Maceracılık ve partisiz devrimcilik mi? Parti önderliğinde halk devrimi mi?

Aydınlıkçılar, her zaman gerçekleri gördüler, söylediler, bunun mücadelesini verdiler. Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı eleştirdiler, uyardılar ama onları maceracılıktan döndüremediler.

140journos’un Genel Başkanımız Doğu Perinçek’i konu alan “Kısmen İktidar” belgeseli hem sosyal medyada hem basında yankı buldu. Ama aynı zamanda 1971 öncesi yaşanan sosyalist hareket içindeki tartışmaları bilmeyen ve Amerikan Gladyosu’nun psikolojik savaşının etkisinde kalanların temelsiz ve anlamsız eleştirilerine tanık olduk.

Doğu Perinçek’in Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan için “Dolduruşa geldiler” ifadesi tepkiyle karşılandı. Aslında 1975 yılından itibaren MİT içindeki Mehmet Eymür-Hiram Abas ekibi CIA ile işbirliği halinde Doğu Perinçek aleyhinde saçma sapan yalanlar üreterek özellikle sol örgütleri kışkırtamaya çalıştılar. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın, “Doğu Perinçek’i hain ilan ettikleri, Doğu Perinçek’in bacağına kurşun sıktıkları” gibi yalanlar, bazı sol örgütlerin dergilerinde yer aldı.

Doğu Perinçek tweet’inde şöyle diyor; “1971 öncesi silahlı mücadele dolduruşu, sola ağır zarar verdi. Dolduruşa karşı aldığımız tavır, solun geleceğini kurtaran tarihi tavırdır.” Bu kadar kısa cümlelerle bu tarihsel olaylar anlatılamaz. Belgeselde de 29 dakika içinde konu kısaca anlatıldı.

Doğu Perinçek, “Arkadaşım Deniz Gezmiş” kitabında çok değerli bilgiler vermiş, yakın tarihimize ışık tutmuştu. Kitabı okuyanlar bilgi sahibi olmuştur, olacaktır. Ben burada kitaptan bazı bölümleri aktararak Aydınlık okuyucularına yardımcı olmaya çalışacağım.

YILDIRIM GİBİ GEÇTİ

O dönemde ben Ege Üniversitesi'nde öğrenci ve Dev-Genç Ege Bölgesi Yürütme Kurulu Başkanı idim. Deniz Gezmiş arkadaşımızla birkaç kez Ankara’da görüştüm; ama daha çok Mamak Askeri Cezaevi'nde görüştüm. Mahir Çayan ile de çeşitli eylemlerde ve Dev-Genç toplantılarında birlikte olduk.

Doğu Perinçek “Arkadaşım Deniz Gezmiş” kitabını 2012 yılında Silivri Cezaevi'nde yazmıştı. Önsözünde şöyle diyor:

