Milli devlet devrimci iradeyle korunur ve güçlenir

İşgale uğradık, ordumuzu örgütledik, emperyalizmi yendik, Cumhuriyetimizi, millî devletimizi kurduk. Yine önümüzde büyük zorluklar var. Emperyalist saldırı, ekonomik sıkıntılar, iç bölücülük, milletimizin gericilikle kuşatılması… Bugün tek çözüm var: Güçlü millî devlet! Üreticilerin Millî Hükûmeti

23 Nisan 1920 Cuma günü bütün Ankara Meclis'in açılışına koştu...

TBMM’deki PKK temizlenmeli

Atatürk Nutuk’unda şöyle diyor: “Aslolan iç cephedir!” 23 Nisan 1920’de kurulan Meclisimizin tek hedefi Batı emperyalizmiyle mücadeleydi. Bugün devlet zaafı nedeniyle Gazi Meclisimizde DEM’li PKK destekçileri yer alıyor. Atatürk’le kurduğumuz devrimci, millî Meclis bugün millî devlet düşmanlarıyla dolu.

Güçlü devlet, güçlü ordu

Güçlü devlet, güçlü orduya dayanır. Gazi Paşa, 6 Mayıs 1922 günü TBMM’de yaptığı konuşmada, “Efendiler, bugün milleti yaşatacak yalnız harptir, başka bir çare yoktur.” diyordu. Bugün Mehmetçiğimiz vatanımızı kahramanca savunuyor. Orduyu doğru siyasetlerle yönlendirmek esastır!

Ekonomide çıkış: Kamuculuk

12 Eylül 1980’de kurulan sıcak para ekonomisinin sonu geldi. Türkiye borca battı. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. Çiftçi ekemiyor, sanayici çarkı çeviremiyor, esnaf kepenk indiriyor. Ekonomide tam bağımsızlık için kamuculuk ve adil paylaşım dışında bir çözüm yok!

Sağlam Cumhuriyet özgür yurttaş

Başta FETÖ olmak üzere dış istihbarat örgütlerinin kucağına düşen tarikat ve cemaatlerin birçoğu Türkiye’nin birlik ve beraberliğine büyük zarar veriyor. Halkımızın temiz inancını istismar eden bu oluşumlar, yeni FETÖ’lere kapı açıyor. Batı güdümündeki cemaat ve tarikatların temizlenmesi elzemdir!

100 yıldır düşman aynı: Emperyalist Batı... ABD ve İsrail, bölgemizde İkinci İsrail kurma planlarından vazgeçmiş değil. Bu planları bozguna uğratmak için bölge ülkeleriyle işbirliği artırılmalı, Filistin başta olmak üzere mazlum milletlerle dayanışma güçlendirilmeli, Avrasya’daki onurlu yerimizi almalıyız!

VATANI KURTARAN MECLİS!

Cihan Harbi nedeniyle faaliyetlerine ara veren Meclis-i Mebusan, 12 Ocak 1920 günü yeni seçim sonrası İstanbul’da tekrar açıldı. 28 Ocak 1920 günü Ankara’nın hazırladığı Misak-ı Milli kararlarını kabul etti. Bu milli tavır işgalci İngilizleri telaşlandırdı. 16 Mart 1920 günü resmi işgal sonrası Meclis dağıtıldı. Milli şahsiyetler tutuklanarak Malta adasına sürgüne gönderildi. Yolunu bulan milli şahsiyetler kendini Ankara’ya attı. İlginçtir, bazı şahsiyetler Mustafa Kemal’in “Gitmeyin. İşgal altında Meclis faaliyet yürütemez” uyarısına rağmen İstanbul’a gitmişti. Şimdi olmayacağını yaşayarak gördüler. Paşa haklı çıktı…

