Mahkeme tutanaklarında Esad Erbili! Çocuklara örnek gösterdikleri hainin sicili

İzmir Müftülüğünün, ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’(ÇEDES) projesiyle ‘değer’ olarak gösterdiği Cumhuriyet düşmanı Şeyh Esad Erbili, Asteğmen Kubilay’ı şehit eden kışkırtmanın baş sanığı olarak yargılandı. Dava tutanaklarında Erbili’nin kalkışmadaki rolü delilleriyle ortaya konuldu

Kubilay’ın şehit edildiği olayın ardından tarikat şeyhi Esad Erbili’nin oğlu idam edildi.

Şeyh Sait ve Seyit Rıza’dan sonra Menemen sanığı Şeyh Esad Erbili de anılmaya başlandı. Hem de devletin Müftüsü tarafından… Bakalım başka ne göreceğiz…

İzmir İl Müftü Yardımcısı Oğuzhan Kadıoğlu’nun öğrencileri mezarına ziyarete götürdüğü Nakşibendi Tarikatı Reisi Esad Erbili, Kubilay ve iki bekçinin katledildiği hadisede suçlu bulunmuş ve idama mahkûm edilmişti. Oğlu idam edilirken kendisi de bu süreçte hapiste 84 yaşında ölmüştü. Esad Erbili, İstanbul Erenköy’de ikamet ederken davayla bağlantısı olduğu gerekçesiyle Menemen’e getirilmiş ve yargılanmıştı.

Menemen olayı ve bu olayda Şeyh Esad Erbili’nin bağlantısını anlatan en önemli kitap tarihçi Osman Selim Kocahanoğlu’nun 2013 yılında yayımlanan “Divan-ı Harp Zabıtlarına Göre Menemen ve Kubilay Olayı” isimli kitabıdır. Kitapta Esad Erbili’nin ayrıntılı biyografisi de bulunuyor.

Verilen bilgiye göre Esad Erbili, 31 Mart (13 Nisan) 1909 gerici ayaklanması sırasında 10 yıldır sürgünde olduğu Erbil'den döner ve ayin yönetir. İsyana destek verir. Cezbeye kapılan bir müridi “Caddelerde binden fazla ölü ve Abdülhamid'in başında fesle sarayından çıkarıldığını görüyordu” der.

Menemen hadisesine de karışan Esad Efendi, davanın baş sanıklarındandır. Böylece Menemen'deki Sıkıyönetim Mahkemesi'nde ilk kez bir şeyh yargılanmış olur. 21 Ocak tarihli duruşmada sorgulanır. 24 Ocak tarihli son duruşmada da savunmasını yazılı olarak verir. Aynı davada oğlu Mehmet Ali Efendi de yargılanır. Her şeyi İbrahim Hoca'ya yükler. O da idamdan kurtulamaz… Babası ise aldığı hapis cezası sonrası hapiste vefat eder.

Ayaklanma sırasında İstanbul Erenköy’de olan Esad Erbili, yakalanarak İzmir’e getirildi, başsanık olarak yargılandı.

MAHKEME 9 GÜN SÜRDÜ

Asteğmen Kubilay ve iki bekçinin katledildiği olaydan sonraki soruşturma ve tutuklamalar yaygın olarak Nakşibendi tarikatı üyelerine yönelik yapılır. Tarikatın İstanbul Erenköy'de bulunan Şeyhi Esad Erbili de tutuklanarak İzmir Menemen'de bulunan Sıkıyönetim Mahkemesine getirilir. 2 Ocak 1931 günü Menemen Kışlası'nda göreve başlayan Sıkıyönetim Heyeti, sivil savcıların yürüttüğü dosyayı devralır. 14 Ocak gününe kadar süren soruşturma kapsamında 16'sı kadın 220 kişi tutuklanır. 18 dava dosyası oluşturulur. İlk bölümde, eyleme fiilen katılanlar ile bunların teşvikçileri yer alır. Duruşmalar halka açık yapılır.