  • Arkadaşım Deniz Gezmiş bir kahramandı. Yıldırım gibi yaşadı. Yıldırım gibi gitti. 40 yıl oldu. Rüzgâr gibi değil, yıldırım gibi geçti Cumhuriyet tarihimizden.
  • Deniz aynı zamanda bir tecrübedir, bir derstir. Bıraktığı pratik, her yönüyle incelenmelidir. Aramızdan ayrılırken bizden bunu istemiştir. Hem yakalandığı zaman Ulucanlar Cezaevi’nde yaptığımız 3.5 saatlik görüşmedeki, hem de idama giderken yazdığı mektuptaki bilim vurguları bir vasiyettir. Bu kitap, Deniz’in geleceğimize bıraktığı cesaret ateşini ve erdemleri özetliyor. Aynı zamanda Deniz’in bizden istediği Doğru Eylem kılavuzunu genç kuşaklara sunuyor.
  • Deniz Gezmiş, gerçek bir arkadaştı. Arkadaş tanımının bütün güzelliklerine sahipti. Gönül insanıydı; gönüldeşti. Onu tanımlayan iki kavram varsa, biri devrimciliktir ikincisi arkadaşlıktır. Kitapta okuyacaksınız, çok güzel arkadaşlığımız oldu. 1970 başlarında kitlelerden kopuk aceleci eylem çizgisine yönelmelerinden sonra da arkadaşlığımız devam etti. Hatta belki de daha güvenilir, daha sağlam boyutlar kazanarak. Onlara her zaman açık yürekliliğimle ve özgüvenimle 1970 sonrası içine girdikleri pratiğin yanlış olduğunu anlattım. Bana kızsalar da benim sorumluluğum bunu gerektiriyordu.
  • Deniz, zorluklarla karşılaştığı her durumda beni aramıştır. Ankara’da saklanacağı ev için, daha sonra Ankara’dan çıkışlarına yardım isteğiyle aramıştır. Yakalanınca, Ulucanlar Cezaevi’ne “Acele gel” diye yıldırım telgrafla çağırdığı arkadaşıyım, ağabeyiyim.
  • Yakalanmalarından sonra kamuoyuna ilk açıklamalarını benim yapmamı istemişlerdir. Ve görüşmelerinde hep birlikte olacağımızı vurgulamışlardır. Hem Deniz, hem de Hüseyin İnan.
  • Mahir Çayan’nın da, İngiliz teknisyenlerini kaçırma eyleminden önce Ankara’da beni aradığını, evinde sakladığı devrimci arkadaşı Hülagü Bulguç anılarında anlattı.
  • Mahir ile son yıl sert ve kırıcı tartışmalarımız olmuştu. Ama hepsi bilirler ki, zor durumların devrimcileri vardır. En önemlisi, onlara ihtiyaçları olan önerileri yapacak, onlara gerçekleri söyleyecek, onların yanlışlarını okşamayacak açık yürekli bir arkadaşları vardı.
  • Mahir’in o intihar eyleminden önce beni niçin aradığını THKP/C’in önderlerinden Kamil Dede arkadaşımla konuşmuşuzdur. İkimizin de kanısı şudur: Mahir, o koşullarda, “Yapacağın eylem bir intihardır. Başarıya yönelen devrimcilikte bu eylemin yeri yoktur” diye onu omuzundan tutup sarsacak arkadaşı arıyordu. Çünkü çevresindekiler, kendi anlatımlarına göre, o yanlış eyleme "yanlış“ demekten korkuyorlardı. Mahir ise, “Bu yapacağımız eylemin Marksizm’de yeri yoktur” diyordu, anılarından bunu öğreniyoruz.
  • Bir çıkmaza girmişlerdi ve çıkış arıyorlardı. Kendilerine “korktular” denmesinden korkuyorlardı. Ve biliyorlardı ki, benim o tür korkularım yoktur.
  • Mahir, beni bulamadı. Çünkü o sırada Milas-Söke arasında Beşparmak dağlarındaydım. Bulsaydı kesinlikle onu ikna ederdim. O da zaten ikna edilmek istiyordu. Çevresinde ona doğru eylem çizgisini hatırlatacak bir arkadaşı yoktu.
  • Türkiye tarihinin en büyük en etkili gençlik hareketi döneminde, o eylemlere önderlik eden Devrimci Gençlik örgütünün, FKF/Dev-Genç’in Genel Başkanı'ydım. O gençlik hareketinin başarısı, doğru programın, doğru eylem çizgisinin, cesaretin ve fedai ruhunun ürünüydü. (“Arkadaşım Deniz Gezmiş” kitabına önsüz.)

