MEDYANIN HALLERİ... Netanyahu ile aynı özlemde buluşan gazeteci...

Netanyahu ne demişti? 'İran nihayet özgür olduğunda, her şey farklı olacak...' Emperyalizme ve Siyonizme baş kaldıran bir İran istemiyor... Netanyahu bu, Netanyahuluğunu yapar! Peki Türkiye'de bir gazeteciyi Netanyahu ile aynı özlemde buluşturan nedir? Bir grup mezhepçi gemi azıya aldı.

İran İsrail’i füzelerle vuruyor.
Bir de işi gücü bırakıp İran’a füze atma heveslileri var.
İnternethaber’den Tülin Türkoğlu bunlar biri. İşi gücü İran.
Başlığı şu: “’Süper Güç’ ABD’nin Amacı İran Üzerinden Bölgeyi Kontrol Etmek”.
Bakın ne diyor:
“Gazze vuruluyor, Filistin halkı soykırım yaşıyor, Hamas liderine Tahran’da suikast yapılıyor,
İsrail, Hizbullah’ı vuruyor, Nasrallah’ı öldürüyor,
Lübnan’ı bombalıyor,
İran büyük büyük laflar ediyor, fakat tepki vermiyor.
Beyrut’u, Tahran’ı savunamayan İran nasıl ilerleyecek ki? Kollarını bağlayıp usul usul durması İran’a itibar kaybettirirken.
Bakıldığında kendi iç cephesinde de oldukça zayıf olan İran; İbrahim Reisi’nin helikopterinin düşmesi ve İsmail Haniye’ye düzenlenen suikast bunun göstergesidir. Ülkesinin sınırları içindeki misafirini koruyamayan İran, karizmayı çizdiren ülke olmasının yanında bir o kadar da kırılgandır.”
Aynı şeyleri Abdülkadir Selvi’den okumuştuk. Mürekkebi kurumadan rezil oldu. Aynı rezaleti paylaşıyorsunuz, aynı cümlelerle.

Devam ediyor hanımefendi:
“İran halkı özgürlük istiyor.
İran halkının sesine kulak vermelidir.
İran sınır komşularıyla sıcak ilişki geliştirmelidir.
ABD’nin İsrail’in yanında durup, İran’a Ortadoğu’da gerilimi tırmandırmaması için çağrı yapması ABD-İran-İsrail üçgenindeki eşitsizliği gösteriyor. Irak ve Afganistan arasına sıkışmış ve sıranın kendisine gelmemesi için nükleer silahlarla dünyayı cehenneme çevirmeyi ifade etmekten geri durmayan İran’ı İsrail her an vurabilir. İran’da sadece konuştuğuyla kalır.
ABD’nin amacı da İran üzerinden bölgeyi kontrol etmektir. Eğer İran’ı kontrol ederse Asya’yı da kontrol edebileceğine inanmaktadır. Bunu yapabilirse bir yandan İsrail’in güvenliğini, diğer yandan da ciddi bir ekonomik ve siyasî çıkar sağlayacaktır.”
İran halkına özgürlük getirme heveslileri var. En başta ABD ve İsrail.
Birkaç gün önce ekran başına geçen Netanyahu ne dedi: “İran nihayet özgür olduğunda, -ki o an insanların düşündüğünden çok daha erken gelecek-, her şey farklı olacak. İki kadim halkımız, Yahudi halkı ve Pers halkı, nihayet barış içinde olacak. İki ülkemiz, İsrail ve İran barış içinde olacak. O gün geldiğinde, rejimin beş kıtada kurduğu terör ağı iflas edecek ve parçalanacak.”
Bir grup mezhepçi gemi azıya aldı.
İran’a sallıyor da sallıyor.
Netanyahu ile aynı sözleri söylemeye utanmıyor.
İsrail’in İran’ı vurması hayaliyle yanıp tutuşuyorlar.
Ama o sırada gerçekler, İran İsrail semalarını füzelerle aydınlatması oluyor.
Eh, bu yazıları Mars’tan yazsanız, bir iki cümleniz doğru çıkar.
ABD-İsrail tarafgirliğiniz sizi Samanyolu’nun dışına çıkarmış.

