Maarif melezi Fincancı ve melezlik etiği

Şebnem Korur Fincancı… Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı, adli tıp profesörü, insan hakları savunucusu, aktivist… İşkence uzmanı kahraman(!)

Bir düşünün. Sahte kimlikle yabancı ülkelere gizlice girmek ve işkence kanıtlarını çıkarmak; bir istihbarat örgütünün desteği olmadan, birkaç amatörün yapacağı bir iş midir? Kissenger, “Biz başka ülkelerin hainlerini kahraman yaparız.” der ya… Dr. Fincancı da bu kahramanlardan mı? Hatta postkolonyal literatür dikkate alındığında, Dr. Fincancı için sömürge öznesi demek de yanlış olmaz.

BARIŞ GÖNÜLLÜLERİ PROGRAMI

Eğitim yıllarına dönersek… Şebnem K. Fincancı nereden mezun? Kadıköy Maarif Koleji…

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı, “Maarif Kolejlerinin NATO’nun eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla açıldığını” söylemiştir. Zaten Şebnem Hanım ve etrafındaki Kürtçülere (TTB, TMMOB, KESK gibi) bakıldığında, NATO’cu vesayetin askerleri oldukları hemen göze çarpar.

Peki bu Maarif Kolejlerinde İngilizce eğitimi kimler vermiştir?

Sözleşmeliler, Barış Gönüllüleri ve Fulbright burslusu öğretmenler… İşte püf nokta da burada… Barış Gönüllüsü öğretmenlerin seçiminde bakanlık söz sahibi değildir. Türk hükûmeti, bunları Türkiye’de çalıştırmak istemese de, ABD’nin baskıları sonucu kabul etmek zorunda kalmıştır.

Peki kimdir bu Barış Gönüllüleri? (Lütfen dikkat edin, Şebnem Korur Fincancı ve şürekasının demokrasi, barış, insan hakları gibi konulara ilgisi tesadüfi değildir).

Barış Gönüllüleri Programı (Peace Corps), Başkan J. F. Kennedy tarafından kurulmuştur. Birçok ülkede eğitim, kültür ve iletişim alanındaki faaliyetleri yürütmüştür. Görünürdeki amaç, kalkınmakta olan ülkelere destek olmak(!) ve Amerikan imajını düzeltmek… Ama Barış Gönüllülerinin, CIA ve FBI ile yakın bir ilişki içinde olduğunu bildiren kaynaklar vardır.

Peki bu gönüllülerin Türkiye’deki kamp alanı neresi? Robert Koleji…

Barış Gönüllüleri, gittikleri ülkelere Amerikan yaşantısını da götürmüşlerdir. Özellikle özgürlük, eşitlik, barış, insan hakları, demokrasiye inanç ve bireycilik gibi Amerikan değerlerini öncelemişlerdir. Hatta bu gönüllüler gittikleri ülkelerde, toplum mühendisliği de yapmışlardır. Bu açıdan yeni bir “misyonerler ordusu” oldukları ile ilgili eleştiriler yapılmıştır.

SÖMÜRGE ÖZNESİ

Her ne kadar Barış Gönüllülerinin Türkiye’deki faaliyetlerinin 1970’te bittiği söylense de, bitmemiştir. İstanbul ve Anadolu’nun pek çok parlak ve zeki genci bu misyonerlerin ellerinde şekillenmeye devam etmiştir. İşte bu gençlerden bir tanesi de barış, demokrasi, insan hakları gibi sözcükleri diline pelesenk etmiş olan Şebnem K. Fincancı’dır.

Dr. Fincancı, Maarif Koleji'nde potansiyel ABD ajanlarının elinde büyümüştür. Barış Gönüllüleri, efendi-köle ilişkisi kurarak geleceğin sömürge öznelerini üretmiştir. Spivak, sömürge öznelerinin eğitimi, onların yasa yoluyla üretilişlerini tamamlar, der ya… Darbecilerin YÖK yasası da, ona profesör unvanı vererek tamamlanmıştır. Aslında Dr. Fincancı, Barış Gönüllülerinin kötü bir taklitidir. Tıpkı efendileri gibi terminolojiye oldukça hakimdir. Çünkü terminoloji, güçlünün silahıdır.

TURKISH OREO

Melezlik denilince genellikle akla ırksal melezlik gelse de; dilsel, edebi, kültürel ve dinsel melezlik literatürü mevcuttur. H. Bhabha ise melezlik kavramını farklı bir boyuta taşımıştır. Şebnem K. Fincancı için Fanon tarzı melezlikten, melez-bilinçten bahsetmek de yanlış olmaz.

Leela Gandhi’ye göre, “Melezlik, güç ilişkisindeki dengesizliği ve eşitsizliği ortadan kaldırıyor ve kültürel farklılıkları maskeliyor gibi görünse de; sömürgeci hiyerarşisini değiştirmiyor.” Ülkemizde de sadece Maarif Kolejinde değil, diğer yabancı dilde eğitim veren okullarda da bu hiyerarşi değişmemiştir. Gerek Fanon gerekse Bhabha, melezliğin 'sömürge koşulu’ olarak gerekli olduğunu söyler. İşte bu noktada Dr. Fincancı gibiler ‘Melez fail’dirler. Bu faillik ise, bir statüdür.

Zaten melezlik ve taklitçilik, sömürge öznelerinin en önemli özelliğidir. Taklitte; sömürge öznesi ancak kendisini orijinaliyle, yani beyaz özneyle ilişkilendirdiğinde var olabilir. Bireyler, sömürgecilerin dilini, kıyafetini, politikasını veya kültürel tutumunu taklit ederler. İktidardaki kişi taklit edilirken, aynı güce kendisinin de erişeceği ve eşitleneceği umulur. Bhabha ise bu durumu “Neredeyse aynıydı, ama tam olarak aynı değildi, taklit adamdı” diye açıklar. Dr. Fincancı ve TTB, TMMOB, KESK vb. yönetenlere dikkatle bakıldığında, taklit adam oldukları ve Barış Gönüllüsü efendilerine benzedikleri görülür.

MELEZLİK ETİĞİ

Oysa taklitçi adamı meleze dönüştüren şey, beyaz adama olan muğlak benzerliğidir. Bhabha kararsızlık durumundan bahsederek, beyaz özneye benzerlikten başka bir öze sahip olmadıklarını söyler. Leela Gandhi ise, melezliğin zamansallığına dikkat çekerek ‘melezlik etiğinden’ bahseder. Çünkü 'taklit' aynı zamanda sömürgecilik karşıtı uygarlığın sinsi bir silahıdır, itaat ve itaatsizliğin kararsız bir karışımıdır. Hatta 'taklit', uygunsuz sahiplenme yoluyla sömürgecilik karşıtı öz-farkındalık sürecini başlatabilir. Zaten Şebnem K. Fincancı gibi taklitçi melezler; Batı tipi barış, eşitlik, adalet, hukukun üstünlüğü kavramlarını kopyaladıklarından, ülkemizde de Batı karşıtı öz-farkındalığı başlatmışlardır. Bu farkındalığın meyvesi ise Erdoğan iktidarı olmuştur. Erdoğan da, belirli bir güce ulaşıncaya kadar, melezlerin demokrasi ve özgürlük repliklerini tekrarlamıştır. Özetle, Bahabha’nın bakış açısıyla; Şebnem K. Fincancı ve şürekasının taklitçi varlığı, tam bağımsız Türkiye için bir umut olabilir.

Sonraki Haber