Milli kültür iktidarını oluşturmak: ‘Sanata ne zaman sıra gelecek?’

Kültür sanat politikalarının eksikliği gündemde. Yeni hükümet döneminde çözülmeyi bekleyen sorunların en önemlisini TSB Başkanı Demirbaş dile getirdi: Kültür bürokrasisindeki boşluk

Seçimlerin ardından Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un görevinde devam etmesine karar verildi. Birbirinden farklı birçok alanı kapsayan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın önündeki görevlere ışık tutmak amacıyla devlet görevlilerinden sanatçılara kadar uzman görüşlerine başvurduk. Kültür varlıkları, arkeoloji, telif hakları, devlet sanat kurumları gibi alanlarda faaliyet yürüten uzmanlar, alanlara yönelik sorunları ve talepleri sıraladı. Aydınlık’ın sorularını yanıtlayan Türkiye Sanatçılar Birliği (TSB) Genel Başkanı T. Murat Demirbaş, kültür konusunun öncelikli görülmesi gerektiğini ve özel bir yoğunlaşma istediğini vurguladı.
28 Mayıs seçimlerinin ardından yapılan bakan atamalarında, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, görevine devam eden bakanlar oldular. İki isim de pandemi döneminde verdikleri savaşla akıllarda yer etmişlerdi. Demirbaş ile bakanlığı bekleyen süreci konuştuk.

KÜLTÜR BAKANLIĞI AYRILMALI

l Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı dışında tüm bakanlar değişti. Siz bu iki bakanlığın yerini korumasını ve özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tasarrufun altında ne var bilmiyoruz. İki bakanlık da pandemide, sahada çok savaştı. Belki bu yüzden kalmışlardır. Şunu biliyoruz ki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın salgın döneminde yaptığı çalışmalar özellikle devlet çatısı altında olmayan sanatçıları oldukça rahatlattı. Yapılan projelerle sanat üretiminin devam etmesini ve sanatseverlerle buluşturulmasını sağlayarak bir çeşit bu alana, hayatta kalabilmesi için oksijen verildi. Elbette eksikler de vardı ama hızlı hareket edilerek ve devletin sanat kurumlarının kapısını bu sanatçılara açarak oldukça uzun süren bu sürecin atlatılması sağlanmış oldu. Müzisyenlere, tiyatroculara, sinemacılara kaynaklar yaratarak sanatçıların üretimi hep teşvik edildi. Bakanlığın bu zorlu dönemde belki de en takdir gören yaklaşımı sanat örgütleriyle bir araya gelerek onları dinlemesi ve onlarla koordineli hareket etmesiydi. Sanatçıların buna çok ihtiyacı vardı. Bizler yine de her seçimde konuşulan ama bir türlü hayata geçmeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayrılmasını bekliyoruz. Bunun nesnel gerekçeleri var. Her şeyden önce bu konu bürokratik bir konu değil. Bu kültür kavramının ağırlığı ve önceliği ile ilgili bir konu. Üstelik bu sektörün ciddi bir büyüklüğe ulaşmış olması ve özel bir yoğunlaşma gerektirmesi de bunu zorunlu kılıyor. Aksi takdirde turizmin gölgesinde kalıyor hep.

ÇÖZÜM SANAT BİRİKİMİ OLAN BÜROKRASİ

l Acaba bakanlık sayısının azaltılmasından beklenti daha etkin bir yönetim mi?
Peki ama Milli Eğitim Bakanlığı bir başka bakanlıkla birleştirilebilir mi? Eğitim ve kültür, en az güvenlik ve adalet sistemi kadar önemli. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı birlikte yürütülebilir ama kültür ve turizmin birlikte değerlendirilmesi kültürü yalnızca ülkenin tanıtılmasına indirgeyen bir yaklaşım. Üstelik bizim bu alandaki en büyük eksiğimiz kültür bürokrasisinin yeterince oluşmamış olması. Bunun oluşma koşullarını da yok etmiş oluyoruz. Kültür bürokrasisi diyorum çünkü yıllarca hayatında operaya gitmemiş hatta “ben tiyatroyu sevmem” diyen bürokratlar sırf atama yapıldığı için tiyatroyu operayı yönetti. Sanatla ilgili kurumların başındaki genel sanat yönetmenleri, bakanlıkta bağlı oldukları bürokrata projelerini anlatırken önce onun ne demek olduğunu ve tiyatro, opera veya sinemada nasıl bir karşılığı olduğunu anlatmak zorunda kalıyorlar. Kültür bürokrasisi, yalnızca bütçe veya idari işlerle ilgili konularda değil, sanatsal yaratıcılık konusunda da birikim sahibi olmalı. Herhangi bir devlet dairesinden atanan bürokrat sanat alanını yönetemez. Yoksa operaya giderken arabasında arabesk dinleyen bürokratlar da biliyoruz. Sonuçta devletin sanat kurumlarının başında bu işi bilen sanat yönetmenleri var ama onların sorunları çözmek için gittiği bürokrat, bu dünyayı hatta sahne arkasını bilmezse giderek bu kurumlar da hantallaşıyor. Bu kurumlardan sorumlu olmak demek sanat tarihini bilmek, dünyada sanat camiasını takip etmek ve en önemlisi sanatı sevmek anlamına geliyor. Bütçeden ayrılan payın verimli ve işlevsel bir şekilde kullanılmasının yolu, yöneticilerin bu alanı, içselleştirecek düzeyde bilmelerinden geçiyor.


