Milli mücadele ateşinin 105’inci yılı: ‘Kafamdakini bilselerdi beni Samsun’a göndermezlerdi’

Mustafa Kemal’in kafasında çok önceden imparatorlukların dağılacağı ve eninde sonunda Türklerden meskûn bir arazide milli devletin kurulacağı fikri vardı. Kendini o güne hazırlıyordu. Bunu Samsun’a çıkma konusunda şöyle anlatır: ‘Kafamdakini bilselerdi beni Samsun’a göndermezlerdi!’

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkması halka güvenin ve milli devlet kurmanın en önemli adımıdır. Bir de dünya koşullarının doğru tahlil edilmesinin verdiği güven! Bunların içinde saklı olan önemli bir konu da Türk Ordusu’nun cephelerde gösterdiği muazzam direnme azmidir! İşte Paşa, bu üç dayanağa güvenerek yola çıktı. Halep-İstanbul-Samsun hattından Ankara’ya geldi ve direnişin kalesini inşa etti. Bu stratejik bakışla da Büyük Zaferi kazandı.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun öncesi tarihi uyarıları onun direniş cephesinde olduğunu gösteriyor. Bu konuda da öncü olduğu bir gerçek! Paşa’nın ilk uyarısı 20 Eylül 1917 tarihli “Birlikler tükeniyor. Müttefikimiz Almanya’dan bağımsız hareket edelim. Kalan birlikleri Anadolu’yu savunmada kullanalım.” mealindeki uyarısıdır. Bu uzun uyarıdan çıkan en önemli mesaj, artık imparatorluk fikrinin fiilen bittiği, milli devleti kurma ve onun topraklarını korumadan başka çarenin kalmadığı gerçeğidir.

İkinci önemli uyarısı, Kasım 1918 başında İngilizlerin mütarekenin oynak maddeleri nedeniyle İskenderun Limanı’na asker çıkararak Türkiye’yi güney illerinden kuşatma girişimine karşı kararlı tutumudur. Burada gerekirse silah bile kullanılmasını savunmaktadır. Milli devlete giden yolda bu çok önemli bir adımdır. Stratejik noktalar tutulmazsa Anadolu işgal edilecek ve vatan parçalanacaktır! Parçalanmış bir vatanda da milli devletin kurulması mümkün olmayacaktır.

Paşa, buralarda “Bağımsız hareket edelim. İngilizlere teslim olmayalım. İngilizlere taviz verirsek isteklerinin sonu gelmeyecektir.” vurgusu yapar. 1917 ve 1918 uyarılarında, onun gidişatı iyi tahlil ettiğini, bu kötü sürecin anavatanın işgaliyle neticeleneceğini anladığını ve bunu durdurmaya gayret gösterdiğini görüyoruz. Bu iki uyarı, İstanbul’da milli hükümet arayışı ve daha sonra Samsun’a çıkarak o hükümeti halkla beraber halkın içinde kurma sürecine götürdü. Paşa’nın kafasında çok önceden imparatorlukların dağılacağı ve eninde sonunda Türklerden meskûn bir arazide milli devletin kurulacağı fikri vardı. Kendini o güne hazırlıyordu. O gün geldiğinde de hayatını ortaya koyarak öncü rol üstlendi. Bunu Samsun’a çıkma konusunda şöyle anlatır: “Kafamdakini bilselerdi beni Samsun’a göndermezlerdi!”

İlginçtir, onu anladıkları an 20 gün sonra geri çağırdılar. (Bir ay sonra da askerlikten istifa etmek zorunda kaldı.) İngilizler işi sağlama almak için Samsun’a zırhlı gönderdi. O ise bunu bildiği için Havza üzerinden Erzurum’a gitti. Bu süreçten sonra geldiği Ankara’da milli hükümeti kurdu.

