Mehmet Erenler Aydınlık’a konuştu (4): 'Ben halkın adamıyım'

‘Askerde Kurmay Albay Suat İlhan bana komutanlarının sözünden çıkma, diye nasihat verdi ben de ona ülke sevdamızın kaynağını anlattım: Ben de asker çocuğuyum... Ülkemizin türkü sevgisi en başta askerlikten kaynaklanıyor, Mustafa Kemal Atatürk’ten kaynaklanıyor.

Saz ve türkü ustalarımızdan Mehmet Erenler, söyleşimizin bu haftaki bölümünde, iki yıl süren askerliğini anlatıyor. Bu arada, 60'lı yılların sonlarından kesitler sunuyor Erenler. TRT sanatçılarının askerde orduyla, Ankara'da siyasetçilerle muhabbetini, karşılıklı sevgiyi, saygıyı anlatıyor...

Mehmet Erenler, geçen haftaki bölümde TRT'ye girişini anlatmıştı. Kaldığımız yerden devam edelim:

1967 TEMMUZUNDA BURDUR

  • Bu arada askerlik çağınız da gelmişti…

Evet. 1967 Temmuz ayında Burdur’a askere gittim. Askerlik 24 aydı. İki senem Burdur’da geçti. O arada radyoda ses kayıtlarım devamlı yayınlanıyor. İsimler anons edildiği için her gün radyoda ismim geçiyor. O kadar halkın kulağında yer etmiş ki herkes beni tanıyor.

Askerde başka yere tayin olurum diye sazımı götürmemiştim. Sadece kabak kemanem yanımda. Burdur tren istasyonunda indim. Daha önce birkaç kez turneyle Burdur’a gelmiştim. Buraları biliyordum. İstasyonun yanında bir gazino vardı. Bir baktım kısa tıraşlı garsonlar, bunlar asker mi diye düşündüm. Birisi “Kardeş asker misiniz?” diye sordu. “Evet” dedim. “Nereden geliyorsunuz? Ne iş yapıyordun?” diye sordu. “Ankara’dan geliyorum. TRT’de sanatçıydım” dedim. Oranın gazino olduğunu da bilmiyordum. Yoksa söyler miydim hiç! “İsminiz nedir” dedi. “Mehmet Erenler” dedim. “Aaa biz sizi çok iyi tanıyoruz” dedi. “Gökçe Tüfekçi’yi tanıyor musunuz” dediler. “Evet Nida Tüfekçi’nin kardeşidir. Canım ciğerim arkadaşımdır” dedim. Hemen Mehmet Erenler geldi buraya diye bağırmaya başladı.

Gökçe Çavuş koşa koşa yanıma geldi. Beni görünce nasıl sarıldı anlatamam… Hayırdır Gökçe ne yapıyorsun burada" dedim. "Çavuş olarak askerliğimi yapıyorum" dedi. "Eyvah Gökçe kimseye söyleme TRT’den olduğumu" dedim. Dedim ama, orada kurmay albay oturuyormuş. Gökçeyi çağıran, kurmay albayı da çağırmış. TRT’den bir sanatçı geldi vs. diye. Halk müziğini de öyle bir seviyormuş ki, benim de hastammış. Albay “Alın hemen bana getirin” demiş. Daha ben tugaya teslim olmamışım.

'BEN DE ASKER ÇOCUĞUYUM'

  • İbrahim Can: O zamanlar radyonun gücü televizyondan daha mı fazlaydı?

Aynen. Gökçe “Seni Allah gönderdi. Benim dört ayım kaldı. Her şeyi sana devredeceğim” dedi. Subay gazinosunun tabldotundan, halk müziği, sanat müziği, batı müziği her şeyden ben sorumlu olacakmışım yani.

Kurmay albayın, Suat İlhan’ın yanına gittik. Beni görünce ayağa kalktı ve “Hoş geldin evladım” dedi. Gökçe, Albayın karşısında esas duruşta. Ben yanına oturdum. “Nereden geliyorsun?” dedi. Ankara’dan dedim. “Bak evladım. Burası asker ocağı. Sen temiz bir aile çocuğuna benziyorsun. Burada kendine çok dikkat edeceksin. Herkesin dediğine bakmayacaksın. Komutanlar ne diyorsa onu yapacaksın. Onun dışına çıkmayacaksın” diye nasihat verdi.

Ben de “Efendim, babam da astsubaydı, asker çocuğuyum. Dedem de çavuştu. Ben askerliği çok severim. Ruhumda askerlik var. Ülkemizin türkü sevgisi en başta askerlikten kaynaklanıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ten kaynaklanıyor. Biz o aşkla o Cumhuriyet ruhuyla büyüdük” diye ülke sevdamızı uzun uzun anlattım.