l Sizce devletin sanata müdahalesi ne ölçüde olmalı? Bakanlığın görevi yalnızca var olanı desteklemek mi olmalı, yoksa yönlendiren mi olmalı?

Bakın lafı uzatmadan söyleyeyim. Cumhuriyet Devrimi aynı zamanda bir kültür devrimidir. Liberal bakış “sanatın özgürlüğü”nden ve uzun uzun “devletin sanat alanına karışmaması”ndan dem vurur. Oysaki sanat, özü gereği propagandisttir ve devrimin bekçisidir. Bugün insanın karşı karşıya kaldığı en büyük düşman yozlaşmadır. Bu yozlaşmayı yaratan üretim ilişkilerine karşı devletçilik de panzehirdir. Bizim gibi son iki yüz yılı devrimlerle geçmiş ve çok derin bir kültüre sahip milletler ulus devlet olmanın ipini bırakırlarsa yok olurlar. Nihayetinde küreselci ve neo liberal bakış bize devletsizleşmeyi, tarihsizleşmeyi, dilsizleşmeyi öneriyor. Bunun propagandasını da LGBT savunuculuğu, etnik kimlikçilik ve değerlere savaş açarak yapıyor. Yani “devlet yalnızca desteklesin” diyenler, aslında “bu propagandayı biz dilediğimiz gibi yapalım, parasını da bakanlık versin” istiyorlar. Sonra da karşımıza ödül törenlerinde her türlü hakareti ve aşağılamayı yapan sanatçılar çıkıyor. Bu sanatçılar da aslında bu işin yalnızca kullanılanı olduklarının farkında değiller.

  • Murat Demirbaş

l Ama sanatçı eleştirmemeli mi? Devletin sanat alanında yönlendirici olması sanatçının özgürlüğünü kısıtlamaz mı?

Çok güzel… İşte karıştırılan şey de tam olarak bu. Elbette sanatçı içinde yaşadığı toplumun tüm aksaklıklarını eleştirecek. Ama tüm bu yozlaşmanın propagandasına alet olmayacak. Özgürlük diye sanatçı bizzat bu yozlaşmanın öznesi haline gelmeyecek. Tam tersine umudu yeşertmek ve insanı ve onun değerlerini savunmak için bayrak sallayacak. Renkli LGBT bayrağı sallamayacak. Bunun sonunun insanlığın yok olmasına yol açacağını bilecek. Yabancılaşmanın vardığı bu sonucu biz bugün güya medeni(!) Avrupa’daki sanat eserlerine saldırılarda görüyoruz. Bugün kültürel hegemonyacılık insanlığın tüm birikimine karşı savaşmaktadır. Tehlikenin nerden geldiğini sezmeyen bir sanatçı, tarih karşısında gericileşir ve bağlı olduğu üretim ilişkileriyle birlikte yok olur. Bizde devlet algısı hep soğuk despot ve statükocu olarak gelişmiş. Bunun nedeni devletin devrimcilikten yani Atatürk Devrimlerinden kopuşu ile açıklanabilir. Siz hiç Cumhuriyetin ilk yıllarında halkının davasıyla hemhal olmuş bir sanatçının baskıya uğradığını, yasaklandığını, dışlandığını duydunuz mu? Bugün daha çok siyasi iktidarla devlet kavramı karıştırılıyor. Tüm bu kafa karışıklığının nedeni bu sanıyorum.

SORUNLAR SANATIN
GÜCÜYLE AŞILIR

l Sanatçıların bugün bakanlıktan daha çok beklentileri neler? Sanatçılar ne istiyor?