30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra başkent İstanbul, 13 Kasım 1918 günü fiilen donanma kuvvetiyle işgal edilmişti. O gün, Güney Cephesinden dönen Mustafa Kemal Paşa, “Geldikleri gibi giderler” demişti. O günden sonra bütün faaliyetlerini bunun üzerine kurdu. 6 ay İstanbul’da kaldı. Kendi deyimiyle “kansız” çözüm aradı. Görüştükleri şahsiyetler “şerefli barış” peşindeydi. Nasıl olacaksa! Aslında şerefli teslimiyet peşindeydiler… Büyük devletlerin vicdanından merhamet umuyorlardı. Bunun da ancak “uslu durulursa” sağlanacağını ileri sürüyorlardı. Paşa, burada çare bulamayınca da ihdas edilen vazifeyle birlikte kendini Anadolu’ya attı. Samsun onun ilk adımı oldu. Gidişi için, “Kafamdakini bilselerdi beni göndermezlerdi” diyordu. Bu da 40 gün sonra “geri dön” çağrısıyla gerçekleşti. O ise bu oyuna gelmedi.

Yozgatlı Kuvayı Milliyetciler

KONGRELERDEN MECLİS’E

Paşa’nın Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas durakları Millî Mücadelenin Ankara’da karargâh kurmasını sağladı. 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi milli hareket için önemli bir adım oldu. Halkın direnme azmi ve kararlılığı Büyük Meclis’e yansıdı. Burada bir kuvvete dönüştü. Bunun açılacağını Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa 19 Mart 1920 günü yayımladığı tamimle şöyle duyurmuştu: “Şu hâlde, başkentin korunması milletin bağımsızlığını ve devletin kurtuluşunu sağlayacak tedbirleri almak üzere olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara’da toplantıya çağrılması ve Meclis-i Mebusan üyelerinden isteyenlerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7, Kaynak Yayınları, s.153-154.)

KURTULUŞ SİLAHLA OLUR

Paşa, kurtuluşun ancak silahla olacağını biliyordu. Bunu da silah arkadaşlarına daha önceden söylemiş ve olabildiğince silahların teslim edilmemesini sağlamıştı. 8 Temmuz 1920 günü TBMM’de yaptığı konuşmada kararlılığını, “Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, tamamı tahrip edilse, tamamı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan müdafaa ile meşgul olacağız.” sözleriyle belirtti. (ATABE, C. 9, s.27.)

31 Temmuz 1920 günü Afyon’da subaylara hitaben yaptığı konuşmada, “İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler.” sözleriyle ordunun önemini vurgular. (ATABE, C. 9, s.112.)

Paşa, yapılan mücadelenin hedefini ise 29 Ocak 1921 günü Sovyet temsilci Eşbe Yoldaş’a şöyle özetler: “Türk halkı olarak, aynı anda, Batı emperyalizmine ve müstebit sultan rejimine karşı isyan ettik.” (ATABE, C.10, s.358.)

Paşa, dış politikada yeni kurulmakta olan Sovyetler Birliği ile dostluğa özel öneme veriyordu. Meclis açıldığında ilk teması Sovyet Rusya ile yaptı. Lenin’e 26 Nisan günü gönderdiği mektupta Sovyetler Birliği ile aynı idealleri paylaştığını ve onlara karşı bir hareketin içinde olmayacağını belirtti. Ankara’nın da emperyalizme ve kapitalizme karşı duracağını ifade etti. Temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde ise Sovyetler Birliğinin politikalarından bize uyanları hayata geçireceğini kaydetti. Rusya’dan sağlanan mali yardımla (11 milyon altın ruble) 1921-22 yılı bütçesinin yüzde 70’ini buradan sağladı. Ayrıca Büyük Taarruz’da Yunan ordusunun üzerine atılan 400 bin top mermisinin 170 binini komşumuz Rusya’dan sağladı…

Paşa’nın dış politikada önemli bir ilkesi de karşısındaki emperyalist birliği dağıtmak, İngiltere’yi yalnızlaştırmak ve işgalci Yunan ordusunu rahatlıkla ezmekti. Ayrıca İslam dünyası ve mazlumlar dünyasının desteğini almak. Herkesin kendi toprağındaki işgali sonlandırarak ileride Türk - Arap Konfederasyonu kurmaktı!