DEVRİMCİ ADALET

15 Ocak 1931 günü başlayan duruşmalar 9 gün sürer. Mahkeme Reisliğini Korg. Mustafa Muğlalı yapar. İlk gün mahkemeye 105 sanık sevk edilir. 24 Ocak gününe kadar süren duruşmalarda, olayın önemli isimleri Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Ramazan, şebekenin başı tabur imamı Laz İbrahim Hoca sorgulanır. Son gün esas hakkında değerlendirme dinlenir ve sanıkların son savunmaları alınır. Mahkeme sürecinin ayrıntıları tutanaklara geçer. Sanıkların avukat tutmasına izin verilmez. Herkes özgürce sorulara cevap verir. Bunun nedeni de “hokkabazlığa yer vermemektir.”

37 İDAM KARARI 28 İNFAZ

Sanıkların ortak özelliği dava sırasında 'deli' numarasına yatmaları. Muayene isterler. Çoğu da olayın önemli noktalarını ve birbirleriyle bağlantılarını 'unuturlar!' Hafızaları sık sık gider. Mahkeme bu oyunlara yüz vermez!

Duruşmalar sonucu 105 sanıktan 37 kişiye idam, diğerlerine de muhtelif cezalar verilir. 27 kişi de beraat eder. Şeyh Esad Erbili 65 yaş üstü olduğu için 24 yıl hapis cezası alır. 30 Ocak 1931 günü de cezaevinde vefat eder. Olayın kışkırtıcılarından birisi olarak görülür. Olayda en çok da Nakşibendi tarikatına mensup kişiler cezalandırılır. 37 kişiden 28 kişinin idam kararı onaylanır. 4 Şubat 1931 günü de Menemen'in üç ayrı yerinde infazlar gerçekleşir. Cumhuriyet'in devrimci adaleti yerine gelir. Baş kesen gericiliğe asla taviz verilmez.

SAVCININ İDDİANAMESİ

Sıkıyönetim Savcısı A. Fuat Bey iddianamede şu saptamaları yapar:

“Aşağıda delillerini birer birer serdedeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askeri Hastanesi İmamlığından mütekait (emekli) İmam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköy'ünde Şeyh Esad'a merbuttur (bağlı). (...) Şeyh Esad'la rabıtasını tesis eden halifeler halifesi unvanını taşıyan İmam İbrahim'dir. Manisa'da bu, teşkilata başlamış. Horos Köyü'nün yüzde seksenini tarikata koymuştur. Şeyh Esad Efendi... Laz İbrahim inkılap aleyhinde bulunmuştur ve bütün vaazlarını da bu vadide yürütmüş ve inkılabın hakiki düşmanı olduğunu göstermiş ve burada halkı mürteci fikirle yetiştirmeye çalışmıştır. (...)

Tarz-ı faaliyetini ve muhit-i faaliyetini ve mahiyetini muhtasaran gösterdiğim bu tarikatın siyasi bir teşekkül olduğunu umumi olarak arz ettikten sonra, son hadisenin bu teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim.” (Osman Selim Kocahanoğlu, Temel Yayınları, 2013, s.489- 490.)

‘NANKÖRLÜKTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL’

Cumhuriyet Savcısı A. Fuat Bey şu önemli tespiti de yapar: “Bütün Menemen vakıası faillerinin bilâ-istisna bu hadisede maznun hocaların alâkadar bulunduklarını müttefikan beyan etmeleri, (...) Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak, eskisi gibi tekkeleri açıp aleni zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunu maznunlar (sanık) tarafından müttefikan beyan edilmesi, (...) Deliller, bize Menemen faciasını doğrudan esas faillerin başında Kutbülazam olduğu halde, oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim'in muhiti faaliyetine aldığı aynı tarikata mensup yukarıda isimlerini arz ettiğim maznunlardan mürekkep bir şebeke tarafından yetiştirildiğini maddeten ortaya koymaktadır.

Binaenaleyh bu şebeke bu delillerle asileri bünyesinden çıkarmış ve ortaya atmıştır ve tarikatta takip ettikleri siyasi maksatlarını bu ortaya attıkları zümrenin mürteciane hareketleri ile bize pek güzel ifade etmiştir.