‘BAĞIMSIZ HAREKET EDELİM’

Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’ndan sonra Bitlis-Muş-Diyarbakır bölgesinde işgalci Rus Ordusu’nu gerilettikten sonra Irak-Suriye hattındaki orduların başında görev yaptı. 7. Ordu Komutanı olarak Sina-Filistin direnişinden sonra ordunun hızla eridiğini ve birliklerin mevcudunun 5’te 1’e düştüğünü rapor etti. Paşa, Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Sadrazam Talat Paşa'ya 20 Eylül 1917 tarihinde gönderdiği raporda, şu önemli saptamaları yapar:

1- Memleketin genel ahvali, her şeyden önce dikkati çekmektedir. Harp, her milletten olan unsurlarımızı istisnasız son dereceye getirmiştir. Ahali ile idare arasındaki bağlar sarsılmıştır. (...)

2- Genel askeri vaziyet, harbin yakın bir gelecekte biteceğine işaret vermemektedir. Müttefiklerimizin, askeri darbelerle düşmanları barışa zorlamaları artık söz konusu olmayıp Almanlar, özellikle stratejik idareyi "geliniz bizi mağlup ediniz" esasına bağlamışlardır. (...) Dolayısıyla, harp daha çok uzayacaktır ve bu harbin bitmesinin anahtarları bizim partinin elinde değildir, neticesini çıkarmak lazım gelir.

3- Türkiye'nin askeri vaziyeti şudur: Ordu, harbin ilk dönemlerine göre fevkalade zayıftır. Birçok orduların mevcutları, lazım olanın beşte biri gibidir. Memleketin insan kaynakları ikmale muktedir değildir. (...) Irak'ta İngilizler hedeflerine ulaşmışlardır. (...) Bağdat'ın geri alınmasını düşünmeye imkân yoktur.

‘KURTULUŞ VE HAYAT İMKÂNI VARDIR’

4- Bu kısa genel bakıştan sonra çıkardığım netice; artık her iş bitmiştir ve bulunacak bir çare kalmamıştır, zemininde değildir. Böyle kötümser bir kanaatin, düşmanların ve tehlikelerin en vahimi olduğunu açıklamaya hacet görmem. Kurtuluş ve hayat imkânı vardır, ancak hedefe ulaştıracak tedbirleri bulmak lazımdır.

Acizlerine göre, bugün takip edilecek kararlar aşağıdakiler olmalıdır:

a) İçeride hükümeti takviye ve hayatı temin etmek, hiç olmazsa suistimalleri asgari sınıra ve tahammül edilebilir bir dereceye indirmektir. (Burada aslında milli hükümet kurma isteği vardır - ED.)

b) Askeri siyasetimiz bir savunma siyaseti ve elimizdeki bir tek neferi son ana kadar saklamak siyaseti olmalıdır. Bu siyaset, memleketimiz dışında bir tek Osmanlı neferi kalmasına tahammül edemez.(...)

İçinde bulunduğumuz bataklıktan Almalarla beraber kurtulmak zaruri ise de Almanların bu zaruretten ve harbin uzamasından istifade ederek bizi sömürge şekline sokmak ve memleketimizin bütün kaynaklarını kendi ellerine almak siyasetinin karşısındayım. Ve devlet ricalinin bu hususta hiç olmazsa Bulgarlar kadar bağımsız ve kıskanç olmalarını lüzumlu görürüm. (…)

Kısacası, gerek mülki hükümetler ve gerek ahali içinde yapılacak işlerin sıradan bir memleket meselesi değil, en birinci bir memleket müdafaası meselesi olduğu bu devirde memleketin hiçbir köşesinin herhangi bir yabancı nüfuz ve idaresi altına verilmesi, saltanat hayatını kesinlikle bozar ve ortadan kaldırır. (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.2, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2010, s.118-125.)

