MEDYANIN HALLERİ... Ah bir kurumsallaşsak Türkiye uçacak!
Daron Acemoğlu, Nobel almasıyla ilgili yaptığı bir sosyal medya paylaşımında konuyu yine demokrasi ve kurumlar meselesine getirdi. Evet tezleri bu. Bütün sorun kurumsallaşmamak. Acemoğlu’nun tezleri, emperyalist-kapitalist sistemin hegemonyasını sürdürmek için bir perde niteliği taşımaktadır.
Ah bir kurumsallaşsak Türkiye uçacak!
Türkiye’nin ekonomik işleyişinde tefrit ve ifrat var.
Hükûmet tarafı, “ekonomi uçuyor, bizi kıskanıyorlar” diyor.
Muhalefet tarafı, “öldük bittik” diyor.
500 milyar dolar borca batmış, kart borçlarının arttığı, Türkiye’nin kaynaklarının faize aktığı süreçte “bizi kıskanıyorlar” tezi bir fıkra.
Bakın hükûmete yakın Yeni Şafak bile önceki gün şunları yazdı: “Merkez Bankası, kredi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle zorlanan sanayicilerin, yatırımcıların indirim beklentilerine rağmen politika faizini yüzde 50'de sabit tuttu. Bir yılda faize 7 trilyon lira, bugünkü kurla 204 milyar dolar giderken, üretim durma noktasına geliyor.” İşte gerçek budur. Bunun kıskanılacak değil, önlem alınması gereken bir tarafı vardır.
Öldük, bittikçi muhalefetin ise bu sıra gözdesi Daron Acemoğlu.
Acemoğlu’na Nobel verilmesi, bütün Batıcılarda bir heyecan dalgası yarattı.
Üzerine bol bol yazılar yazıldı. Son olarak Hürriyet’ten Sedat Ergin şunları söyledi:
“Prof. Daron Acemoğlu’nun kazandığı Nobel Ekonomi Ödülü, kuşkusuz Türk kamuoyunda kendisinin görüşleri üzerinde daha kuvvetli bir farkındalığın oluşmasına yardımcı olması bakımından önemlidir.
Aldığı bu ödül, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ekonomik ve toplumsal gelişmesi için nasıl bir güzergâhta yol alması, hangi önceliklere yönelmesi gerektiği konusunda bilimsel bir zeminde dikkate alınması gereken kayda değer mesajlar taşımaktadır.
Prof. Acemoğlu, önceki gün ödül almasıyla ilgili yaptığı bir sosyal medya paylaşımında konuyu yine demokrasi ve kurumlar meselesine getirerek, şu dileğini ifade etmiştir:
“Temennim, bu ödülün vurgusunun dünyada kurumları ve demokrasiyi güçlendirmenin ne kadar zorlu bir mücadele gerektirdiğine ışık tutacak olmasıdır.”
Görüleceği gibi, onun bakışında bütün yollar önce kurumlara ve demokrasiye çıkıyor...”
Evet tezleri bu. Bütün sorun kurumsallaşmamak. Hukuk ve demokrasi eksikliği.
Örneğin sıcak paraya bağımlılık, özelleştirme, rantiye sınıfı bunlar hiç ama hiç sorun değil.
Sorun 24 Ocak Kararları ve 12 Eylül’le üreticinin kambur ilan edilmesi değil, kurumsallaşamamak.
Sorun Kamu İktisadi Teşekküllerinin satılması değil kurumsallaşamamak.
Sorun çiftçiye desteğin azalması değil, kurumsallaşamamak.
Sorun tasarruf oranının artırılması değil, kurumsallaşamamak.
Sorun yeni fabrikalar kurmak değil, kurumsallaşamamak.
Sorun sıcak para komisyoncuları, dolar ve borsa vurguncuları, büyük faizciler, tarikat rantçıları değil, kurumsallaşamamak.
Sorun zenginleşen Kuzey ile yoksullaşan Güney ülkeleri arasındaki uçurumun açılması, emperyalist sistem içindeki ülkelerde artan yoksulluk, işsizlik, ahlâkî çözülme, bencilleşme, toplumsal dayanışmanın çökmesi, savaşlar, cinayetler, uyuşturucu, suçların salgın hastalık gibi yayılması, kadın-erkek eşitsizliğinin büyümesi, insanın ürettiği ürüne ve topluma ve kendisine yabancılaşması, menfilik, umutsuzluk, karamsarlık, vatansızlık değil, kurumsallaşamamak.
Sorun emperyalist-kapitalist sistemin insan ile insan ve insan ile doğa arasındaki ilişkileri dinamitlemesi değil, kurumsallaşamamak.
Sorun devletteki savurganlık, lüks, israf, liyakatsizlik değil, kurumsallaşamamak.
Acemoğlu’nun tezleri, emperyalist-kapitalist sistemin hegemonyasını sürdürmek için bir perdedir.
Türkiye’nin ihtiyacı bir Üretim Devrimi’dir.
Üretim Devrimi, ABD Merkezli küresel sisteme ve işbirlikçi Dört Sülüğe karşı bütün üretici sınıfların devrimidir.
Türkiye’nin ufkunda neoliberalizmin, IMF’nin yıldızları yok.
Üreticilerin Millî yönetimi, Türkiye’nin ufkundadır.
Türkiye tek bir şekilde uçabilir ve dünyanın en büyük ekonomileri arasına girebilir: Üretim Devrimi yaparak ve Üreticilerin Millî Hükûmetini kurarak.
***
Hamas’a lider olmak eşittir öldürülmeyi göze almak
Ahmet Hakan-HÜRRİYET
HAMAS’ın bütün liderlerinin hayatında...
- Mutlaka bir mülteci kampı var.