Bu şebekenin başında halife olmak sevdasına düşen ve bu yolda akıttığı zehirli meyvesini huzuru adaletinizde nasıl yemelidir ve etrafına topladığı şu maznunlara olan borcunu nasıl ödemelidir. Bugün bile birisine maaş tahsis etmek, vaizlik, imamlık, hatiplik, tevcih etmek ve her birisine ilmi bir paye vermek sureti ile bünyesinde yaşatan ve mazinin mülevvesatını (kirli, pis) atarak millete iyi bir istikbal hazırlayan genç Cumhuriyet Hükümetine karşı şu hocaların hareketini nankörlükten başka bir kelime ile ifade etmeyeceğim.” (Age, s.492- 493.)

ŞEYHİN EVİNDEN ÇIKAN MEKTUP

Savcı Fuat Bey, iddianamede Esad Erbili’nin olaydaki dahlini ise şöyle belgelendirir:

“Şeyhlerin evlerinde çıkan mektuplar, en nihayet bu defa oğluna hitaben yazdığı vasiyetnamesinde 'Hizmeti şeriat ve tarikatı size ve sizi de Allah'a tevdi ediyorum' yolundaki ifadesi bütün bunları inkâr eden, Şeyh olmadığını iddia eden Şeyh Esad'ın bu tarikat yolunda takip ettiği siyasetin mahiyetini bize pek güzel ifade etmektedir.

SİYASİ TEŞEKÜLLER

“Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak, eskisi gibi tekkeleri açıp aleni zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunu sanıklar tarafından müttefikan beyan edilmesi... (...) Bize Menemen faciasını doğrudan isimlerini arz ettiğim sanıklardan mürekkep bir şebeke tarafından yetiştirildiğini maddeten ortaya koymaktadır. Bu şebekenin başında Şeyh Esad vardır. (...) Millete iyi bir istikbal hazırlayan genç Cumhuriyet Hükümetine kaşı şu hocaların hareketini nankörlükten başka bir kelime ile ifade etmeyeceğim. (...) cezalarının tayinini talep ederim efendim.” (Age, s.481-494.)

‘ERKEN HAREKET ETTİLER’

Mahkeme Reisi Korg. Mustafa Muğlalı, Menemen'deki olayda askeri ve mülki amirlerin de kusurlu olduğunu ve olaya cesurca müdahale etmediklerini, seyirci kaldıklarını belirterek onlara ağır eleştiride bulunur. Paşa'ya göre olayın arkasında, vaktinden önce harekete geçmiş büyük bir teşkilatın kırılması gereken hain elleri vardır:

“Vakıa yalnız altı serseri tarafından meydana getirilmiş olarak telakki edilmemelidir. Bu hal bu serseriler, bu işte sabırsızlık göstererek vaktinden evvel ortaya atılmak suretiyle bir takım hain eller tarafından idare edilen bir teşkilatın vücudunu göstermektedir. Ben bu havalide için için işleyen bir yaranın mevcudiyetini suret-i katiyyede hissetmekteyim.” (Age, s.183, 199.)

‘ŞEYH SAİD DE NAKŞİBENDİ İDİ’

Muğlalı Paşa, Şeyh Esad ve oğlu Mehmet Ali’nin savunması sorasında ise şunları söyler:

“Tarikatın en münevver tabakalarından bu millet çok zararlar görmüştür. Tarikatçılar, daima millet ve memlekette fesat yapmışlardır. 400 senelik Türk tarihi tetkik edilirse, Nakşibendiler din ve tarikat perdesi arkasında zavallı saf Müslümanları kalpte saklı olan o 'sırla' zehirlemiş ve bu millet sizin aletiniz olmuştur. Sen tarihi iyi oku... Memlekete fenalık yapanlar, gizli yollarda yürüyenlerdir. Şeyh Sait de Nakşibendi idi.”

“(İngilizlerin kontrolündeki Irak ve Erbil'deki tarikatları kastederek) Oradaki gizli teşekküller birer suretle bu vatanın harimine sokulmuşlar, milleti uyutmak ve binnetice bu toprakları, düşmana teslim etmek için faaliyette bulunuyor, maksat ve hedefleri işte budur.” (Age, s.349, 480.)

Sonraki Haber