Meloni'nin Doğu Akdeniz'de düşmanları Türkiye'yle aynı

İtalya seçimlerinde İtalya’nın Kardeşleri birinci parti, Beş Yıldız Hareketi ise sürpriz yaparak üçüncü parti oldu. ABD’nin gözdesi Di Maio meclise giremedi. Tabanları Avrupa Birliği’ne egemenlik devrini ve ABD dayatmalarını sorgulayan partilerin toplam oyu yüzde 60’lara dayandı

Giorgia Meloni seçimden sonra “Teşekkürler İtalya” posteri ile poz verdi.

İtalya'da dün yapılan genel seçimleri, İtalya’nın Kardeşleri Partisi (FdI) ve liderlik ettiği “sağ ittifak” kazandı. Önceki Başbakan Mario Draghi’nin temsil ettiği küreselleşmeci çizgideki partiler ağır bir seçim mağlubiyeti yaşarken Rusya karşıtlığında başı çeken Dışişleri Bakanı Luigi Di Mario, milletvekili dahi olamadı. Atlantik basınının “aşırı sağ” olarak yaftaladığı, ancak kendisini “sağcı, milliyetçi ve vatansever” olarak tanımlayan siyasi partiler seçim sonuçlarına damgasını vurdu. Sandıktan yüzde 26’lık oy oranıyla birinci çıkan FdI’nın lideri Giorgia Meloni, ülkenin ilk kadın başbakanı olmaya hazırlanıyor.

50,8 milyon seçmenin oy kullanma hakkına sahip olduğu sandığa gitme oranı yüzde 63,9 ile İtalya'daki genel seçimler tarihindeki en düşük katılım olarak kayıtlara geçti. İtalya, yüzde 60’ları görünce sevinen diğer Avrupa ülkeleri arasında yüzde 80’lerde seyreden katılımla sıyrılıyordu. Seçim sonuçları, halktaki temel yönelimin milliyetçi-sağ partilere olduğunu gösterirken Atlantikçi ve solcu partilerin tabanlarında siyasetten soğuma olduğunu gösterdi.

HALK, WASHİNGTON RÜZGARINI DURDURDU

İçişleri Bakanlığının paylaştığı sonuçlara göre, Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri Partisi, yüzde 26,2'ik oyla seçimlerden birinci parti çıktı. Ülkede en çok oyu alan ikinci parti yüzde 19,2 ile Enrico Letta liderliğindeki merkez solun çatı partisi Demokratik Parti oldu. Seçimde en yüksek üçüncü oyu da eski Başbakan Giuseppe Conte liderliğindeki 5 Yıldız Hareketi (M5S) yüzde 15,3 ile aldı. M5S için seçim öncesi yapılan anketlerde yüzde 2 civarında daha düşük oy alması bekleniyordu. Matteo Salvini liderliğindeki Lig Partisinin oy oranı, seçimden önceki anketlerin ve beklentilerin yaklaşık 3 puan altında kalarak yüzde 8,9 oldu.

Eski başbakanlardan Silvio Berlusconi'nin lideri olduğu sağ ittifaktan Forza Italia (FI) da yüzde 8'lik oyla beşinci sırada yer aldı. “Üçüncü Kutup” olarak merkezde konumlayan Carlo Calenda liderliğindeki Eylem Partisi (Az) ile seçime birlikte girdiği ortağı Italia Viva (Iv) yüzde 7,7 oy aldı. “Üçüncü Kutup” kısa zamanda yürüttükleri seçim kampanyası neticesinde beklentilerin üstünde oy almalarıyla dikkati çekti.

İttifak bazında ise FdI, Lig, FI ve bazı küçük partilerin oluşturduğu sağ ittifakın oy oranı yüzde 44,3 oldu. Meloni’nin liderliğindeki ittifak, hem Senatoda hem de Temsilciler Meclisinde hükümet kuracak salt çoğunluğa ulaşacak sandalye elde etti. Buna ittifaka dahil olmayan, ancak Washington’un sadık müttefiki Draghi hükümetinin dağılmasını sağlayan M5S’yi de dahil ettiğimizde, Atlantik siyasetlerine tepki oylarının oranı yüzde 60’lara kadar çıkıyor. Bu partilerin tabanları, Avrupa Birliği’ne egemenlik devrine ve Ukrayna Savaşı’nda körü körüne ABD politikalarının takip edilmesine büyük oranda karşı çıkıyor. Dolayısıyla İtalya halkı, seçimlerde iktidara ve meclise taşıdığı partilerle sürece ağırlığını koymuş oldu.

Dİ MAİO’DAN ÇIKAN DERS

Draghi hükümetine 3 bakan veren Sosyal Demokrat PD’nin çatı partisi olduğu merkez sol ittifak, yüzde 26,1 oyla iktidar yarışında mağlup oldu. İtalyan basınındaki haberlere göre, 2018’deki seçimlere 5 Yıldız Hareketi'nin lideri olarak giren ve 18. yasama döneminde kurulan 3 hükümette de bakan olarak görev alan mevcut Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio, bu seçim kaybeden isimlerinden oldu. Di Maio, seçim bölgesi Napoli'de seçimleri kazanamadı ve bu dönem parlamentoya giremedi.

