Mehmet Şimşek politikalarıyla refah dağılımı düzelmez! Batı’ya dönüşle fırsatlar kaçıyor

Seçim sonuçlarına rağmen sıkılaştırma politikalarından vazgeçilmemesinin hükümetin tekrar Batı’ya yönelmesiyle bağlantılı olduğunu belirten Doç. Dr. Neyaptı, BRICS gibi gelişmekte olan ülkelerin alternatif yaratmaya başladığını ancak Türkiye’nin dışarıda kaldığını söyledi

Yerel seçimlerde iktidar partisinin büyük kayıplarla karşılaşması ile ekonomi politikalarında haziran ayından bu yana meydana gelen dönüş arasındaki bağlantı kamuoyunda geniş yer tuttu. Enflasyonun talep fazlalığı nedeniyle yükseldiği fikrinden yola çıkarak uygulanan sıkılaştırma politikaları ve ücretlerin enflasyon karşısında ezilmesinin 2023 Mayıstan, 2024 Marta olan farkın oluşmasında belirleyici olduğu değerlendirmeleri yapıldı.

Nitekim Aydınlık olarak dünkü ‘İşte sonucu belirleyen ekonomik manzara’ başlıklı haberimizde; aradaki 9 ayda enflasyonun yüzde 38’den yüzde 67’ye çıktığını, gıda fiyatlarının dünyada yüzde 0,7 düşerken Türkiye’de yüzde 71 arttığını, Tüketici Güven Endeksi’nin yüzde 91’den yüzde 79’a düştüğünü, emekli aylıklarının açlık sınırının altında kaldığını, yüksek enflasyonun yanına sıkılaştırma politikalarıyla sanayide durgunluğun eklendiğini aktarmıştık.

ÜRETİCİ DE TÜKETİCİ DE ETKİLENDİ

Tüm bu göstergelere rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarının belli olmasının ardından yaptığı konuşmada mevcut ekonomi politikalarının devam edeceğine dair işaret verdi. Enflasyonu düşürmek adına talebi daraltmaktan başka yol olmadığına ilişkin görüşler öne çıktı. Tartışmaları, Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilin Neyaptı’ya sorduk. Seçim sonuçları üzerinde hazirandan bu yana talebi düşürerek enflasyonla mücadele etme yönetiminin yönteminin etkisinin olduğunu dile getiren Neyaptı, şöyle devam etti:

“Yükselen enflasyonu takip ederek faiz artırımına gidilen ortodoks politikayla en zengin yüzde 5’lik kesim haricindeki vatandaşlara enflasyonun yükü artarak bindirildi. Öyle bir çıkmazın içindeyiz ki TL’yi değersiz kılınca ihracat yapabiliyoruz ancak ödediğimiz borcumuz da yüksek. Yüksek enflasyonun ateşini yükselen faiz de düşürmüyor. Faiz artışıyla üreticinin, özellikle KOBİ’lerin krediye erişimi de zorlaşmış oldu. Tüketiciler de artan bir şekilde kredi kartı kullanıyor, dolayısıyla onların da üzerine yük bindirilmiş oldu. Bu bir çıkmaz. Enflasyon sorununun sadece faiz yükseltilmesi ile çözülemediğini anlamak üzerine odaklanmalıyız.

“Mayıs seçimlerinden bu yana artan faizlerle zaten darda olan, enflasyon vergisiyle karşılaşmış halkın yüzde 90’ı diyeceğimiz kesim hem üretici hem de tüketici daha da büyük bir yük altına girmiş oldu. Tek etki bu değildir elbette. Birikimli bir şekilde 22 yıldır ekonomide de sosyal hayatta da bir gelişme olmadığının ve göreli olarak fakirleşmenin gerçeği insanların yüzüne çarptı.”