Mahir Çayan

DEVRİMCİ GENÇLİK LİDERLERİNİN DOLDURUŞA GELMESİ

Bu sözlere tepki gösterenler 1971 dönemini bilmeyenler ve psikolojik savaşın etkisinde kalanlardır. Amerikan emperyalizmi devrimci gençlik hareketini çıkmaz yola sokmak ve sonra da imha etmek için bir plan yaptı. Büyük bir öğrenci kitlesinin başına geçerek Dolmabahçe’de Amerikalı erleri denize döken Deniz Gezmiş’i kitle hareketinin önderi olmaktan çıkardı, THKO adıyla küçük bir silahlı grubun lideri olarak silahlı eylemlere soktu, sonra da idam ettirdi. Ama 1975 yılından sonra kahraman ilan ettirdi. Bu nedenle Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı kahraman olarak bilen solcu gençler “dolduruşa geldiler” sözlerine tepki gösterdiler. Aydınlıkçıları ve Doğu Perinçek’i karalama kampanyası açtılar.

GERÇEKLER DEVRİMCİDİR

Aydınlıkçılar, her zaman gerçekleri gördüler, söylediler, bunun mücadelesini verdiler. Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı eleştirdiler, uyardılar ama onları maceracılıktan döndüremediler.

1969 yaz aylarından itibaren iki eğilim ortaya çıktı: Birinci eğilim, kitle çizgisinde ısrar edelim eğilimiydi. Bu eğilimi Aydınlıkçılar temsil ediyordu. Bu çizgi “İşçilerle, köylülerle birleşmek için, onların sorunlarına sahip çıkalım, onları seferber eden kitle çizgisinde ısrar edelim” diyordu. İkinci eğilim ise, aceleci, maceracı, kitleden kopuk eylem çizgisiydi. “İşçileri, köylüleri gördük, bunlar düzene boyun eğiyor; bunları beklersek devrim olmaz. Biz öncü savaşçılar, silahlı eylemlerle, oligarşiye indireceğimiz darbelerle, düzenin zayıf olduğunu göstereceğiz” diyorlardı. Mitinglerden sonra, Amerikan TUSLOG binasına bomba atmak, Filistin’e adam göndermek gibi davranışlar, FKF’yi kitlelerden koparıyordu.

1969 Mayıs ayında Alpaslan Türkeş’in Genel Başkan olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) kongresinde, partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi. Bu bir Gladyo operasyonu idi. Gençleri emekli askerler yönetiminde “Komando Kampları”nda eğittiler.

1969 Haziran ayından itibaren Ülkücü militanların silahlı saldırılarıyla şiddet eylemleri başladı.

TARİHİ UYARI

Aydınlık Sosyalist Dergi Yazı Kurulu devrimci gençliği uyarıyor:

“Aydınlık’ın Ekim 1969 tarihli 12. sayısında çıkan bildiri tarihsel önemdedir. Yükselen maceracı eğilimleri tartışan Aydınlık Yazı Kurulu, devrimci gençliği uyarmak için bir bildiri yayınlamaya karar verdi. Bildiriyi yaptığımız görüşme ışığında ben yazdım. ‘Proleter Devrimci safları Çelikleştirelim’ başlıklı bildiriyle gençliğe yaptığımız uyarı şu vurguları içeriyordu: “Yığınları politikalarımızın doğruluğuna inandırmak için canla başla çalışılması gereken uzun ya da kısa bir süre vardır. Bu süre atlanamaz. Bu sürenin atlanabileceğini sanmak aptallıktır.” (Doğu Perinçek, Arkadaşım Deniz Gezmiş.)

1970 yılında yapılan Dev-Genç toplantılarında herkesin elinde Gerilla Savaşı ve Marksizm kitabı vardı. Amerikan Gladyosu darbe planını uygulamaya koymuştu; ideolojik saldırı başladı. Ant dergisi, Gerilla Savaşı kitaplarını seri halinde yayımlamaya başladı. Kapağında üç kurşun deliği olan Carlos Marigela’nın “Şehir Gerillası” kitabı herkesin cebindeydi. Mahir Çayan bunun teorisini yaptı, adına “kapitalizmin üçüncü bunalım dönemi” dedi. Leninist devrim teorisindeki, kitleler içinde güç toplama, Leninist Parti örgütleme döneminin kapandığını, Öncü Savaş teorisinin geçerli olduğunu, gazete çıkararak propaganda döneminin kapandığını, Silahlı Propaganda dönemine girildiğini iddia etti. Kitle mücadelesinin ve kitle örgütlerinin önemi kalmadığını söylediler.