Dedi ki “Evladım sen Ankara Radyosu’ndaymışsın. Senin ismini duyuyoruz. Sazı güzel çaldığını biliyorum. Takip ediyorum seni. Artık burada bizimlesin.” Baltayı taşa vurduğumu anlamıştım. Kaçacak yer yoktu tabi. Döndü Gökçe’ye: “Erenler’i tugaya teslim etmeyeceğiz. Subay gazinosunda yatıp kalkacak. Saçları kesilmeyecek. İki üç gün misafir edeceğiz burada. Sonra Feridun üsteğmene selamımı söyleyin, birinci bölüğe kayıt yaptırsın.” Gökçe “Emredersiniz komutanım” dedi.

İndiğim gün Cumartesiydi. Akşam gazinoda eğlence vardı. Burdur’un bütün mülki erkanı, valisi, belediye başkanı, doktorları, avukatları akşam gazinoda olacaklardı.

'ASKERİYE AYDINLANMACILIĞIN ÖNCÜLÜĞÜNÜ YAPTI'

  • İbrahim Can: Bu askeri gazinolarda askeriye, Türkiye’nin aydınlanmacılığın öncülüğünü yaptı her yerde.

Evet her zaman her yerde bu görevi yerine getirdi askeriye. Sonra devam etti komutan: “Gökçe Erenler’in geldiğini benden başka hiç kimse duymayacak.” Tugay komutanına durumu ilk kendisi izah edecekti tabi. Tugay komutanı tuğgeneral de beni kurmay albaydan daha çok severmiş. Nereden nereye... Samimiyetimle söylüyorum bunları. Tugay komutanının adı Remzi Tetik. Bir tik hareketi vardı. Eli sürekli hareket halinde.

Bizden evvel dört sene, beş sene askerlik yapanlar vardı. Bu ülkenin ayakta kalmasını kim sağlıyor? Allah rahmet eylesin hepsine. Bu komutanlar, bu ordu, bu Mehmetçikler. İşte saz çalarken böyle duygularla çalıyorum. Uzun havada hep o duygularla çalıp, söylüyorum.

Otuz gün, kırk beş gün turnelerle ülkemin toprağını karış karış gezdim. Hem de dört mevsim. Üç metre karda Muş’a gittiğimi biliyorum. Önümüzde greyderler yol açıyor, biz konsere yetişmeye çalışıyoruz. Muş'a gittiğimizde büyük bidonları ters çevirip soba gibi yakmışlardı. Bidonun etrafı nar gibi kızarırdı, yine de ısınamazdık. Derece eksi otuz…

Kurmay Albay Suat İlhan sivil hayata geçtikten sonra Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Dil Kurumunun Başkanı oldu.

İbrahim Can: Tabi Atatürk’ün komutanı. Atatürk "Her şey olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız” demiş.

Evet, aynen... Gece gazinoda, tugay komutanının yanına gittim. Hanımı ile birlikte ayağa kalktılar. Ben de tabi ellerinden öptüm. O da benim yanaklarımı öptü. Sonra bana alay komutanı gibi nasihatler verdi. Ve ayrıldılar. Beni gazinoda iki gün misafir ettiler.

Ertesi gün Pazar. Yine gazinoda eğlence var. Pazar günü daha farklı türküler söyledim. Gökçe bir yerden saz bulmuş. Ben de bağlamayla çalıp söyledim. Daha çok hoşlarına gitti.

Beni Feridun komutanıma teslim ettiler. Kurmay Albay, Feridun üsteğmene talimat vermiş. "Erenler'e bir fiske gelirse sizi buradan sürerim" demiş. Feridun üsteğmen “Mehmetçiğim sen eğitim görmeyeceksin. Benim bölümüme yazılacaksın. Saçların kesilmeyecek. Subay gazinosunda kalacaksın. Subayların tabldot işletmesini sana veriyoruz. Müzisyenlerle ilgilenip onları çalıştıracaksın. Disiplini sen sağlayacaksın” dedi.

ASKERLERE MORAL KONSERLERİ

  • Askerlere konser verdiniz mi?

Burdur’da askerlere çok moral konserleri verdik. Isparta’da konserler verdik. Bizim tümen oraya bağlıydı. İlerleyen zamanlarda yüz yirmi kilometre uzaklıkta Antalya’ya askerlere konser vermeye gittik. Isparta’ya gittik, tümene konser verdik.

EN BÜYÜK HİZMET HALKA HİZMETTİR

  • Asker dönüşü neler yaptınız?

Askerden döndükten sonra ben on dört ay dışarıda bekledim. Gelir gelmez radyoya giremedim, kadro hazır değildi. Benim radyoya girebilmem için içeriden devamlı genel müdürle görüşüyorlar. O arada Nida Tüfekçi, Yavuz Top’u gönderiyor İstanbul’dan. Ben Ankara’da oturuyorum o zaman. Benim radyoya girmediğimi duyuyor tabi... Nida Tüfekçi beni İstanbul radyosuna almak için genel müdüre baskı yapmış.