ÜRETİMİN PLANLI YÖNETİMİ

Bir taraftan fiyatlar artarken reel olarak gelirlerin de tutulduğunu kaydeden Bilin Neyaptı, şunları söyledi:

“Geçmiş enflasyona göre ücret artışları yapıldı, onlar da sene başından beri yüzde 10-15 civarında eridi. Dolayısıyla talep enflasyonu denilerek yüzde 90’lık kesimin talebini daraltarak enflasyonu düşürme yöntemi çıkar bir yol değil. Arza öncelik vermemenin, üretimi planlamamanın, 20 yıldır süregelen yanlış kaynak dağılımı politikalarının sonucunu yaşıyoruz. Katma değerli, yüksek teknolojili üretim yapmayışımız ve yanlış iktisadi ilişkilerle de kendimizin elini kolunu bağlamamız nedeniyle böyle bir çıkmaza girdik. Bunlardan biri de Gümrük Birliği.” Türkiye’nin tekrardan Batı’ya yönelerek gelişmekte olan ülkelerin alternatif yaratmaya çalıştığı BRICS’ın dışında kaldığını ifade eden Neyaptı, sözlerini şöyle tamamladı:

“Cumhurbaşkanı’nın bu politikalardan vazgeçmeyeceğini söylemesi, ‘Faiz günahtır’ derken birden bire bu dönüş iktidarın Batı’ya yönelmesi ile de bağlantılı diye düşünüyorum. Bu da sürdürülemez bir şey. Sürekli borç alıyorsunuz, borcun faizini ödüyorsunuz. Diğer tarafta BRICS diye büyük bir fırsat vardı. BRICS’e dahil de olmadık. Gelişmekte olan ülkeler birlikte iktisadi bir alternatif yaratmaya çalışıyor. Biz ise hala bunun dışındayız. Seçenekler, fırsatlar ve tercihler açısından baktığımız zaman, bizi düze çıkaracak tercihlerin yapılmadığını görüyoruz.

‘ŞİMŞEK İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME MÜMKÜN DEĞİL’

“Döviz ihtiyacının ve borçların finansmanı çözümü BRICS’ten alınacak borç değildir çünkü onların kaynakları da kısıtlı fakat zararın neresinden dönülse kârdır diyerek üretimin planlı yönetimine başlanırsa en azından beklentiler kontrol altına alınabilir. Şu anda enflasyonun düşeceğine yönelik bir beklenti de yok. Enflasyon beklentileri de çoğu şeyin; kredinin, faizin, gerçek yatırımların da belirleyicisi. Beklentiyi kontrol altına almak için de üretim planlaması gerekiyor. O noktalara hiç değinmiyoruz maalesef. Hep kısa vadeyi kurtarmaya devam ediyoruz. Mehmet Şimşek ile refah dağılımının düzelmesi, yani sürdürülebilir bir büyümeye geçmemiz de söz konusu değil.”

KOBİ’LERİ ZORLUK BEKLİYOR

Hükümet yetkililerin, mevcut uygulamaların devam edeceğine işaret etmesi üzerine Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Başkanı Nurettin Özgenç’e sıkı para politikasında devam edilmesinin KOBİ’ler açısından yaratacağı sonuçları sorduk. Finansmana erişim zorluğunun sürmesi halinde KOBİ’lerin üretim yapmakta zorlanacağını ve piyasanın durgunlaşacağını dile getiren Özgenç, şunları vurguladı:

“Hükümetin sıkı para politikalarıyla piyasa daraldı. KOBİ’ler finansmana ulaşmakta zorluk çekiyor. Ana unsurun faiz olmaması lazımdı. Sonuçta faizlerin yükselmesiyle enflasyonda kayda değer bir düşüş olmadığı görülüyor. Bu şekilde finansmana ulaşılsa dahi yıllık yüzde 50 faizle alınan kredilerle rekabet etme şansı çok zor ve üretimi daraltabilir. Üretemeyen KOBİ küçülmeye gidecektir. Bir KOBİ bankadan kredi alıp da iş yapmak istediği zaman otomatik olarak yüzde faiz 50 binecek. Yüzde 10-20 de kâr koyarsa bin lira maliyetle üretmiş olduğu mal oluyor bin 700 lira. Bunun satılması tabii ki zor. Bazı KOBİ’ler de üretmek yerine yurt dışından alıp satmayı yeğliyor. Böylece hem istihdam etkileniyor hem de üreten Türkiye değil de tüketen Türkiye oluyoruz. KOBİ’ler için bu şekilde büyüme mümkün değil. İsteriz ki ortaklık ve markalaşma olsun ama olmuyor.”

Sonraki Haber