MEDYANIN HALLERİ... Filistin’e ihaneti örtemezsiniz!

Esad 13 yıl boyunca hem emperyalist saldırganla boğuştu hem de İsrail’e karşı Filistinli grupları ve Direniş Ekseni’ni desteklemeye devam etti. Türk medyasının belli kesimleri, her suçu Esad’a yıkarak gerçeği örtmek istiyor

İsrail, Suriye’de üç Gazze büyüklüğünde alan işgal etti; HTŞ sustu.

İsrail, Şam’a 15 kilometre uzaklıkta; HTŞ suskun.

İsrail, Esad yönetiminden kalan bütün askeri altyapıyı neredeyse yok etti; HTŞ suskun.

Fakat aynı HTŞ, Suriye’deki Filistin direniş gruplarının silahlarına el koydu. Onları bir “Sivil Toplum Kuruluşu” olmaya zorladı.

ABD-İsrail, şu anki durumda Suriye’de federasyonu zorluyor. Ayrıca İran-Irak-Suriye-Lübnan üzerinden Direniş Ekseni’ne gelen yardımı da kesmiş durumda. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, yeni bir yol bulacaklarını söyledi.

Türk medyasının belli kesimleri, her suçu Esad’a yıkarak işte bu gerçeği örtmek istiyor.

Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi, şöyle yazıyor:

“Güvendiğim bir kaynağım Esed’in kaçarken İsrail tarafından vurulmaması için güvence olarak silah depolarının, füze rampalarının ve savaş uçaklarının yerlerini gösteren dokümanları İsrail’e verdiğini söylemişti.

Esed kaçtıktan sonra İsrail’in yaptığı nokta operasyonlara bakınca bu bilginin hiç de yabana atılır tarafı olmadığını düşünüyorum.”

Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan da, şu ifadeleri kullandı:

“Oysa sakince düşündüğümüzde olan şudur. 14 yıldır İsrail ile sıfır noktasında komşu olan İran’ın İsrail’e verdiği zarar sıfırdır ama ‘direniş ekseni’ falan diye vızıklayan eşhas İran’a bir kez olsun ‘Suriye’de Müslüman katletmeyi bırak da İsrail’e saldır’ dememiştir. Oysa bugün daha çiçeği burnunda devrimcilere ‘İsrail’e vursanıza’ diyorlar.”

Devamında da bu “devrimcilerin” meşru bir hale geldiğinde, İsrail karşısında güçlü bir devlet olacağını iddia ediyor.

Bunu da “İsrail HTŞ’den korkuyor, o yüzden Suriye’ye saldırıyor” sözleriyle temellendirmeye çalışıyorlar.

Aslında tablo Kılıçarslan’ın tam aktardığının tersi.

Köklü bir İran düşmanı olan Kılıçarslan ve benzerleri, sürekli “İran İsrail’i niye vurmuyor” diye ağlıyordu. İran vurduğunda ise, “tiyatro” diye kara çalıyorlardı. Şimdi kendi garabetlerini gizlemek için, İsrail’i örtmek için bu iddialara sarılıyor.

Aslında “HTŞ, İsrail’i neden vurmuyor” sorusu anlamsız.

Biz tersiniz soruyoruz.

Gerçek şu:

ABD ve İsrail, Esad’ı yıkmak için Arap Baharı benzeri bir ayaklanma düzenledi.

Esad’la 13 yıl savaştılar. Şam’ı bu sürece boyunca düşüremediler.

13 yıl boyunca ABD, DEAŞ’ı, PKK-PYD’yi, kendi güdümündeki muhalifleri Suriye yönetiminin üzerine sürdü.

13 yıl boyunca başarılı olamadı.

Bu 13 yıl boyunca İsrail neredeyse her gün, Suriye’yi bombaladı.

Netanyahu, Lübnan’la ateşkes imzaladığı anda bile “Esad ateşle oynuyor” tehdidinde bulundu.

Şam yönetimi düştüğünde, Biden ve Netanyahu “bizim sayemizde” mesajları verdi.

Esad ise hem emperyalist saldırganla boğuştu hem de İsrail’e karşı Filistinli grupları ve Direniş Ekseni’ni desteklemeye devam etti.

Ama ABD ve İsrail, 13 yıl boyunca HTŞ’yi vurmadı.

Netanyahu iyi ilişkiler kurmak istediklerini söyledi.

Daha dün 3 köy daha İsrail’in eline geçti.

Gelin Colani’nin son sözlerine bakalım…

İngiliz The Times'a konuşan Colani, Suriye'nin “İsrail veya herhangi bir başka devlete yönelik saldırıların üssü olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini” söyledi. “İsrail veya başka biriyle herhangi bir çatışma istemiyoruz.” diye ekledi.

Saldırı gerekçesinin Hizbullah ve İran milislerinin ülkedeki varlığı olduğunu iddia etti ve İsrail'in “bu gerekçenin artık ortadan kalktığını” söyledi. Şam ile Tel Aviv arasında yapılan 1974 anlaşmasına bağlı olduğunu kaydeden 42 yaşındaki HTŞ lideri sözlerini şöyle sürdürdü:

“Suriye halkının bir molaya ihtiyacı var. Hava saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

Yani, “İsrail HTŞ’den korkuyor, o yüzden Suriye’ye saldırıyor” sözlerinin ne kadar boş olduğunu sahada görüyoruz. Colani, bu saldırılar Hizbullah ve İran’a karşı diyerek yol veriyor. Böylece Filistin’i yalnız bırakıyorlar.