Aradan birkaç yıl geçti. Tekrar sınav açıldı. Dilekçe verdim. Kazandım ve Ankara radyosunda başladım. Kadrolu olarak. 1980 yılında kendi isteğimle dilekçe vererek İstanbul radyosuna geçtim. Ama Ankara radyosundan beni önce bırakmadılar. Bütün yük benim omuzlarımda. İşimde çok titizim. Mehmet Erenler İstanbul’a gidemez, dediler. O zaman da TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu idi. Ben dilekçeyi verdim. Ankara’da da o kadar çok sevenlerim var ki. Milletvekilleri, bakanlar… Rahmetli Turan Güneş gazinoya gelirlerdi. Ben uzun havayla açış yaptığım zaman gazinoya gelirlerdi, Nuri Bayar, Saadettin Bilgiç hepsi. Fahrettin Aslan’ın Köşk gazinosu vardı Ankara’da, hepsi oraya gelirlerdi. Nuri Sesigüzel gelir, Ümit Tokcan geli, Ahmet Sezgin gelir, Mehmet Erenler ekibi gazinoda, saz ekibim vardı.

Süleyman Demirel o dönem başbakandı. Beni Ecevit de severdi, Türkeş de severdi, Erbakan da severdi, Demirel de severdi. Ben halkın adamıydım.

İSTANBUL’A GELİŞ...

  • Benim için vatan önemli diyorsunuz?

Evet. Ben halkın adamıyım. Halkıma hizmet benim için en büyük hizmettir!

Sonra Ankara’da Kemal Güçyener vardı. Demirel’in özel kalemiydi. O da benim hastam. Ben dilekçe verdim. İki ay geçti. Kemal Güçyener gazinoya gelmişti. Ona "İki aydır dilekçe müdürün önünde" dedim. "Ailemle de konuştum. İstanbul’a gitmeyi düşünüyorum" dedim. Dedi ki “Mehmetçiğim yarın Başbakanlığa geliyorsun, bana uğruyorsun”. Daha önceden Ümit Tokcan’la birlikte Saadettin Bilgiç’in evinde Süleyman Demirel’e konser vermiştik... Ertesi gün Başbakanlığa gittim. Geldiğimi telefonla bildirdiler. Hemen yukarıya, odasına çıkarttı beni. Demirel de yanındaki odada oturuyor. Telefonu aldı TRT Genel Müdürü’nü aradı. “Mehmet Erenleri İstanbul’a gönderiyoruz” dedi. Ve inanmazsınız anında imzadan çıkmış.

İstanbul’a geldik. Burada öyle bir ekip oluştu ki. Nida Tüfekçi, Yücel Paşmaklı, Arif Sağ, Tuncer İnan, Hamdi Özbay, Mehmet Erenler, Ümit Tokcan. Öyle bir ekip kuruldu. Solistler bizi bekliyor. Plaklara gidiyoruz, albümlere, kasetlere gidiyoruz. Gazinolara gidiyoruz. Nefes alacak durumda değiliz. Öyle bir ömür geçti. Yaş yetmiş beş oldu. Rüya gibi geçti.

Mehmet Erenler meşhur etti:

'AYAŞ YOLLARINDAN AŞTIM DA GELDİM'

Ayaş yollarından aştım da geldim

Boyunu boyuma ölçtüm de geldim

Güzeller içinden seçtim de geldim

***

Yandım Allah yandım yandırma beni

Derin uykulardan galdırma beni

Seviyorum diyerek gandırma beni

***

Ayaş yollarında kervanın mı var

Beni öldürmeye fermanın mı var

Ağlamaya sızlamaya dermanın mı var

Yandım Allah yandım yandırma beni

Derin uykulardan galdırma beni

Seviyorum diyerek gandırma beni

***

Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek

Gönül bu sevdadan vaz mı geçecek

Bana ettiklerin az mı gelecek

***

Yandım Allah yandım yandırma beni

Derin uykulardan galdırma beni

Seviyorum diyerek gandırma beni

Yöresi: Ankara

Kaynak: Zekeriya Bozdağ

Derleyen ve notaya alan: Mehmet Erenler

AYVALAR ÇİÇEK AÇIYOR SEVDALILAR VAZGEÇMİYOR

“Ayva Çiçek Açmış...”, baharın gelişiyle beraber içimizi kıpır kıpır eden türkülerden biri. Ankara yöresine ait türküde iki sevgilinin hikayesi anlatılır. Adlarını bilmediğimiz iki aşıktan erkek olanı iş bulabilmek ve daha iyi bir hayatın kapılarını aralamak için şehir dışına gitmek zorunda kalır… Sevdalısı bunu hiç istemese de çaresizdir. Ayrılık hasreti giderek büyümektedir ve bir gün teyzesi bu güzel kızımıza “ O’nu özledin mi?” diye sorar. Kızımız sevdiğine olan hasretini bir nebze bastırabilmek için bahçeye çıkar ve ayva dallarının çiçek açtığını gördüğünde bu türküyü yakar… Türkümüz anonim olarak bugünlere gelmiş ve hepimizin çok küçük yaşlarda öğrenip hâlâ diline doladığı türkülerden olmuştur…

HAFTAYA: ERENLER'İN DERLEDİĞİ TÜRKÜ: EL ÇEK TABİP SİNEM ÜSTÜNDEN
Sonraki Haber