Paşa, 13 Haziran 1921 günü Fransız temsilci Franklin Bouıllon ile yaptığı görüşmede ise kararlılığını şöyle belirtir: “Tam bağımsızlık; bizim bugün üstlendiğimiz vazifenin asli ruhudur. (...) Tam bağımsızlık denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbesti demektir.” (ATABE, C.11, s.204.)

Paşa, daha sonraki konuşmalarında ve yaptığı işlerde “Tam bağımsızlığı” değişmez ilke kabul etti. 5 Şubat 1923 günü Akhisar’da yaptığı konuşmada da belirtti: “Bu devletin dayandığı esaslar ‘tam bağımsızlık’ ve ‘kayıtsız şartsız milli hâkimiyet’ten ibarettir.” (ATABE, C.15, s.110.)

ORDUYU YÖNETECEK MECLİS

Paşa, silahlı kuvveti yönetecek, arkasındaki iradeyi yaratacak siyasi kuvveti de milli iradenin kalpgâhı TBMM olarak görüyordu ve bunu da o gün açtı. Bunu da İstanbul’daki Meclis’in kapatılmasıyla hayata geçirdi. Paşa’nın hayatı boyunca attığı her adım, gerçekliğe ve akılcı yaklaşıma dayanır. Vakti zamanı gelmeden hiçbir adımı atmamıştır. En önemlisi de bunu samimi olarak güvendiği halkın iradesiyle yapmıştır. Bunun adımlarını da bu akılcılık içinde atmıştır. Bunu da 25 Aralık 1921 günü Azerbaycan Elçisi Abilov ve Ukrayna Özel Temsilcisi Frunze’ye şöyle anlatır: “Zamanından önce yapılan hareketler başarılı olamaz, gericiliği ve karşı hareketi doğurur. Bu nedenle biz politikamızı tutarlı bir biçimde, safha safha bu yönde sürdürüyoruz.” (ATABE, C.12, 2003, s.179, 181.)

Gazi Paşa, 6 Mayıs 1922 günü TBMM’nde yaptığı konuşmada bağımsızlığın silahla kazanılacağını vurgular: “Efendiler, bugün milleti yaşatacak harp değil diyorlar. Efendiler, bugün milleti yaşatacak yalnız harptir, başka bir çare yoktur. Ne yazık ki, onun için bütün kudretimizi, bütün kaynaklarımızı, bütün varlığımızı orduya vereceğiz ve harp yapacak bir iktidarda olduğumuzu dünyaya tanıtacağız ve ancak ondan sonra milleti insan gibi yaşatmak mümkün olacaktır.” (ATABE, C.13, s.43.)

Paşa’nın o günlerde önemli bir ilkesi de Kurtuluş Savaşı’nın gerilla birlikleriyle değil, düzenli orduyla zafere ilerleyeceğini savunmasıydı. Orduya güveniyordu. Çünkü Cihan Harbi içinde büyük tecrübe edinmiş ve bunu Anadolu’da da gerçekleştireceğine inanıyordu. Genç vatansever ve devrimci subaylar, canla başla savaşıyordu. Yunan ordusundan da üstündü! 1920 Kasımında kurulan düzenli ordu bunu 1921 yılında üç savaşla ispatladı, 1922 taarruzuyla da zafere ulaştırdı.

PADİŞAHSIZ MECLİS

Ankara’da açılan BMM tarihi anlamda ilk kez padişahsız açılmıştır. Devrimci tarihimizin üçüncü Meclis girişimidir. 1876 yılında açılan birinci Meclis Anayasal düzene geçişte önemli adım olmuştur. 1908’de açılan ikinci Meclis ise Padişah’ı hedef almış ancak onu değiştirmiş, yıkamamıştır. Tarihi alt üst oluş sonrası 1920’de açılan 3. Meclis ise Padişahsız açılmış ve vatanı işgalden kurtarma hedefi gütmüştür. Bunu başarınca da büyük devrimleri gerçekleştirmiştir. Zaten bu anlamda ilk Meclis devrimcidir! Aslında önce devrim yaptık, sonra kurtulduk! İşte bu kurtuluşun karargahıdır BMM! (Meclisimiz ve devletimiz ilk gün ‘Türkiye’siz açıldı. 20 Ocak 1921 Anayasası ile ‘Türkiye’ ismini kullandı. Ayrıntısı için bakınız; Dolapçı, Devrimin İki Yüzü.) Bunu da en sade halk iradesiyle yapmıştır. Devrimcidir ve dünya çapında büyük bir devrimi inşa etmiştir. Mahmut Esat Bozkurt’un değimiyle “Bizim devrimimiz dünyanın en büyük devrimidir. Fransız ve Rus devriminden bile daha büyük!” Türk devrimi, ona göre işgale karşı emperyalist devletlerle boğuşmuştur!

