Medya kuşatması ve kadın
Kitle İletişimi, TDK tarafından “Dağınık insan topluluklarının örgütlenmiş bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyarılara aynı anda maruz kalması, birtakım kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin değişik araçlarla geniş halk topluluklarına yaygın olarak duyurulması, kitle haberleşmesi” olarak tanımlanmış.
O halde, “Kitle İletişim Araçları” dediğimizde bu iletişimi sağlayan teknik araçlar, yayın organları dünyanın pek çok ülkesinde İngilizce kökenli “Medya” sözcüğüyle karşılanıyor.
TDK Sözlüğü, “Medya” sözcüğünü Nezihe Meriç’in “Medya dedikleri bu bin başlı ejderhayla baş edemedim” sözüyle, “İletişim Araçları” kavramını ise İnci Aral’dan “Medyanın marifetlerini aklı başında okur zaten biliyordu" alıntılarıyla örnekliyor.
İki kadın romancımıza göre, medyanın insanın günlük yaşamını etkileyen ve kontrolü kolay olmayan bir güç olduğunu anlıyoruz. Asıl dikkat edilmesi gereken, medyanın düşüncelerimizi, alışkanlarımızı ve psikolojimizi etkileyip yeniden oluşturmasıdır.
KADIN VE ÇOCUK MEDYA KUŞATMASINDA
Gazeteler, dergiler vb. basılı medya araçlarının mali yükü ve dağıtım zorlukları nedeniyle milyonlara varan geniş kitlelere ulaştırılması sınırlıdır. Radyo ve televizyon kanalları ise milyonlara yayılır; Çeşitli sosyal medya ağları onları etkisi altına alır. Hele ki kadınlar ve çocuklar, medya tarafından adeta kuşatılmışlardır.
Bunun en yeni örneğini, TGB’li gençlerle buluşan Diyarbakır Annesi Ayşegül Biçer dile getiriyor: “Çocuklarımızı sosyal medya aracılığıyla ve çocukların zaafları kullanılarak dağa kaçırıyorlar. Instagram olsun, Facebook olsun, sosyal medya hesaplarından çocuklarımızı çok rahat kandırıp dağa götürebiliyorlar.”
Beğenilerimiz, ahlaki değerlerimiz, insani erdemlerimiz, kültürel ve geleneksel olumlu alışkanlıklarımız, doğru bildiğimiz her şey, medyanın her gün, her an etki alanı içindedir. Ona seçenek yaratacak tasarımları geliştirmek zorundayız.
Örneğin, ellerine tutuşturulan cep telefonlarının ya da tv ekranlarının başında, doğal olanı bozan, akıl dışı, çoğu zaman şiddet içeren çizgi filmlere bakarak mamalarını, yemeklerini yiyen bebeklerle, çocuklarla başlayabiliriz.
Yüzlerce tv kanalında, bilgisayarda, cep telefonunda birer tıkla ulaştığımız, milyonlarca duygu, düşünce, öneri, istek, teklif, albeni, öfke, sıkıntı, keder, yargı ve ikna. Böylece, beynimize sağanak olup yağan görüntülerle güçlendirilen fikirler, azar azar zihnimize yerleşip benliğimizi kuşatmaktadır.
TESLİM Mİ OLACAĞIZ?
Bu devasa tutsaklığa “Hayır” demeyi, izlememeyi, izletmemeyi, paylaşmamayı mı seçeceğiz, yoksa teslim mi olacağız? Çıkışımız, işte bu soruya gereken yanıtı cesaretle verebilmektedir.
Yaşamımızı, geleceğimizi etkileyen haberleri ve bilgileri bize doğrudan ulaştırma sorumluluğuyla davranan medya araçlarını seçmek, onlarla yaşamak hakkımız ve şifamızdır.
Birçok devlet, medyanın olumsuz etkilerine karşı halkını koruyan yasalarını çok etkili uygulamaktadır. Çin, Hindistan, Kuzey Kore, İran gibi Asya ülkeleri böyledir.
Bizim de 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Yasamız, acilen özenle uygulanmalıdır.