Meslek odası seçimlerinde neden nispi temsil uygulanmalı?

Barolar, odalar ve bunların üst birlikleri, hukuksal dayanağını Anayasa'dan alan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. Anayasa'da, bütün meslek mensuplarının meslek kuruluşlarına üye olması mecburiyeti getirilmiştir.

Meslek kuruluşlarının organları kendi üyeleri tarafından yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilmektedir. Anayasa'ya göre bu seçimlerin usûlü kanunla belirlenmelidir. Bu amaçla bütün meslek odaları için özel bir kanunî düzenleme ihdas edilmiştir. Ülkemizde bir süredir meslek odalarının organlarında görev alacak üyelerin belirlendiği seçimlerin yapılış usûlüne dair bir tartışma yürümektedir.

Mevcut durumda ülkemizde, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği hariç, bütün meslek kuruluşlarının organ seçimlerinde grupların değil bireylerin aday olmasına izin verilmektedir. Bu bakımdan bireylerin aday olduğu bir seçimde herhangi bir seçim sisteminden söz etmek de mümkün değildir. Neticede, grupların değil fakat tek tek bireylerin yarıştığı ve en çok oyu alan bireyin seçildiği bu usûl için herhangi bir özel isim vermeye de gerek bulunmamaktadır.

Ancak bu sistem uzun yıllardır fiilen uygulanma yeteneğini kaybetmiştir. Mevcut durumda seçimler tamamen üye grupları arasında geçmektedir. Nitekim seçimlere katılan gruplar da seçim sonuçlarını aldıkları oy yüzdesi ile ifade etmek suretiyle bunu kabul etmektedir. Seçimlerde grup listelerinin zaman zaman delinmesi son derece istisnaî bir durumdur.

Her ne kadar seçimlerde fiilen gruplar yarışıyor olsa da bahse konu 18 kanunun 17’sinde grupların varlığı tanınmamaktadır. Bu 17 kanuna göre oluşturulmuş meslek odalarındaki seçimler, her ne kadar gruplar arasında geçse de seçmen oy verme kabininde oy pusulasına grupların adını değil fakat grup listelerinde gösterilen isimleri yazmaktadır. Esasen bu uygulama açıkça kanuna karşı yapılmış bir hiledir. Bir başka deyişle yazılı hukukla çelişmektedir. Bu nedenle fiilî durumun yasal bir çerçeveye kavuşturularak hukukîleştirilmesi zorunludur. Esasen yapılan tartışmalar da bir açıdan bu zorunluluğun bir sonucudur.

Yukarıda yürürlükte olan 17 kanuna göre, meslek odalarının seçimlerinde bireylerin değil grupların yarıştığını ifade etmiştik. Ancak bu usûlde grupların fiilî temsili aldıkları oy oranında değil çoğunluk sistemine göre gerçekleşmektedir. Öyle ki bazı meslek odalarında seçimlere dokuz farklı grup katılabilmektedir. Hal böyle iken çok küçük farkla yarışı önde bitiren bir grup, oda organlarındaki bütün sandalyeleri kazanmaktadır. Bunun bir temsil krizine yol açtığı açıkça görülmektedir.

Çağdaş yönetim sistemlerinde katılımcı modeller öne çıkmaktadır. Bunu sağlamak üzere geliştirilen çözüm ise seçimlerin nispî temsil yöntemine göre gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle meslek odalarında da nispî temsil sistemine göre seçim yapılmalıdır. Böylece meslek odalarındaki her eğilim kendi gücü oranında oda organlarında sandalye kazanmakta ve böylece her eğilimin yönetimde temsili mümkün olabilmektedir. Nispî temsil sisteminin yönetimde çok başlılık yaratacağını savunan görüşler bulunmaktadır. Bu görüş sahiplerine göre, yönetim organlarında farklı eğilimler yer alırsa her kafadan bir ses çıkacak ve bu nedenle odaların etkili yönetimi mümkün olmayacaktır. Bu görüşe katılmamız mümkün değildir. Şöyle ki:

Öncelikle meslek odalarının yönetim organı tek başına bir icra organı değil fakat aynı zamanda bir karar organıdır. Bir başka ifade ile yönetim organları ikili bir işlev üstlenmiştir. Yönetim kurulları seçildikten sonra meslek odasını temsil etmek üzere kendi içinden bir başkan seçmektedir. Seçilen başkan da ilgili dönemde meslek odasını yönetmektedir. Bununla birlikte başkanın icraatına esas teşkil edecek kararlar yönetim kurulunda alınmaktadır. Bu bakımdan yönetim kurulunun kendi içinden bir başkan seçmiş olması bu organının karar alma işlevini ortadan kaldıran bir etkiye sahip olduğu söylenemez.

Diğer yandan bütün meslek mensuplarını ilgilendiren konularda, kararların sadece bir eğilime mensup üyeler tarafından alınması demokratik de değildir. Burada, belli bir temsil gücü kazanarak yönetime giren bütün grupların karar alma sürecine katılımının sağlanması, kararların hem gücünü arttıracak hem de tabanını genişletecektir.

Delegelerin nispî temsil ile seçilmesi, buna karşılık, aynı delegenin üst kuruluşun yönetim organlarını çoğunluk sistemine göre belirlemesi üst kuruluşların oluşturulma gayesine de uygun düşmemektedir. Ayrıca ülke genelinde bütün meslek mensuplarını temsil eden birliklerin, bütün eğilimleri bünyesinde barındırması ve alınacak kararlarda azınlıktaki eğilimlerin görüşlerinden de yararlanılması bu kararların benimsenme katsayısını da yükseltecektir. Neticede birlik organlarında kararlar oy çokluğu ile alınacaktır. Bu nedenle hiç karar alınamaması gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Buna karşılık her ne kadar kararlar oy çokluğu ile alınmış olsa da, eğilimler arasında belli bir tartışma ve istişare sürecinden geçerek olgunlaşmış olacaktır. Diğer yandan üst kuruluşların yönetim organlarında sandalye sayısı da yerel odalara nazaran çok daha fazladır. Bu kadar fazla sandalyenin tek bir eğilime verilmesinin temsili demokratik sistemin ruhuna aykırılık teşkil edeceği de açıktır.

Sonraki Haber