Medyanın Halleri | Yeni Şafak yazarları, bu ara Kemalizme kafayı taktı

Yeni Şafak yazarları bu ara Kemalizme kafayı taktı. Sözde batıcılık eleştirisi altında Kemalizm düşmanlığının körüklendiği yazıların son örneğini Ömer Lekesiz'de gördük. Ömer Bey'e iki okuma önerimiz var. Biri, Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim serisi. İkincisi, Teori Dergisi’nin Modernleşme sayısı.

Ömer Bey feodal toplum özlemi içinde

Yeni Şafak yazarları, bu ara Kemalizmle kafayı bozdu. Aslında dikkatimizi çekiyor, son dönemde AK Parti yanlısı bir kesim Kemalizm düşmanlığını körüklüyor. Bunu sözde Batıcılık eleştirileriyle yapıyorlar. Ömer Lekesiz, “Kemalizm tarikatına doğru…” yazısında şöyle diyor:
“Sırasıyla yeni Türkiye’de saltanat ve hilafet kaldırılacak; cumhuriyet sistemi benimsenecek; Tevhid-i Tedrisat başlatılacak; şapka giyme ve Avrupaî kıyafet zorunlu olacak; tekke, zaviye ve türbeler kapatılacak; Osmanlı elifbasından Latin alfabesine geçilecek; Roma hukukuna dayalı Kara Avrupa’sının hukuk sistemi benimsenecektir.
Bunlardan bir ya da birkaçına karşı çıkanlar -Sünnî, heretik ayrımı yapılmaksızın- İskilipli Atıf örneğinde olduğu gibi infazı öne alıp kararı sonraya bırakan İstiklal Mahkemeleri’nce idam edilecek, Ali Şükrü örneğindeki gibi sosyal rolleri nedeniyle idam edilmeleri zor olanlar suikastlarla ortadan kaldırılacak, Menemen hadisesinde olduğu gibi karşı çıkmadıkları halde karşı çıkmaları arzulananlar muhtelif provokasyonlarla tahrik edilerek cezalandırılacaklardır.”
Yani Ömer Bey neye özgürlük istiyor?
Padişahın ve halifenin kulu ve kölesi olmaya.
Halk sistemi yerine, seçkinlerin sistemine.
Tarikat, cemaat, Batılı misyoner okullarına.
Okur-yazarlık sayısının düşüklüğüne.
Buna isyan edenler de hoşgörülecek.
Kendi özlemleri bizi ilgilendirmez… Ama Kemalizm, Altı Ok’tur. Bunun özü de millî bağımsızlık, Ortaçağ kurumlarının tasfiyesi, özgürleşme ve kalkınmadır.
Atatürk hiçbir zaman Batılılaşma hedefi gütmedi.
O muassır medeniyetler hedefi koydu.
“Biz Türkiyeliler Asyai bir milletiz. Asyai bir devletiz” diyerek Türkiye’nin konumunu belirtti.
Evet şu bir gerçek. CHP İnönü dönemiyle birlikte sosyal demokratlaşmaya başladı. Modernizm adı altında, Batıcılık hedeflendi. 1939’dan sonra CHP’nin tam olarak yapamadığı bu görevi Demokrat Parti, ANAP ve AK Parti gibi partiler üstlendi. Rota sadece Batıcılık olarak belirlendi. Altı Ok’tan ve Kemalizmden kurtulma çabasına girişildi.
Gelinen noktada hem CHP hem AK Parti Batıcılıkta yarışıyor.
Avrupa Birliği’ne girme hayalleri ve NATO içinde kalma tavrı bunun en belirgin göstergesi değil midir?
Batıcılık, Kemalizm düşmanlığıyla kökleşti.
Kemalizm düşmanlığının varacağı yer de Batıcılık oluyor.
Defalarca yaşadık.
Atatürk’e ve Kemalizme en büyük düşmanlığı emperyalizmin teorisyenlerinin, FETÖ’nün, PKK’nın yaptığını unutmamamız gerekiyor.
Kemalizme düşmanlık yapanlar nihai olarak da emperyalizmle ve FETÖ ve PKK gibi bölücülerle, toplumu köleleştiren Ortaçağ güçleriyle birleşmek zorunda kalıyorlar.
Padişahlığın veya bir tarikatın kulu ve özlemi içinde olanlar, Kemalizmi tarikat olarak suçlamaları nereden baksanız komik. “Doktrin istemem, donar kalırız. Biz yürüyüş halindeyiz”, “Durursak düşeriz” diyen Atatürk’ü düşmanlaştırıp, esas olarak Batıcılığa çıkacak yolun taşlarını döşüyorlar.
Ömer Bey’e iki okuma önerimiz var:
1. Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim serisi.
2. Teori Dergisi’nin son sayısı olan Modernleşme sayısı.

