Müfredat taslağını tartışmaya devam ediyoruz: ‘Müfredat kurucu bir anlayışla yeniden yapılmalı’

Eğitimci Zekeriya Çakmak, ‘Türkiye’den kopuk bu müfredat, üretimden kopuk, Atatürk’ten kopuk’ dedi. Atatürk’ün ‘Hayatta en gerçekçi yol gösterici bilimdir’ sözünü anımsatan Çakmak, müfredatın hazırlanışında bile bilimsel bir yaklaşımdan söz edilemeyeceğini belirtti

Eğitim-İş İstanbul 4 No.lu Şube eski Başkanı, eğitimci Zekeriya Çakmak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) ‘askıya çıkardığı’ müfredat taslağının, “Adı anılmamakla birlikte bir ÇEDES müfredatı” olduğunu söyledi. Ortak Program’ın başından sonuna soyut bir “değerler eğitimi” vurgusu yapıldığına dikkat çeken Çakmak, “Bir de yapılan var, uygulama var. Ortak Program o uygulamayla paralel” dedi. Toplumun ve eğitim camiasının ÇEDES’e karşı büyük tepki gösterdiğini anımsatan Çakmak, “Açıklanan müfredat, laik eğitimin, bilimsel eğitimin köklerini sarsacak özellikte” diye konuştu. Çakmak şöyle sürdürdü:
“Bu işi yapan, bu işin uzmanı olan, bu temelde yetişmiş olan bir öğretmen, eğitimci kadrosu var. Bunları bir kenara alıyorsun okulda. Diyorsun ki siz bu işi yapamıyorsunuz. Dışarıdan, tarikatlardan, cemaatlerden ya da Diyanet’in bünyesinde bulunan birtakım kuruluşlardan insanları getirerek, inanılmaz uygulamalar yaptırıyorsun. Bir sınıfta belli bir köşe oluşturuyor, orada şeytan taşlatıyor çocuğa. Ya da bir cenaze maketi yapıyor, oraya bir çocuğu çıkarıyor, işte annenin öldüğünü varsay, nasıl ağlarsın, nasıl ağıt yakarsın?
“Toplumun her kesiminden tepki alınca, ÇEDES’i anmadan ÇEDES müfredatı yaptılar. Yani değer değer değer dedikleri, adı konulmamış ÇEDES programıdır.”
Çakmak, sorularımızı yanıtladı:

Atatürk’ün adı var kendisi yok dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

BİLİMSEL BİR YAKLAŞIM YOK ATATÜRK YOK

Atatürk bu müfredatta yok. Atatürk’ün adının geçip geçmemesinden söz etmiyorum bunu söylerken. Atatürk “Hayatta en gerçekçi yol gösterici bilimdir” diyor. Müfredatın hazırlanışında bile bilimsel bir yaklaşımdan söz edemeyiz.
Bakanlık diyorki bin kişiden görüş aldık! Sizin yapmak istediğiniz işi meşrulaştıracak, buna evet diyecek bin öğretmen bulabilirsiniz, 10 bin öğretmen de bulabilirsiniz. Ama öğretmenlerin örgütlü olduğu bir yer var: sendikalar. Sendikalar bu işin vazgeçilmez paydaşı, ortağı durumunda. Bu işi yürüten onlar. Ama müfredat hazırlanırken öğretmen sendikaları yok sayıldı. Üniversiteler, eğitim fakülteleri bu işin neresinde? Nasıl bir katkı sağlamışlar? İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bu işin neresinde? Öğretmenlerin, eğitim bilimiyle uğraşanların katılmadığı, dışarıda bırakıldığı bir müfredat çalışmasına binlerce insandan görüş alsanız, destek alsanız bile bu durum o çalışmayı meşrulaştırmaz. Çalışma baştan sakat.
Eğitim fakültelerinde bilimsel anlamda, pedagojik anlamda eğitimin nasıl olması gerektiğini araştıran, inceleyen, oralarda politika üreten birçok bilim insanımız var. Bunlar bu işin neresinde? Burada sorgulanması gereken budur.