Ukrayna Savaşı’ndaki tutumu nedeniyle ABD’den övgüler toplayan Di Maio, Rusya’ya karşı yumuşak politikaları savunduğu gerekçesiyle Eski Başbakan Conte liderliğindeki 5 Yıldız Hareketi’nden 21 Haziran’da ayrılıp kendi partisini kurmuştu. Daha sonra M5S, Lig ve Forza İtalia’nın yardım paketi oylamasını boykot etmesi yüzünden Draghi hükümeti dağılmanın eşiğine geldiğinde, Di Maio, Conte’yi “Putin adına çalışmakla” suçlamıştı. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba, Maio’ya bu açıklaması nedeniyle teşekkür etmiş ve M5S’nin “İtalya’nın NATO’cu ve Avrupa Birlikçi pozisyonunu tehlikeye attığını” söylemişti. Draghi’nin iktidardan devrilmesi, bütün Atlantik basınında “Putin’in zaferi” olarak görülmüştü.

İtalyan halkı, Di Maio’yu meclise göndermeyerek ve M5S’yi beklenenden yüksek oy oranıyla üçüncü parti yaparak da Atlantik merkezlerine bir mesaj verdi.

Giuseppe Conte - Matteo Salvini

MELONİ’NİN TABANI VE DOSTLARI

Müstakbel Başbakan Meloni, Draghi hükümetinde yer almayarak önemli bir tercihte bulundu. Şimdi tepki oylarının önemli bir kısmını almış olmasında bu kararın payı büyük. Ancak Foreign Affairs gibi Atlantik merkezleri Meloni’yi, Rusya konusunda radikal bir politika değişikliğini dillendiren Lig Partisi ve M5S’ye göre “daha ılımlı” bir seçenek olarak sunuyor. Meloni, seçimlerde favori olduğu dönemde NATO ve AB’ye bağlılığını ilan etmişti.

Fakat bu, Meloni’nin Atlantik’in denetiminde olduğu anlamına gelmiyor. Meloni’nin daha önce açıktan dillendirdiği AB karşıtı fikirleri, biraz da iktidar olduktan sonra Atlantik’le doğrudan bir çatışmaya girmekten kaçındığı için değiştirdiği değerlendiriliyor. Nitekim Meloni, bu yılın nisan ayında, “Batı’nın bir parçasıyız, ABD’yle de bağlarımız var. Ancak Avrupa ve ABD’nin çıkarları her zaman birebir örtüşmüyor.” açıklaması yapmıştı.

Meloni, LGBT gibi pek çok konuda neoliberal dayatmaların karşısında konumlanıyor. Tabanı ise AB ve ABD karşıtlığı konusunda daha radikal. Örneğin Avrupa Birliği’nin Roma ofisini basıp AB bayrağı yerine İtalyan bayrağı asan kişi İtalya’nın Kardeşleri Partisi üyesiydi. Ayrıca Meloni, Avrupa Birliği’nin “seçimli otokrasi” ilan ettiği Macaristan Başbakanı Viktor Orban’la da sıkı ilişkiye sahip. Seçim zaferini ilk kutlayan Avrupa partileri, beklendiği gibi “yükselen sağ hareketler” olarak anılan Orban’ın Fidesz’i, Almanya’da ikinci parti olan Alternative für Deutschland (AfD) ve Fransa’da Ulusal Birlik Partisi lideri Marine Le Pen oldu.

Marine Le Pen

DOĞU AKDENİZ’DE ORTAKLIK İMKÂNI

Meloni, özellikle Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz konusunda Macron’a yönelttiği sert eleştirilerle öne çıkmıştı. Meloni, “Macron'un sorumsuzluğuna yazıklar olsun. Libya'yı bombalayanlar onlar oldu. Çünkü İtalya'nın Kaddafi ile enerji alanında özel ilişkilerinin olması onları endişelendiriyor. Aynı zamanda bizi bu hale getiren göç dalgalarının önünde bulduk kendimizi. Bu arada Fransa Afrika'yı sömürmeye devam ediyor. 14 ülkede para birimi bastırıp üzerlerine damgalıyor.” ifadelerini kullanmıştı.

Meloni, devamında “Çocukları madenlerde çalıştırıp hammadde edinmeye devam ediyor. Fransa nükleer reaktörleri için kullandığı uranyumun yüzde 30'unu Nijer'den çıkarıyor. Ve hal böyleyken Nijer nüfusunun yüzde 90'ı elektriksiz yaşıyor. Bize ders vermeye kalkma Macron. Çünkü Afrikalılar senin politikan yüzünden kıtalarını terk etmek zorunda kalıyor. Çözüm Afrikalıların Avrupa'ya göç etmesi değil, aksine Afrika'nın Avrupalılardan kurtulmasıdır. Sizden ders almayı kabul etmiyoruz.” şeklinde konuşmuştu.

Viktor Orban

Libya’da İtalya’nın geleneksel pozisyonunu koruyan Meloni’nin Doğu Akdeniz’de savunduğu siyaset, nesnel olarak Fransa’nın yer aldığı ABD-İsrail-Güney Kıbrıs cephesinin karşısında yer alıyor. Atlantik sisteminin en önemli temsilcilerinden birine cesurca meydan okuyan bir liderin, sistem karşıtlığının yüzde 60’lara vardığı bir siyasi denklemde başbakan olması, Atlantik için “siyasi kışın” başlangıcı olarak görülebilir.

Türkiye içinse Batı’dan ithal “aşırı sağcı” damgalarına, kendi iç politikasındaki görüş farklılıklarına, daha önce Türkiye’nin AB üyeliği ve Erdoğan’la ilgili bazı olumsuz açıklamalarına bakılmaksızın, değerlendirmesi gereken bir işbirliği fırsatı.

Sonraki Haber