MillI ilaç atılımı için 5 adım
Türkiye ilaçta neredeyse yüzde yüz dışa bağımlı. 10 milyar dolar doğrudan ithalat yapıyoruz. Millî ilaç konusunu tıbbi farmakoloji uzmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay ile konuştuk. Uzbay, ciddi bütçe ayrılması ve akademisyenlerin bu alanda görevlendirilmesini istedi. İşte Uzbay'ın önerileri:
1- AR-GE'YE ÖNCELİK VERELİM
Dünyada araştırma ve geliştirme çalışmalarında ilaç birinci sırada. Ham maddeden yardımcı ekipmana kadar tamamını kendi imkanlarımız ile üretecek bir plan, program ve politika gerekli.
2- YERLİ YATIRIMCI ŞART
Türkiye, yabancı üreticiler için pazar. AR-GE amaçları yok. Türkiye’de AR-GE’yi yerli yatırımcı
ile birlikte üniversitelerin yapması gerekiyor.
Tek çözüm, ilaç keşfetmeye ve ham madde üretmeye teşvik etmek...
3- YETERLİ BÜTÇE AYRILMALI
TÜBİTAK ve TÜSEB'in araştırma kaynakları yetersiz. Öncelikler belirlenmeli, etkili projeler desteklenmeli. Bunun için yeterli bütçeyi yaratmalıyız. Nitelikli bilimcilerin önünü açmalıyız.
4- HIFZISSIHHA YENİDEN AÇILMALI
Geçmişten gelen çok hatalarımız var. Hıfzıssıhha Enstitüsü vardı. Aşı ve serum üretiyorduk. Buradaki birikimin kesintiye uğraması aleyhimize oldu. Bu konuda kurulan iki yeni merkez önemli.
5- ÜRETİCİ AKADEMİSYENLER LAZIM
60 eczacılık fakültesi var ama keşif yok. Akademisyenlerimiz yayına yöneldi. Türkiye florası zengin. Eczacılık fakülteleri ekonomiye katkı sağlayacak ve ilaç üretecek yapıya kavuşturulmalı.
Türkiye, yerli ve milli ilaca odaklandı. Bir yandan ilaç fiyatlarındaki artış, sabit kur tartışmaları devam ederken diğer yandan bazı ilaçlara erişim de zorlaştı. Herkes hemfikir; çözüm yerli ve milli ilaç stratejisinin geliştirilmesinde. Üsküdar Üniversitesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay’a “Bu iş nasıl olacak?” diye sorduk. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti Üyesi de olan Prof. Dr. Uzbay, “Üniversiteler ve yerli ilaç endüstrisi kısa sürede sonuç almayı beklemeden, devletin de samimi desteği ile sabırla çalışırsa sonuç alabilir. Bunun için gerekli olan en önemli şey liyakatle oluşturulmuş vatansever AR-GE grupları ve fedakarca çalışmaktır.” dedi.
İLAÇ AR-GE’DE BİRİNCİ SIRADA
Dünyada araştırma geliştirme çalışmalarına yapılan yatırımlarda ilk sırayı ilaç ve biyoteknoloji alıyor. Onu yazılım ve bilgisayar hizmetleri, uzay ve savunma, teknolojik donanım ve ekipman alanları izliyor. Prof. Dr. Uzbay, “AR-GE’de ilaç en ön sırada yer alıyor çünkü, insan sağlığı için olmazsa olmaz bir ürün. İlaca yaptığınız yatırım ve geliştirdiğiniz ilaçlar ilgili ülkelerin ekonomisine de büyük bir katkı yapıyor.” dedi.