EKONOMİK SORUNLARI ÇÖZECEK BİR EĞİTİM YAKLAŞIMI YOK

Atatürk ilkeleri, Atatürk devrimleri, Atatürk Cumhuriyetinin bakış açısı yok bu müfredatta.
Eğitim, bir ülkedeki ekonomik yapının üst yapısını oluşturur. Eğitim ekonominin yansımasıdır. Türkiye ekonomisindeki sıkıntılar, ekonominin geldiği nokta, sorunlar, o sorunları çözecek bir eğitim yaklaşımı görmüyoruz müfredatta. Türkiye'nin bugün en acil ihtiyacı üretimdir. Üretim yapmadığınız sürece, o kağıt üzerinde yaptığınız birtakım düzenlemelerle düzlüğe çıkamazsınız.
Acil işlerden biri, sanayiye, üretime ara eleman yetiştirmek. Bununla ilgili bir tek ifade görmedim müfredatta.

Zekeriya Çakmak

KÖY ENSTİTÜLERİNE ÖĞRETMEN OKULLARINA BAK!

Atatürk devriminin o ilk yıllarında ne yapılıyor? Eğitimi, ülke ekonomisinin ihtiyaçlarına göre, üretimi artırma perspektifiyle biçimlendiriyor. Oradaki temel felsefe bu. Köy enstitüleri, öğretmen okulları bu bakışla kuruluyor. Üretimin başında olacak, üretimi arttıracak, üretimi yapacak, üretimi bilimsel temelde yapacak insanları yetiştirme anlayışı.
Bu müfredata baktığınızda, Türkiye’nin ne tarımıyla ilgili bir şey var ne hayvancılığıyla ne sanayisiyle... Tarım önemli, bütün dünyada önemli.
Bence tekrar, Türkiye'nin gerçekleriyle bağdaşan, Türkiye'nin gerçeklerine göre düzenlenmiş, aydınlanma temelinde, Atatürk devrimi temelinde bir müfredat gerekiyor bize.

DEĞERLER, DEĞERLER, DEĞERLER… BİNLERCE KEZ SÖYLEYİN, FAYDASIZ

Varsa yoksa değerler, değerler, değerler… Bir soyut değerler lafı tutturulmuş. Her gün söyleyin, binlerce kez söyleyin, faydasız.
Bir toplumda o toplumun çocuklarına, gençlerine, toplumuna saygı duyan, toplumunun değerlerine bağlı, paylaşmayı öğrenmiş, birbiriyle sosyalleşerek bir birliktelik oluşturacak bir çizgi oluşturmuş, yardımlaşmayı, yurtseverliği, vatanseverliği, hayvan severliği kazandıracak bir eğitiminiz yoksa istediğiniz kadar bahsedin değerlerden. Bizim değerlerimiz bunlar: Yurttaş olman, doğaya karşı saygılı, doğayı tüketmeden üreten, üretirken insanı esas alan bireyler yetiştirmek temel anlayış olmalı. Müfredat, değerleri çok somut olarak ortaya koymak zorunda. Ülkesine sahip çıkan, diline sahip çıkan, Türkçeye sahip çıkan, Türkçeyi kullanan gençler. Müfredatta değerler soyut.

EN ACİL İHTİYAÇ ÜRETİM

Türkiye'nin en acil ihtiyacı bugün üretim. Eğitimi buna göre düzenlemeliyiz.
Şu kadar meslek lisesi açtık demekle olmuyor, diyorsunuz. Meslek liseleri düşük ücretli çocuk çalıştırma sistemine mi dönüşmüş durumda?
-Onu söyleyecektim. Ölümler de oldu, iş kazaları. Meslek liselileri sanayide çırak olarak, ucuz iş gücü olarak kullanma anlayışı esas. Ticaret odalarıyla, sanayi odalarıyla bir araya gelip eğitimin düzenleneceği bir sistem kurulmalı.
Türkiye’den kopuk bu müfredat, üretimden kopuk, Atatürk’ten kopuk.