1968 kitle eylemlerinin lideri Deniz Gezmiş 1970 yılında Filistin’e gidip silah eğitimi aldı, 1971’de silahlı eylemlere başladı ve Türkiye Halk Ordusu’nu kurdu; banka soygunları yaptı ve Nurhak dağlarına silahlı gençler gönderdi.

1970 yılında devrimci gençleri teker teker öldürmek için Ülkücü Komandolar’ın yanında özel vurucu Kontrgerilla timleri görevlendirilirdi. 17 genç bunların kurşunlarıyla öldürüldü, faili meçhul kaldı. Deniz Gezmiş’i en çok Taylan Özgür’ün ölümü etkiledi. Deniz’le birlikte Ankara’dan İstanbul Üniversitesi’ne gelen Taylan Özgür polisten kaçarken Beyazıt meydanında Kontrgerilla ekibinden bir polis tarafından vuruldu. Deniz de şöyle düşündü; “Can güvenliğimiz kalmadı artık; bu işler silahla çözülür.”

Gezmiş'in Filistin kimliği

CUNTACILARIN KIŞKIRTMASI

Öte yandan Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk onları darbe planına uygun olarak bu eylemlere teşvik ediyordu. Doğan Avcıoğlu’nun başında bulunduğu cunta hareketi, asker-sivil-aydın zümre formülüyle ordu içindeki devrimci subayların müdahalesine bel bağlamıştı. DEVRİM gazetesi, 27 Mayıs modeli bir askeri müdahale ile devrime gidileceğini yazıyordu. Bu durum, silahlı mücadele yoluna girmiş gençlik örgütlerini de umutlandırıyordu. Ankara’da bombalar patlıyor, bankalar soyuluyor, üniversite yurtlarında polisle silahlı çatışmalar yapılıyor, güya devrimci durum, gerçekte darbe ortamı yaratılıyordu.

“THKO, THKP/C ve TİKKO’nun temsil ettiği bu maceracı hareketler en başından beri Yön- Devrim çizgisindeki 9 Mart 1971 darbesi ile ilişkiliydi ve onların denetimindeydi.” (Doğu Perinçek, Bilimsel Sosyalizm ve Bilim, Kaynak Yayınları, s.217.)

9 Mart 1971 günü beklenen “sol darbe” girişimi olmadı, onlar da aldatılmıştı. Üç gün sonra 12 Mart 1971 günü 12 Mart Muhtırası verildi. 12 Mart Muhtırasının 1. Maddesi, “Parlamento ve Hükümet, süre gelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş,.. (…) Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ağır bir tehlike altına düşürmüştür” diyor. Bütün Amerikan darbelerinde olduğu gibi önceden kamuoyunu ikna etmek için anarşi, terör, kardeş kavgası, can güvenliğinin tehlikede olduğu ortamı yaratılmıştır. Bu ortamın yaratılmasına THKO, THKP/C, TİKKO örgütlerinin silahlı eylemleri yardımcı olmuştur. Daha hazin olan şey, birçok sol dernek, sendika ve meslek odası başkanlarının yanında Dev-Genç Başkanı Ertuğrul Kürkçü’nün de “12 Mart Muhtırasını Destekliyoruz” bildirisinin altında imzası olmasıdır.

Bu tarihi gerçekler karşısında, “Yanıldılar, aldandılar, dolduruşa geldiler” demekte ne kadar haklı olduğumuz görülmüştür.

Doğu Perinçek, 'Arkadaşım Deniz' kitabında dönemi detaylı bir şekilde ele almıştı.
Sonraki Haber