Trademap 2019 yılı verilerine göre, dünya ilaç ihracatı 695 milyar ABD doları. Dünya ilaç ihracatında önde gelen ilk 5 ülke sırasıyla Almanya, İsviçre, İrlanda, ABD, Belçika. Bu 5 ülke dünya ilaç ihracatının yarısından fazlasını oluşturuyor. Türkiye ihracat sıralamasında 29. sırada yer alıyor. Prof. Dr. Uzbay, Türkiye’nin üretimdeki payıyla ilgili şunları söyledi:
“Bu ülkeler, ilacın hem keşfini hem de AR-GE’sini yapıyorlar. Dünyada yeni ve etkili ilaç moleküllerine hâlâ ciddi ihtiyaç var. Gerçek anlamda ilaçta AR-GE demek inovasyon ve yeni ilaçların geliştirilmesi demek. Türkiye’nin dişe dokunur keşfedilmiş, dışarı ihraç edilebilecek ve ekonomisine gözle görülür katkı sağlayabilecek bir ilacı yok. İlaç için gerekli olan ham madde ve diğer birçok yardımcı elemanda da yurt dışına bağımlıyız. Sizin mevcut ilaçları Türkiye’de üretmeniz belki doğrudan ithal etmenize göre bir miktar avantajlı olsa da ekonominize ciddi bir katkı sağlamıyor. Yerli ilaç sanayimiz de geçmişe göre küçüldü. Önemli bazı yerli ilaç firmaları yabancılara satıldı. Şimdi yeniden büyümeye çalışıyoruz. İlaç rekabeti dünyadaki en sert ekonomik rekabet biçimlerinden biri. An itibarı ile yapabildiğimiz, önemli ilaçların eşdeğerlerinin (yani muadillerinin) ve biyobenzerlerinin üretilmesi. İlaç ve ilaç ekipmanlarında dışa bağımlılık hem üretimdeki maliyetin artması hem de kaliteli ilaca ulaşmada zorluk anlamına geliyor. Yapılması gereken ham maddeden yardımcı ekipmana kadar tamamını kendi imkanlarınız ile üretmeniz. Bunun için ciddi bir plan, program ve politika gerekiyor.
YABANCI ÜRETİCİ TÜRKİYE’DE AR-GE YAPMAYI UMURSAMIYOR
“Geçmişten gelen çok hatalarımız var. Örneğin, Hıfzıssıhha Enstitüsü vardı. Aşı ve serum üretebiliyorduk. Buradaki birikimin ve sürdürülebilirliğin kesintiye uğraması aleyhimize oldu. Yerli üreticilerin ilaç AR-GE’sine de yatırım yapacak şekilde gelişmeyi hedeflemek yerine hisselerini yabancılara verip alandan çekilmesi, yabancıların ise AR-GE yerine eşdeğer ve biyobenzer ilaç üretimine önem vermesi bugünkü sorunların arka planıdır. Türkiye’nin kalabalık bir nüfusu var. Türkiye, yabancı üreticiler için iyi bir pazar. Yabancı ilaç firmalarının Türkiye’de AR-GE yapmak gibi bir amacı yok. Çünkü AR-GE uzun vadeli ve masraflı bir iş. Hem niye Türkiye’yi geliştirerek devasa ilaç pazarında kendilerine rakip yapsınlar. Türkiye’de AR-GE’yi yerli yatırımcı ile birlikte üniversitelerin yapması gerekiyor. Yerli üreticiyi, üniversitelerle birlikte yeni ilaç keşfetmeye hammadde üretmeye teşvik etmek buradaki tek çözüm. Artık ne kadar yapabilirsek.
‘DEVLET AKADEMİSYENLERİ GÖREVLENDİRMELİ’
“Bizim akademisyenlerimiz yıllarca yayın sayısı, atıf sayısı, yurt dışında yayınları ile tanınırlık vb gibi işlerle zaman geçirdiler. Devlet de yurt dışındaki gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bunlara bir görev tarifi yapıp yeni ilaç geliştirme konusunda görev vermedi. Sonuç, eczacılık fakültelerimizden de bir tane ekonomiye katkı sağlayabilecek ilaç keşfi çıkmadı. Türkiye florası, yani bitki örtüsü çok zengin. Biz bu konuda birçok ülke ile yarışabilecek durumdayız. Bu bitkilerin önemli bir kısmı ilaç hammaddesi veya etken maddesi için ciddi bir kaynak. Birkaç laboratuvar dışında bu bitkiler üzerine çalışan, kafa yoran, ciddi biçimde projelendiren var mı?
‘BÜTÇE YETERSİZ ÖNCELİKLER BELİRLENMELİ’
“Bir araştırma yapacağınızda Türkiye’de tek kaynak var o da TÜBİTAK. Son zamanlarda buna TÜSEB de eklendi. Bunların bütçeleri büyük ölçekli ilaç AR-GE çalışmaları için yetersiz. İlaç AR-GE’sine yönelirken önceliklerimizi belirlemeli, az ama etkili projeleri desteklemeliyiz. Bunun için yeterli bütçeyi yaratmalıyız. Nitelikli bilimcilerin önünü açmalıyız.”