- Mutlaka mücadele var.
- Mutlaka İsrail zindanları var.
- Mutlaka suikast var.
Tek tek bakalım HAMAS’ın dört liderine:
ŞEYH AHMET YASİN
- MÜLTECİ: 1948 Arap-İsrail Savaşı’nın ardından 10 yaşında mülteci durumuna düştü.
- HAPİS: Felçli olmasına rağmen İsrail hapishanelerinde işkence gördü, 8 yıl hapis yattı.
- ÖLÜM: Sabah namazından dönerken bir İsrail helikopterinin fırlattığı füzeyle öldürüldü.
ABDÜLAZİZ RANTİSİ
- MÜLTECİ: Altı aylık bir bebekken ailesiyle birlikte Gazze’deki Han Yunus Mülteci Kampı’na yerleşmek durumunda kaldı.
- HAPİS: İsrail hapishanelerinde farklı zamanlarda hapis yattı.
- ÖLÜM: İsrail helikopterlerinin Gazze’de aracına düzenlediği füze saldırısında öldürüldü.
İSMAİL HANİYE
- MÜLTECİ: Gazze’de Elşati isimli bir mülteci kampında dünyaya geldi.
- HAPİS: İsrail askerleri tarafından tutuklandı. Üç yıl hapis yattı. Güney Lübnan’a sürüldü.
- ÖLÜM: Tahran’da Devrim Muhafızları’na ait bir lojmanda İsrail’in füze saldırısı sonucu öldürüldü.
YAHYA SİNVAR
- MÜLTECİ: Gazze’deki Han Yunus Mülteci Kampı’nda dünyaya geldi.
- HAPİS: Ömrünün yarısını İsrail hapishanelerinde geçirdi. 22 yıl hapis yattı.
- ÖLÜM: İsrail askerleriyle girdiği çatışmada öldürüldü.
- Yurdunuz işgal edilmişse.
- Hayata bir mülteci kampında başlamışsanız.
- Dünyanın devasa güçlerinin desteklediği İsrail’e karşı çıkmışsanız.
- Hayatınızın önemli bir bölümü İsrail zindanlarında geçmişse.
Hem mücadeleye hem de ölüme yazgılısınızdır demektir.
HAMAS’a lider olmak: Öldürülmeyi göze almaktır, öldürülme tehlikesiyle iç içe yaşamaktır, öldürülmeye talip olmaktır.
HAMAS BİTER Mİ
- İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali devam edecekse...
- Filistinli çocuklar, mülteci kamplarında dünyaya gelecekse...
- Mücadeleye soyunan her Filistinli, İsrail zindanlarına atılacaksa...
İsrail’in, HAMAS direnişini bitirebilmesi mümkün değil.
HAMAS... Belki biraz geriye çekilir, belki biraz dağınık kalır, belki biraz zamana ihtiyaç duyar. Ama asla bitmez.
***
Haftanın notları: Serinkanlı barbarlık
HAŞMET BABAOĞLU-SABAH
Yüzlerine baktınız mı?
Yenidoğan çetesi üyelerinin basına yansıyan fotoğraflarından söz ediyorum.
İnsan sayıp güveneceğiniz; sevdiklerinizin bedenlerini gönül rahatlığıyla ellerine bırakabileceğiniz yüzler...
Güler yüzlülük, medeni aydınlık, steril sınıfsallık...
Bütün bunlar arka plandaki kayıtsız ve serinkanlı barbarlığı nasıl da saklıyor!
Yenidoğan çetesi haberlerine şöyle bir bakıp geçemeyiz...
Üzerine enine boyuna düşünmek zorundayız.
Sağlık Bakanlığı da bu dosyayı adalete bırakıp dikkatini başka yöne çeviremez; buna hakkı yok. (…)
Esasa gelelim...
Özel sağlık hizmetinin sorunlarını ve çürük yönlerini en baştan ele almamız gerekir...
Geciktiremeyiz.
Liberalizm ve özelleştirme çılgınlığıyla geldiğimiz yeri dürüstçe ele almayacak ve olayı sadece birkaç "ahlaksız insan"ın işi olarak görüp geçeceksek, yazık olacak!
Yer yerinden oynamalı!
"Sosyal devlet" diyorduk, bir zamanlar hani...
Unuttuysak eğer, derhal hatırlamalıyız.
Hatırlamalı ve bu dersi doğru düzgün çalışmalıyız.
Neden?
Eğitim ve sağlıktaki özelleşmenin cilalı yalan dünyası birer birer ortaya çıkmaya başladığında hazırlıklı olmak için...
***
Ayydın
MELİH AŞIK-MİLLİYET
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, kitaplarında “Tanzimat aydını” denilen taklitçi Batı özentisi tipleri anlatıyor:
“Tanzimat, medresenin yanı başında ‘mektep’i açmakla taassup ve irtica zihniyetine yeni bir şekil vermiş oldu. Klasik softa tipine bir rokoko softa tipi daha ilave etti. Bunlardan birinin yüzü Şarka öbürününki Garba dönüktür. Biri sarıklı cübbeli ve şalvarlı, öbürü fesli setre pantolonludur. Biri hadisten ayetten misaller getirerek konuşur. Öbürü Frenkçe tabirler kullanmadan meramını ifade edemez.”
Karaosmanoğlu “Tanzimatçı aydın” ını anlatmaya devam ediyor: “... o biçim alafranga Türklerdendir ki, Türkten başka her milletin gücüne inanırlar ve Türkiye’ye ait meselelerin mutlaka başkaları tarafından halledileceği fikrindedirler.”
Netice:
Günümüzde fazla da değişen bir şey yok...
Sadece o alafranga tiplere şimdi “entel” deniyor...