MEDYANIN HALLERİ... Peki ya sosyal medyadaki iç cephe yıkıcıları ne olacak?

Sayın Cumhurbaşkanı, 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajında iç cephe vurgusu yaptı. Ama bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı her ne kadar iç cephe vurgusu yapsa da, AK Parti’nin de Dilruba’ları var.

Peki ya sosyal medyadaki iç cephe yıkıcıları ne olacak?

Sayın Cumhurbaşkanı, 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajında iç cephe vurgusu yaptı. Şöyle diyor:
“Silah, mühimmat, eğitim, ilave kuvvet gibi hazırlıkların yanı sıra asıl cephe olarak görülen iç cephenin tahkimi sağlandı. İç cephe güçlendirildikçe başarı da mukadder hâle geldi. Bugün yaşadığımız hadiselere baktığımızda bir millet için iç cephenin ne kadar mühim olduğunu çok daha net görebiliyoruz. Milletimizi esir alma, bizi hedeflerimizden koparma, kendi iç sorunlarımızda oyalama planlarının en kritik safhasını daima iç kalemizi çökertmeye yönelik hamleler oluşturmuştur.” (…)
"Bunun için tek yapmamız gereken iç cephemizi sağlam tutmaktır.”

Aydınlık gazetesi olarak manşet toplantımızda konuştuğumuz iç cephenin önemini, Sayın Cumhurbaşkanı’nın vurgularında vurmak bizi de sevindirdi.

Dilruba Kayserilioğlu, bu konuda çarpıcı örneklerden bir tanesi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, millete açık açık “gerizekâlı” diyen Dilruba Kayserilioğlu’nu 30 Ağustos’ta yanına aldı, 93. İzmir Enternasyonal Fuarı açılışında kurdele kesti. Onu konu yaptılar. Yakında seçim olsa, milletvekili adayı bile yapabilirler… İşte bu yanlış tavırlar, iç cepheye zarar veren tavırlar.

Ama bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı her ne kadar iç cephe vurgusu yapsa da, AK Parti’nin de Dilruba’ları var. Bu tipler sosyal medyada özellikle Kemalizm düşmanlığı yapıyor. Atatürk’e ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar. “Batıcı Atatürkçülüğü” Kemalizm yaftasıyla etiketleyip çirkin üslup kullanıyorlar… Ve maalesef bu kişiler bazı AK Partililer tarafından takdir görüyor ve dahası korunuyor.

Alenen suç işleyenlere herhangi bir işlem yapılmaması, Türk milletinin vicdanını yaralıyor. Böylece Dilruba gibiler haksızken, bir kesim tarafından kucaklanıyor. Bu çifte standarta bir son vermek gerekiyor. İç cepheyi bölen, milleti birbirine düşüren, kutuplaştıran, böylece emperyalist merkezleri sevindiren kim varsa aynı işlemi görmeli. Ne AK Parti ne de CHP böyle kişileri korumamalı, tepeye çıkarmamalı. İç cephe yıkıcılarına karşı önlem almak devletin bir görevidir

Mustafa Kemal Batı’ya demedi
muassır medeniyetler dedi

İşte bahsettiğimiz Kemalizm düşmanlarından biri Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan. Tarihi ve Mustafa Kemal’i çarpıtıyor. Şöyle diyor:

“Bu noktada Mustafa Kemal’in “Batı’ya, sadece Batı’ya, hep Batı’ya” diyerek işaret ettiği “Batılılaşarak modernleşme” yaklaşımı birkaç adım öne çıktı ve bir “son dönem Osmanlı subayı” olarak yetişen Mustafa Kemal, bu yaklaşıma muhalefet edenlere bildiği tek yöntemi uyguladı: Susturdu onları.”

Atatürk’ün pratiği ne? Batı emperyalizmiyle savaştı. Atatürk, “Biz Türkiyalılar Asyaî bir milletiz, Asyaî bir devletiz.” diyordu. Doğu’nun ve mazlum milletlerin özgürleşmesi için onlarca sözünü yazabiliriz. Atatürk’ün Hâkimiyeti Milliye yazılarına bakmak yeter. Atatürk, emperyalist Batı’ya tavır aldı. Ama devrimler çağının batısının yani ortaçağ ilişkilerinin tasfiyesini de örnek aldı. Hedef muassır medeniyetler seviyesine gelmekti, Batılılaşmak değil.

Atatürk bir doğu devrimcisiydi. Asya devrimlerinin de öncülerindendi. Atatürk’ün vasiyeti bile Batılılaşmak değildi. Vasiyeti, “Sovyet dostluğundan ayrılmayın.” oldu. Sayın Kılıçarslan bunları niye görmüyor? Kör olduğu için mi? Hayır! İşine gelmediği için. Atatürk’ü “Batılılaşmacı” olarak göstererek hem onu küçümsemeye, hem yaptığı işlere çelme takmaya çalışıyorlar.

Atatürk’ü “Batılılaşmacı” olarak göstermekteki amaç Türkiye’ye Batı prangasını takmaktır. Hem İsmail Kılıçarslanlar, Batıcı liberaller ve Batıcı Atatürkçüler, işte bu amaçla birleşmişlerdir. Özlerinde bu yüzden Atatürk ve Kemalist Devrim düşmanlığı vardır.

***

Oyuna gelen biz olmayalım

SALİH TUNA-SABAH

Bakü'de gerçekleştirilen işbu sokak röportajında, Azerbaycanlı "gardaşlarımıza" "Olası bir İsrail-İran savaşında kimin yanında yer almalıyız?" diye sorulmuş.

Birkaçı hariç çoğunluk "İsrail'in yanında yer almalıyız..." demiş. Evet, yanlış duymadınız, İsrail'in. (…)
"İsrail'in yanında yer almalıyız" diyen Azerbaycanlı gardaşlarımızın gerekçesi mi?Karabağ'ın özgürleşmesinde İsrail'in çok yardımını görmüşlermiş. Böyle izah etmişler.Diyeceksiniz ki, şimdiye değin Azerbaycanlı hiçbir yetkiliden İsrail'in kendilerine yardım ettiğini söylediklerini duymadık; yardımlarına koşanın Türkiye olduğunu her fırsatta dile getirdiler.

Zaten Selahaddin Çakırgil de buna dikkat çekiyor: "Azerbaycanlı resmî makamların, Karabağ savaşı sırasında kendilerine asıl yardımın kim tarafından yapıldığını söylerken, sokaktaki insanların bunu hiç dile getirmemelerini biz burada görüyoruz da, Azerbaycan yetkilileri görmüyorlar mı? Görüyorlarsa da, görmüyorlarsa da, her iki durum da, üzerinde dikkatle ve esefle durulacak bir hâldir..."

Gazze'yi özgürleştirmek için Aksa Tufanı'nı başlatan Filistinli direnişçileri Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Mücahitler" tesmiye etmişti. Doğu Perinçek ve Aydınlık grubu gibi antiemperyalist çevreler de Hamas'ı "Kuvayı Milliye"ye benzetmişti. Gelgelelim, Azerbaycan devleti, Gazze'yi özgürleştirmek isteyenlerin değil, Filistin'i işgal eden İsrail'in yanında yer almıştı.

Hadi diyelim, "Bir millet iki devlet" diskuruna tastamam ters düşmez bu. Nihayetinde iki devlet varsa, iki ayrı tavrın olması da mümkündür. Peki ya "tek bir millet" ne olacak? Gazzeli çocukların paramparça edilmesine Türkiye halkının ciğeri yanarken, Azerbaycanlı gardaşlarımız İsrail'in yanında nasıl durabiliyor?

Sonraki Haber