Sağlık Bakanlığı ve TÜBİTAK tarafından yerli ve milli ilaç çalışmalarını yürütecek iki merkez inşa edildiği açıklandı. Bu iki merkezle ilgili de Tayfun Uzbay, “Umut verici, umarım hayal ettiğim gibidir.” dedi.
PATENTİNİ ALDIĞI ÜÇ MOLEKÜL HÂLÂ ÇEKMECEDE!
Prof. Dr. Tayfun Uzbay, GATA’da şizofreni tedavisinde kullanılacak bir ilaç üzerine çalışırken, 2012’de FETÖ kumpası ile İzmir Askeri Casusluk Dosyası kapsamında tutuklandı. 9 ay hapis yattı. Şizofreni tedavisinde kullanılabilecek üç molekül keşfetti, patentini de aldı. Hatta bu moleküller ABD tarafından stratejik ürün ilan edildi. Aradan 11 yıl geçti, o moleküllerle ilgili çalışma çekmecede bekliyor. Uzbay, “Yıllar geçti kimse bu moleküllerle ilgili ne yaptın diye sormadı. Ben bu moleküller konusunda belki de yanıldım, ama onu bile test edemedim. Kendi ilacımızı yapmak için önce vizyon ve samimiyet gerekiyor.” diye konuştu.
60 FAKÜLTE VAR AMA KEŞİF YOK
Her yıl yeni bir eczacılık fakültesi açılıyor. Prof. Dr. Uzbay bununla ilgili de şunları söyledi: “Türkiye’de 60 eczacılık fakültesi var. Gerçekte sahada daha fazla eczacıya ihtiyaç yok, sivil toplum örgütü olan Türk Eczacıları Birliği ve bağlı 54 Eczacı Odası ve akademisyenler yeni eczacılık fakültesi açılmasını istemiyor, ama açılıyor. Bunların çoğunun ilaç AR-GE yapmayı bir kenara koyun doğru dürüst eczacılık eğitimi verecek alt yapısı yok. Zaten en az 40 tanesinin tek motivasyonu bol miktarda öğrenci alıp kolayca mezun etmek. Öğrenciler de bunu istiyor. Eczacılığı kısa sürede zengin olunacak bir meslek sanıyor. Toplum sağlığı ve etik kimsenin umurunda değil. Alt yapısı yeterli olan eski eczacılık fakültelerinin de yıllarca ilaç keşfi ve ilaç AR-GE’si için ciddi bir motivasyonu yoktu. Halbuki bunun için yeterli alt yapıları vardı.”
HIFZISSIHA GERİ DÖNÜYOR
2011 yılında kapatılan aşı üretim merkezi Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü yerine Sağlık Bakanlığı yeni bir aşı üretim merkezi kuracak. Enstitünün kapatılması koronavirüs salgını sürecinde yeniden tartışma konusu olmuştu. Sağlık Bakanlığı geçen şubat ayında “Yeni Hıfzıssıhha Projesi” adı altında Ankara Esenboğa Havalimanı yakınlarında, 50 bin metrekarelik bir tesis inşa edileceğini duyurdu. Tesisin resmi adı ise "Hıfzıssıhha-Türkiye Aşı ve Biyoteknolojik Ürün Araştırma ve Üretim Merkezi" olacak. Merkezde, aşı ve biyoteknoloji ürünlerinin geliştirilip üretileceği açıklandı.
TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİ VAR
Türkiye’nin sağlık alanında hem üretme hem de geliştirme potansiyeli var. Örneğin mühendislerimizin seferberliğiyle geliştirilen yerli solunum cihazları, koronavirüs salgının ilk günlerinde hızla seri üretime başlamıştı. Dünyanın aradığı “Ventilatör Cihazı”nın seri üretimi, salgın sürecinde çok sayıda hayat kurtarmıştı.
TURKOVAC BAŞARISI
Türkiye, aşı alanında da dünyanın sayılı ülkelerinden biri olabileceğini gösterdi. Türkiye'nin yerli inaktif Kovid-19 aşı adayı TURKOVAC, 2021 yılının son ayında kullanılmaya başlandı. Türk bilim insanlarının gayretiyle üretilen yerli aşı, etkililik ve güvenliğini de bilimsel olarak kanıtladı. Turkovac'ın ülkemizde uygulanan diğer inaktif aşı olan Sinovac'a göre daha etkin olduğu ortaya konuldu.