Bunları yazanlar Filistin’i yalnız bırakanlardır. İhanet edenlerdir. Bu ihanetinizi Esad düşmanlığıyla örtemezsiniz.

Gerçekte İsrail’in ateşine odun atan ve sınırlarımızda İkinci İsrail tehdidi büyüten işte bu kara propagandadır.

TAHA AKYOL’UN DİKKATİNE: İŞTE ŞAHİN ALPAY GERÇEĞİ

Karar yazarı Taha Akyol, Şahin Alpay’ın anılarından pek etkilenmiş.

Doğu Perinçek onu TİİKP’den uzaklaştırmak istemiş de, Filistin’e ‘gerilla eğitimine’ yollamış.

Akyol şöyle diyor:

“’Dava uğruna’ bu topraklarda neler yaşanmadı ki? ‘Dava’ ve ‘emir’ karşısında zihin ve ruh hürriyetini koruyamayan nice gencin hayatı söndü, mahvoldu, harcandı, değil mi?”

Akyol, Alpay’ın liberal demokrat olarak özgürlükçü akademisyen ve gazeteci yolunu seçtiğini belirtiyor.

Doğrudur, Alpay liberal demokrat olduktan sonra bu uğurda mücadele etti. Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin girmesi için elinden geleni yaptı. Emperyalist tezleri ülkemizin üzerine boca etti.

Hatta ne diyordu:

“Dönekliğimle gurur duyuyorum.” Ama Akyol’un atladığı bir nokta, daha doğrusu yazmaktan imtina ettiği bir nokta var.

Her döneğin varacağı yer, Türkiye düşmanlığıdır.

Şahin Alpay da gitti, çıpasını FETÖ’ye attı.

Zaman gazetesinde yazdı.

Darbe girişiminden sonra tutuklandı ve 2022’de FETÖ’ye yardımdan dosyası kesinleşmese de ceza aldı.

Alpay dönekliğiyle gurur duyuyor. Akyol Filistin’de gençlerin hayatının söndüğünü ileri sürüyor.

Vatan Partisi ise emperyalizme ve siyonizme karşı Filistin’de verdiği 9 şehidiyle bugün gurur duyuyor.

Biz Filistin’le kan kardeşiyiz.

Alpay’lar ise emperyalistler, siyonistler ve onların FETÖ gibi piyonlarıyla kardeşler.

Hasan Yalçın’ın sözüyle bitirelim: “Dönek, insanlığa sırtını dönmüş adamdır.”

CARİ AÇIK ÜRETİM DEVRİMİ’YLE ÇÖZÜLÜR

Türkiye’nin ekim ayı itibarıyla yıllıklandırılmış cari işlemler açığı 7,7 milyar dolar.

Türkiye’nin dış borcu da, 512 milyar dolar.

Yeni Şafak yazarı Yusuf Dinç, cari açığa çözüm bulmuş.

Tabiî önce nedenini bulmuş: 28 Şubat. Çünkü 2001’de “9 banka hortumlanmış ve 60 ila 70 milyar dolar olduğu hesaplanan kaynak yok edilmiş”, böylece de Türkiye’nin cari açık dengesi bozulmuş.

Şimdi Suriye ile ticaret başlayınca bütün sorunumuz çözülecekmiş!

Yusuf Bey’in millî ekonomik modele verdiği önemi biliyoruz. Doğru tespitlerini sık sık bu köşede yer veriyoruz. Fakat bu yazısı bizi şaşırttı.

Cari açığın sebebi 2001 krizi değildir. Tabiî önce şunu sormak lazım, 2001 krizine ne sebep oldu?

Türkiye’nin dış borcunun ve cari açığının yükseldiği yıllar grafiğini veriyoruz. Açıkçası, 2003’ten sonra düzenli bir artık görüyoruz.

15 Temmuz sonrası ise dalgalı ilerliyor. Son yıllarda ise düşüş var.

Dış borç yükü ve artan cari açığın sebebi 12 Eylül’de kurulan sistemdir.

Dünya ekonomisiyle bütünleşme programı ile üretici kambur ilan edildi.

Kamu İktisadi Teşebbüsleri özelleştirildi. Çiftçiye destek akçeleri kaldırıldı. Gümrükler indirildi, kimi mallarda kaldırıldı. Yabancı paranın giriş çıkışı serbest bırakıldı. Devlet küçültüldü.

Gelinen noktada herkes borçlu. Dört gençten biri işsiz. Çarşılar kesat. Sanayide çarklar dönmüyor. Çiftçi tarlasını süremiyor.

Türkiye’nin önündeki tek gerçek şu:

12 Eylül’de kurulan bu sistem bitti!

Bu cendereden Üretim Devrimi’yle ve Üreticilerin Millî Hükûmeti ile çıkabiliriz.

Yine Avrasya’da yerini alan Türkiy, gerçek dostlarıyla ilişkiler geliştirerek, BRICS’e katılarak, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girerek bu süreğen hale gelmiş sorunlarını çözebilir.

Sonraki Haber