İNGİLİZLERİN KUŞATMA OYUNU

Mustafa Kemal Paşa, 30 Ekim 1918 günü imzalanan ateşkes antlaşmasını İstanbul’dan isteterek inceledi. Şartların ağır olduğunu gördü. Ülkenin işgal yaşayacağını da anladı. Daha Halep’teyken arkadaşlarına gönderdiği telgraflarda, silahların teslim edilmemesini, olabildiğince Anadolu içlerine kaçırılmasını istedi.

Harbiye Nezaretine gönderdiği 3 Kasım 1918 tarihli telgrafında Suriye sınırı, Toros tünelleri ve İskenderun Limanı konusunda uyarıda bulundu. Toros tünellerinin elde tutulmasını, İskenderun Limanı’na İngilizlerin çıkarılmamasını, bölgenin stratejik önemini belirterek arz etti. Antlaşmanın bazı maddelerinin muğlak olduğunu ve netleştirilmesi gerektiğini belirtti. Bu bölgeye İngilizlerin bir bahaneyle gireceğini tespit etti. Kafasında direnme olduğunu bu dönemdeki yazışma ve faaliyetlerinden anlıyoruz.

GENELKURMAY’A UYARI

Mustafa Kemal Paşa, 5 Kasım 1918 günü Başkumandanlık Erkânıharbiye Riyasetine gönderdiği telgrafta, Toros tünelleri, Suriye sınırı ve Kilikya sınırı meselelerine ilişkin olarak ayrıntılı görüşünü ve İngilizlerin yapmak istediklerini anlatır. Ona göre, İngilizler Adana yerine “Kilikya” diyerek Suriye sınırını Adana'dan geçirmek istediklerine dikkat çeker ve bu konuda şu önemli uyarıyı yapar:

“Çok ciddi ve samimi olarak arz ederim ki, mütareke şartları arasında yanlış anlamaları giderecek tedbirler almadan orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak İngilizlerin ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.2, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2010, s.266.)

Paşa, gelişmeler üzerine Ali Fuat Paşa'yı Katma'dan Adana'ya çağırır ve onunla 5 Kasım günü görüşür. Bu görüşmede Fuat Paşa'ya şu önemli kararı açıklar:

"Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizlerin de mümkün olduğu kadar bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile beraber yardım etmemiz lazımdır." (Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2017, s.80.)

Kemal Paşa, İngilizlerin İskenderun'u askerlerine takviye için kullanma isteklerine ilişkin ise şu önemli uyarıyı yapar:

“İngilizlerin Halep’teki ordularını beslemek için İskenderun'dan faydalanmak istemeleri haklı değildir. Çünkü İngilizlerin eline geçmiş bulunan Halep vilayetinde milyonlarca erzak olduktan başka Mütareke Şartnamesi’nin 21. maddesine göre hakikaten Halep'teki İngiliz Ordusu’na iaşe bakımından yardım etmek gerekirse, pek çok erzak bulunan Kilis, Antep havalisinden özel tedbir ve tertiplerle erzak satılabilir.

Sizi temin ederim ki, maksat Halep'teki İngiliz Ordusu’nu beslemek olmayıp İskenderun'u işgal, İskenderun-Kırıkhan-Katma yoluyla hareket ederek Antakya-Dircemal-Ahterin hattında bulunan 7. Ordu'nun geri çekilme hattını kesmek ve bu Ordu'ya, 6. Ordu'ya Musul'da yaptığı gibi, teslim olmaktan kaçamayacak bir vaziyete sokmaktır. (İngilizler bu hamleyle Irak’ın kuzeyine yerleşerek petrol bölgelerini kontrol altına alarak bize karşı Kürt kartını kullanmak istedi. İngilizler bölgeye yerleşti ancak Paşa aldığı tedbirlerle Kürt kartını bize karşı kullanmanın önüne geçti. ED.)

İngilizlerin Ermeni çetelerini Islahiye'de faaliyete geçirmiş olmaları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir. İngiliz temsilcisinin centilmenliğini ve buna karşılık gönül alma yoluna gitmeyi takdir etmek nezaketinden uzak bulunduğumu arz ederim.