***

Feodalite

MELİH AŞIK-MİLLİYET

Narin cinayeti, feodal düzende özgür bireylerin yetişemeyeceğini ve insanlığın gelişmeyeceğini bir kez daha gösterdi.
Hukukçu Hüseyin konuyla ilgili mesajında diyor ki:
“Feodal despotun buyruğu altında itaat kurumsallaşır, yalan toplumsallaşır.
Sürü psikolojisinde bireysel davranışa ve yurttaşlık bilincine yer yoktur.”
Diyarbakır’ın küçük Tavşantepe köyünde yaşananlar bizi bu sonuçlara götürüyor...
Aile içinde birileri, muhtemelen muhtar, dünya tatlısı yeğenini katlediyor...
Ailenin kimi bireyleri katile yardımcı oluyor.
Soruşturma başlayınca bütün köy susarak suça iştirak ediyor.
Cinayet köy halkı tarafından şaşırtıcı bir ustalıkla saklanıyor.
Soruşturma saptırılıyor.
Adeta organize suç örgütü var karşımızda.
İtaat kültürü evlat sevgisine ağır basıyor.
Çocuğun öz ana ve babası bile katilin saklanması için çalışıyor.
Kimsenin vicdanı isyan etmiyor...
Derebeyinin yarattığı korku, evlat sevgisini bastırıyor.
Bu arada yargıdaki ifadeler düzenli olarak dışarı sızıyor ve katilin gizlenmesine yardımcı oluyor...
Soruşturmanın gizliliği lafta kalıyor.
Yaşanan dram Türkiye’nin, en azından bir yanıyla, çağın neresinde olduğunu göstermesi açısından üzüntü verici bir örnek oluşturuyor...

***

Siber katliamlardan çıkaracağımız iki ders

BERCAN TUTAR-SABAH

Lübnan'daki siber katliamların da gösterdiği gibi ülkeleri birer birer topluca kaosa sürüklemekten çekinmiyorlar.
Çünkü kendi süfli çıkarları söz konusu olunca soykırım, kitlesel terörizm, suikastlar, darbeler, iç savaşlar, etnik temizlik ile biyolojik, siber, teknolojik ve ekonomik saldırılar dâhil her tür insanlık dışı patolojik yöntemi savunuyorlar. İnsanlığa hemen her gün yeni bir kıyameti yaşatmaktan çekinmeyecek bir melanete sahipler. Lübnan'daki saldırılardan alacağımız ilk ders bu.
Siber katliamlardan çıkaracağımız ikinci ders ise bu barbarlığın Hizbullah'ın çok ötesinde gelecekteki tehditleri de kapsamasıdır. Yani akıllı telefonlar, otomobiller, ev aletleri ve bilgisayarlar gibi teknolojik ürünlerin aynı zamanda kitlesel birer silaha da dönüştürülebilmesi riskidir.
Bu yönüyle yüksek teknolojide milli ve bağımsız yazılım ile donanım artık bir ulusal güvenlik meselesidir. Dolaysıyla bekamız ilk dersi hakkıyla kavrayıp ikinci dersimize her açıdan hazırlanmaya bağlı olacak.
Yoksa sadece bireysel değil ulusal açıdan da siyonist ideolojinin kurbanları olmaktan kurtulamayız.

Sonraki Haber