Sanatçılar elbette sanatlarını gerçekleştirecek tüm altyapının oluşmasını ve eserlerini toplumla buluşturacak tüm kanalların açılmasını istiyor. Üstelik bunda da öyle devlet-özel ayrımı istemiyor. Dünyanın her yerinde devlet sanatı destekler ve desteklemeli. Devlet kendi çatısı altında olmayan sanatçılara üvey evlat muamelesi yapmamalı. Türk müziği denince akla nasıl ki yalnızca devlet koroları gelmiyorsa, ülkedeki tüm bu alandaki birikim geliyorsa diğer sanat dallarında da böyle. Evet devlet bazı sanat kurumları kurarak zembereğe ilk hareketi vermiş ama bunu o kurumlar asli unsur olsun, diğerleri ona tabi hale gelsin diye yapmamış. Bu yüzden bakanlık bürokrasisinin bu sanat çevreleriyle ilişkiyi koparmaması çok önemlidir.

Bir başka konu da kültür politikaları ile ilgili özel bir yoğunlaşmaya ihtiyacın hissedilmesi. Maalesef Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklardan sıra bir türlü sanat alanına gelmiyor. Hep daha önemli güvenlik sorunları, daha önemli ekonomik sorunlar öne geçiyor. Oysa biz sanatçılar biliyoruz ki diğer tüm sorunları da kalıcı ve etkili bir şekilde çözmenin araçlarından en önemlisi sanattır. Bu da sanatın gücü ile ilgilidir. Tüm gelişmiş ülkelere bakın ayrılan bütçe ve bu işler için gösterilen çaba sizi şaşırtır. Biz başkalarına şaşırmak istemiyoruz. Yüzyıla damga vurmanın yolu yalnızca teknolojik gelişmelerden ve ekonomik göstergelerden geçmiyor. Yüzyılın şiirini kim yazdıysa, yüzyılın romanını kim yazdıysa, yüzyılın müzikteki, sinemadaki, tiyatrodaki karşılığı kim ise tarih onu yazıyor.

'DEVLET KURUMLARINDA PROJE GELİŞTİRİLSİN'

DEVLET sanat kurumlarında çalışan ve yöneticilik yapmış olan sanatçılar, Aydınlık'a genel ihtiyaçlarını ve sorunlarını anlattı. Sanatçıların maaşlarının yükseltilmesi, özlük haklarının güçlendirilmesi ve emeklilik standartlarının geliştirilmesi, talepler arasında yer alıyor. Yeni projelerin yapılabilmesi için AR-GE temelli çalışmaların arttırılması ve devletin ön ayak olabileceği girişimlerle kurumların dünyayla olan bağlantılarının güçlendirilmesi önemseniyor.

Devlet sanat kurumlarının kendi ülkemizdeki tanıtımının çok zayıf olduğuna dikkat çeken sanatçılar, öncelikle Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak çalışmalar yapılarak ülkenin yetişmekte olan kendi evlatlarına kurumların öneminin daha kaliteli ve akılda kalıcı bir şekilde aktarılmasını, kurumların geleceği açısından elzem olarak görüyor. Ülkemizdeki sanat okulları ile kurumlar arasındaki bağlantının zayıflığına da dikkat çeken sanatçılar, bu bağlantının arttırılması ve kurumların ihtiyaçlarına göre öğrenci yetiştirilmesinin de önemli olduğunu belirtti.

Devlet Senfoni Orkestrası'nda yöneticilik yapmış bir müzisyen, orkestraların bütçelerinin kendi kontrollerinde olma- masını ve bütçe yetersizliğini temel sorunlardan biri olarak gösterdi. Orkestraların, kamu ihale kanunu kriterlerine takıldığını belirten sanatçı, ihtiyaç duyu- lan ve zamanla yenilenmesi gereken enstrümanların, bu kriterler sebebi ile yenilenemediğini aktardı. Opera ve tiyatrolarda ise yeni ortaya çıkan çeşitli görev tanımlanan ve konuk sanatçılara ilişkin düzenlemeler, masada bekleyen sorunlar arasında.

RESTORATÖR KADROSU 

TALEPLER VE EKSİKLİKLER

Kültür varlıklarını koruma ve onarımı alanında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı çalışan restoratör kadrosundaki kamu personelleri, taleplerini ve sorunlarını iletti:
-Görevleri esnasında Görev yolluklarının ve otel parasının mevcut hotel ücretlerini karşılamaması.
-Restoratör kadrosunda başka bölüm mezunlarının görev yapması.
-Kimyasal malzeme ve restorasyon uygulaması yapan restoratörlerin altı ayda bir iş hastalıkları hastanesinde muayene olmaması. (Portör muayenesi gerekli)
-“Çok Tehlikeli” sınıfta çalışan restoratörlere erken emeklilik hakkı verilmesi.
-Lisans mezunu restoratörlerin yüksek okul mezunu restorasyon teknikerleri ile aynı kıdem ve derecede değerlendirilerek maaşlarının eşit olması.
-Lisan mezunu restoratörlerin özel hizmet tazminatları ve ek göstergesinin düşük olması. Ek göstergenin 2800’den 3600’e yükseltilmesi bekleniyor.

Sonraki Haber