli kitabında aslında gerçekleri sorgulamıyor. Gerçeklerin üzerine lekeler sürüyor. “Hezimet”i ispatlamaya çalışıyor. Bunu belge ve bilgilerle değil, tıpkı Kısakürek gibi imalarla kafaları karıştırarak yapıyor! En önemlisi o günün gerçeklerinden uzak, olgulara dayanmadan Cumhuriyet düşmanlığı yapıyor. İmalar da Hilafetin kaldırılmasına dayandırılıyor. Mısıroğlu’nun eserinin büyük bölümü Rıza Nurların iddiaları...

Lozan’ın imzalanmasını, Hilafetin kaldırılması konusunda İngilizlere verilen ‘tavize’ bağlayarak ‘hezimetle’ bitiriyor. Kitabın ismine bakan Lozan Antlaşmasını didik didik edip tek tek ele aldığını sanıyor… Öyle bir şey yok. Kitap Rıza Nur’un iddialarını tekrarlamanın ötesine geçemiyor. Bir sürü laf kalabalığından sonra devrimci Cumhuriyet kadrolarına çamurlar atılıyor! Bunlar da ‘gerçek’ diye sunuluyor.

Sonraki Haber