Yunanistan'ın faaliyet sahasına çıkarılmasını sağlamakla İngilizlerin İskenderun'’da ve İskenderun-Halep yolu üzerinde yerleşmelerindeki mantık ilişkisini anlayamadığım gibi, bu konuda hoşgörülü olmayı da tersine çok sakıncalı görüyorum.

Dolayısıyla, keyfiyetin tarafı devletlerinden, İngiliz Suriye Ordusu Kumandanlığı'na tebliğine yardımcı olmakta mazurum. İskenderun'a her bahane ile asker çıkarmaya teşebbüs edecek İngilizlerin ateşle engellenmesini emrettim.

İngilizlerin aldatıcı muamele, teklif ve hareketlerini İngilizlerden fazla haklı ve nazik gösterecek ve buna karşılık gönül alıcı emirleri uygulamaya, yaradılışım elverişli olmadığından ve halbuki Başkumandanlık Erkânıharbiye Riyaseti'nin görüşünü uygulamadığım takdirde birçok itham altında kalmam tabii olduğundan, kumandayı hemen teslim etmek üzere yerime tayin edeceğiniz kişinin süratle tebliğinin emredilmesini hassaten istirham ederim." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.2, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2010, s.268-269.)

İSTANBUL’DAKİ ÇABALARI

Kemal Paşa, 13 Kasım 1918 günü İstanbul’a gelir. Haydarpaşa Tren İstasyonu’ndan karşıya geçerken işgalcilerin 55 parça zırhlılarını görür ve Yaveri Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi giderler!” der. İstanbul’da 6 ay kalır. Bu sürede en önemli gayreti güçlü bir milli hükümet kurarak işgalcilere karşı direnmek ve haklarımızı savunmaktır. İlginçtir, 1917 raporunda da “içeride hükümeti takviye” diyerek geniş katılımlı bir hükümet ister. İstanbul’da istediğini yapamayınca, kendisini Anadolu’ya atmanın yollarını arar. İşte tam da bu sırada verilen resmi görevi kabul ederek Samsun’a gider. İstanbul’un ondan istediği, bölgede ayrılıkçı Rum çeteleriyle mücadele eden Türk direnişini bastırması ve silahları toplamasıdır! O ise tersini yapar.

Sonrasında yaptığı ise hep milli devleti inşadır! Bunu da halkla ve silah arkadaşlarıyla yapar. Teşkilat olarak İttihatçıların merkezinde olduğu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve Kuvayı Milliyeler vardır. Dış dayanak olarak Sovyet Rusya ile dostluğu öngörür. Ortak düşman olarak gördüğü emperyalizme ve kapitalizme karşı birlikte mücadeleyi ilke olarak kabul eder. Bunda da başarılı olur. Sovyet Rusya silah ve para gönderir. İngiltere ve Fransa’nın da savaş yorgunu olduğunu ve onların karşısında Sovyet Rusya’nın dostluğuyla bu süreci bağımsızlığa çevireceğimizin formülünü kurar. Zamanla Fransa’yı ve İtalya’yı İngiltere’den ayırır. Kukla Yunanistan’ı imha savaşıyla ezer! Aparatsız kalan İngiltere 1923 yılındaki barışa razı olur ve kurşun atmadan İstanbul’u 6 Ekim günü teslim alır…

BÜYÜK TÜRK DEVRİMİ

Bütün bu süreçler devrimci çözümlerle başarıya dönüştürülür ve Büyük Türk Devrimi gerçekleşir.

Fevzi Paşa yıllar sonra bu süreci şöyle özetler: “Çok kanımız aktı ancak çok güçlü bir Cumhuriyet kurduk!”

19 Mayıs’ın özeti ise: Bağımsızlık tutkusu, halka güvenmek, devrimci tutum ve karargâhın inşası, ateş çemberinden geçmiş ve pişmiş bir ordu ve güçlü liderlik. Bize en büyük miras oldu…

Sonraki Haber