Paşa, 2 Ocak 1922 günü Cemal Paşa’ya gönderdiği mektupta Anadolu’daki devrimin müjdesini şöyle verir: “Türkiye’de tahmin edemeyeceğin derecede bir inkılap olmuştur. Bütün manası ile bir halk hükümeti teşekkül etmiştir. Kanun yapma ve icra salahiyetlerini kendine toplayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün devlet işlerine bizzat el koymuştur.” (ATABE, C.12, s.195.)

Meclis Reisi Sakarya Savaşı'nda Başkomutan...

23 Nisan 1920’de kurulan Meclisimiz, üstünde hakimiyet kabul etmemiş ve bunu “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle özetlemiştir. Gazi Paşa, 8 Şubat 1921 günü Meclis’te yaptığı konuşma, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle tescillemiştir. (ATABE, C. 11, s.43.) Meclis’te bulunan vekillerin yabana atılmayan bir kısmı Meclisin üstünde Padişah’ın olmasını istiyordu. Kafalarda o vardı. Daha ötesinde manda ve himaye istiyordu. (Bağımsızlık isteği zamanla onları bastırdı. Hele ki zaferler taçlandırdı…) Daha fazla ileri gitmeden anlaşarak savaşın bitmesini istiyordu. Yani ne verirlerse ona razı olmamızı istiyordu. Onlara göre bir gün vatan kurtulduğunda iktidar Padişaha verilecek ve Mustafa Kemal Paşa da askerlik vazifesine geri dönecekti. Bunu en yakın asker arkadaşları da istiyordu. Bilmiyorlardı ki bir devrime imza atmışlardı. Devrimler kendi kanununu yaratırdı! O kanunlar bütün kanunların üstündeydi.

DEVRİMİN KANUNU

Bunu da 16/17 Ocak 1923 günü İzmit’te gazetecilere şu sözlerle özetler: “İnkılabın kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe ve bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız yenilikçi inkılap bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır!” (ATABE, C.14, s.302.) İşte BMM bu önemli vazifeyi yaptı. Devrim yaptı vatanı kurtardı. Bu süreç de kolay olmadı. Her aşaması derslerle doludur. 1876’lardan gelen devrimci mücadelemizin doruğu olmuştur. Milli devletin kurulmasıyla Türk Milleti yaratıldı. Mustafa Kemal Paşa, Ocak 1930’da Medeni Bilgiler kitabı için el yazısı taslakta şöyle formüle eder: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” (ATABE, c.23, s.17.) 2 Şubat 1923 günü İzmir’de halkla yaptığı sohbette ise Ordu - Meclis bağını şöyle kurar: “Fakat ben en çok ehemmiyeti doğrudan doğruya halkın kendisinde arıyordum. En büyük kuvvet kaynağının orası olduğu kanaatinde idim. Orduyu yapacak olan o idi. Her türlü kuvveti yapacak olan o idi. (…) Erzurum Kongresi’nde bariz olarak ifade edilmiş iki kelime vardı. O kelimeler bağımsızlık ve hâkimiyet kelimeleridir.” (ATABE, C.15, s.64.) 19 Şubat 1923 günü Eskişehir halkına hitaben yaptığı konuşma ise bugünlere vazifedir: “Geleceğinizden emin olunuz. Artık kurtulduk, dünyanın en büyük zaferini kazandık, fakat bu zaferin devam edebilmesi için el ele vererek çalışmak lazımdır.” (ATABE; C.15, s.149.)

Sonraki Haber