Demir Kubbe ile birlikte ciğeri delinenler

Türkiye’de “uzmandan” bol bir şey yok.
Son günlerin modası “Ortadoğu uzmanı.”
Ekranlardalar, köşelerinden ahkam kesiyorlar…
Cümleler aynı: “İsrail yalnızca Hizbullah’ın güneydeki altyapısına odaklanacak.” “İran hiç yanıt veremedi, şimdi de veremeyecek.” “İran ancak vekil güçlerini korumaya çalışacak.”
Yeni Şafak’tan Kadir Üstün de benzer bir yazı yazmış.
Şöyle diyor:
“İsrail’in Hizbullah’la birlikte Yemen’deki Husilere de operasyon yapması, bölgesel savaş riskine rağmen İran’ın bütün vekillerine karşı saldırılarına devam edeceğini gösteriyor. İran bu saldırılar karşısında ‘stratejik sabrını’ koruyarak vekillerinin kapasitesinin tamamen yok edilmesini önceleyecektir. İran’ın ve Hizbullah’ın istihbarat zaaflarının bu kadar açıkça ortaya saçıldığı bir dönemde tekrar kapasite tesisini temin etmeden savaşa girmesi akılcı olmaz.”
Önceki akşam Kadir Bey ve türevleri stratejik sabrı gördüler sanırım.
Stratejik tavrı esas olarak “bölge uzmanları” ve “köşe yazarları” göstermeli.
Genel şeyler yapmak, 24 saat geçmeden yazınızın boşa düşmesine sebep oluyor.
Ha bir de İran’ı kâğıttan kaplana çevirme heveslileri var.
Karar’dan Akif Beki bunlardan biri.
“İran'ın korkutucu isimler takılan intikam füzeleri, ölüm kusan kamikaze İHA'ları nerede? Demir Kubbe'yi, delik deşik edip Tel Aviv'in başına niye yıkmıyorlar? (…)Kamuoylarını kâh cihat bayrağı asarak, kâh Hamaney'e savaş yüzüğü taktırarak bu kaçıncı oyalamaları! (…)Yağmayacaksanız esip gürlemeyin ki sözünüzün caydırıcılığı sınanmasın.”
Önceki gece delinen tek şey Demir Kubbe değildi.
Atlantik’in psikolojik savaş elemanlarının da ciğeri delindi.
Kurtuluş Savaşımızda da Ali Kemaller Mehmetçiğin savaşını “Maytap alemi, yakında geçer” diye nitelendiriyordu.
Sonuç ne oldu, belli.
Mazlumlar dünyasının Ali Kemalleri, psikolojik savaşını sürdüredursun.
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak elbette.
Mesele savaşanların yanında yer almak.
Ciğeri yeten safa gelsin.

DEM’in gözdesi İsrail

MELİH ALTINOK-SABAH

Dün genel kurulda olan meslektaşlarımızdan ve siyasetçilerden öğrendiğimiz kadarıyla DEM Partililer yukarıda sözünü ettiğim konsensüsün dışında kalmışlar.
Aklıma Kremlin Sözcüsü Peskov'un açıklamaları geliyor...
Peskov, ABD'nin bölgeden çekilme olasılığı üzerine PKK-YPG'nin kendileriyle temasa geçtiğini ancak umduklarını bulamadıklarını söylemişti.
Belli ki HDP, bölgede YPG'nin tasmasını tutacak güvenilir bir efendi arayışında ve kendilerine sıkça sinyal çakan İsrail de son gözdeleri.
"İsrail, Türkiye sınırına nasıl ulaşacak ki?" diye soranlar, bugünlerde sponsor arayan Suriye'nin kuzeyindeki kiralık katil çetesinin varlığını göz ardı ediyorlar.

Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah

SALİH TUNA-SABAH

Geçen gün baktım, iktidara muhalif olmakla birlikte, antisiyonist/antiemperyalist tavrı ile bilinen Ortadoğu uzmanı bir arkadaşımız, Yahudi işgalcilerden "Yerleşimci" diye bahsediyor.
Çapulcu hırsızlara "yerleşimci" demek nasıl bir dil sürçmesidir, bilmiyorum.
Benim bildiğim bu hâl asla münferit değil.
Zira iki gün önce de iktidarı destekleyen arkadaşlarımızdan Abdulkadir Selvi, faşist Netanyahu'nun 80 ton bombayla yaptığı katliam için şunu yazabildi: "Hizbullah'ın ilk halkasını oluşturan yönetimin tamamını etkisiz hâle getirdi..."
Ne demek etkisiz hâle getirdi?
Soykırımcı faşist İsrail'in saldırdığı hiçbir hedef için "etkisiz hâle getirdi" diyemeyiz. (…)
Hele hele "danışıklı dövüş" konusunda o denli uzmanlaşmışlar ki İsrail, Hizbullah'ı bire kadar kırsa da, bu acar kardeşlerimize kimsecikler "danışıklı dövüş" olmadığını yutturamaz.
Gelgelelim, bunlardan daha dikkatlileri de yok değil.
Her "oyunu" şappadak gören, her "komployu" itinayla çözen bu kardeşlerimize çok şey borçluyuz.
Mesela, İsrail Gazze'de binlerce çocuğu paramparça ederken ola ki unuturuz endişesiyle İran'ın şeytanlıklarını her daim bize hatırlattılar.
O kadar ki, İsrail'den çok İran'a bilendik... Hakları ödenmez.
Bu kardeşlerimiz olmasaydı, Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine İsmail Haniye'yi davet eden İran'ın, Nasrallah'ı "Seni koruyamayız, gelme..." diyerek katılmasına engel olduğunu, sonuç itibarıyla Sünni İsmail Haniye şehit olurken, Şii Nasrallah'ın yaşadığını öğrenemeyecektik.
Gerçi aynı kardeşlerimizden İran'ın bu sefer de Nasrallah'ı sattığını öğrendik.

“Uluslararası Guguk” yahut “Orman Kanunu”

TAMER KORKMAZ-YENİ ŞAFAK

Soykırımcı İsrail Devleti durmuyor: Başlattığı kara harekatı ile şimdi de Lübnan’ı işgale girişti.
Siyonist İşgalci Devlet, ABD’nin tam desteğiyle Uluslararası Hukuk’u bir kez daha “Guguk” yaptı!
Birleşik Terör Devletleri ABD-İsrail tandemi, on yıllardır Orman Kanunu uyguluyor.
Kontrol-lerinden çıkanlardan, karşıt veya hasımlarından “talep ettikleri” ise asla “uymadıkları” Uluslararası Hukuk’tur!
Yani? Aslında var olmayan; olduğu varsayılan; her defasında yutturulan bir kavram!
“Uluslararası Toplum” dedikleri “şey” ise sadece Batılı devletlerin menfaatleri söz konusu olduğunda vardır.

Nasrullah'ın öldürülmesine; bazıları, siyonistler gibi sevinmiş; hayret!.

SELAHADDİN ÇAKIRGİL-STAR

Nasrallah'ın öldürülmesi üzerine, 29 Eylül tarihli yazımızda, 'Nasrallah, kendi mücadele çizgisi istikametinde korkusuz ve kararlı mücadele veriyordu; onun öldürülüşünün etkisi nesiller boyu devam edip duracak ve Filistin dâvasında önemli bir isim olarak herhalde hayır- dualarla anılacaktır. Onun hele de 2006'da, Siyonist İsrail rejimi güçlerini, 34 gün süren bir savaşta ağır bir yenilgiye uğratışı, onu ve teşkilatını Siyonist rejim için, bir korkulu rüya haline getirmişti' dememizden bile rahatsız olanlar görüldü..
Kimileri de mezhep farklılığından kaynaklanan bir takım silahlı mücadeleler etrafında Nasrallah'ın etkisini hatırladılar.. Biz de o yazıda, o konulara işaretle, 'Bu konuda, 'Lübnan Hizbullahı'nın da bir takım eleştiriler dışında -yazık ki- kalamadığı ve bunun için zaman-zaman bazı tartışmalar içinde yer aldığı da biliniyor.' dediğimiz halde, bazıları bununla yetinmemişler. Hatasız insan arayacak olursak, bırakalım başka dünyaları, Müslüman coğrafyalarındaki yöneticiler arasında bile kaç pak sima bulunur?
'Emperyal-şeytanî güçler aralarındaki bütün geçmiş ihtilâf ve düşmanlıkları unutup, Müslüman halkları sıkboğaz etmek isterken; Müslüman dünyasının hâlâ, bütün enerjisini iç sürtüşmelerde harcayan 'avare kasnak' durumu sergilemeleri, aralarındaki etnik, mezhebi veya coğrafî ihtilafları esas almaları, en çok da İslâm düşmanlarını memnun ediyor.' cümlemiz yanlış mıydı, yoksa?

Sonraki Haber