Cumhurbaşkanı Atatürk, 1935'de Ankara Kız Lisesini ziyaret etti…
Atatürk'ün solundaki (beyaz şallı), tarih öğretmeni Afet İnan.

MÜFREDAT ‘KURUCU’ BİR ANLAYIŞLA YENİDEN YAPILMALI

Müfredat, bir anayasa hazırlar gibi toplumun ilgili bütün kurumlarının katıldığı, görüş birliğiyle hazırlanmalı diyorsunuz?
-En önemlisi bu. Eğitimin içinde olanlar, eğitim sendikaları, eğitim fakülteleri, üniversiteler bu işi birlikte oturup konuşmalı. Bakanlık ‘ben yazdım, bunu askıya çıkardım, bir hafta süre veriyorum’ diyor. O da ayrı konu, seçim yapmıyoruz ki… Bir haftada bu incelenecek, eleştirilecek, alternatifleri getirilecek. Türkiye'nin ‘100 yılını’ hazırlıyorsunuz siz. Bu iş birlikte, kurucu bir anlayışla yapılmalı. Türkiye'nin bugünkü gerçekleri, ihtiyaçları dikkate alınmalı. Üretim eksenli bir müfredat olmalı. Böyle yaptığınız zaman geleceği şekillendirebilirsiniz. Yoksa yine bir başka bakan gelir, bir değişiklik de o yapar…

‘HER DEĞİŞİKLİK GÜNCEL BİRTAKIM KAYGILARLA YAPILIYOR’

AKP’nin ilk bakanı Erkan Mumcu'dur, sonra Nimet Çubukçu, Nabi Avcı, Hüseyin Çelik... Her gelen ben bu işi düzelteceğim dedi. Demek ki bir önceki bakanın yaptığını beğenmiyorsunuz. Çünkü her değişiklik güncel birtakım kaygılarla yapılıyor. Türkiye'nin geleceği düşünülerek, oturulup düşünülüp, hazırlanmış bir müfredat görmedik. Bakan değiştiği zaman her şey sil baştan…
Müfredat her şeyden önce bilimsel bir temelde, bilimden kopmadan hazırlanacak. Atatürk Cumhuriyeti'nin, Cumhuriyet Devrimi'nin temel niteliğiyle, bilimsellikle çatışmayacak, laiklikle çatışmayacak.

‘TEMA EKSENLİ EDEBİYAT DERSİNDEBİLGİ-BECERİYE ODAKLANMAK ZOR’

Konuları seyrelttik diyorlar. Edebiyat örneğinde bakalım. Bizde metin ağırlıklıdır dersler. Romanlardan, öykülerden metinler, şiirin bütünü alınabilir çoğu zaman. Edebi eserlerden bölümler alınarak onun tür özellikleri verilir.
Yeni müfredatta metnin bütününü alacaksınız, onun üzerinden tema ağırlıklı ders işleyeceksiniz, diyor. Doğrusu, uygulamada bunun sıkıntılı olacağını düşünüyorum. Diyelim yardımlaşma teması. Şimdi bununla ilgili bir roman okuyacaksın, şiirleri derleyeceksin. Ve eserin bütününü alacaksın, öğretici metinler diye ifade ettiğimiz deneme ya da makaleleri, sanatsal metinleri alacaksın, yeni olarak dijital metinleri eklemişler; o temanın etrafında gelişen bütün o türler ya da örnek metinler kısaltılmadan işlenecek. Haftalarca sürer, nasıl olacak, doğrusu bilemiyorum.
Bugüne kadar tarihsel dönemlere göre bir edebiyat eğitimi mi veriliyordu?
-9. sınıflarda şiir, hikaye, roman ya da öğretici metinlerden deneme, fıkra, söyleşi gibi türlerin genel anlamdaki özelliklerini ve örneklerini alarak gidiyoruz. Ama yeni müfredata göre bir temayla ilgili örnekler, öğretici metin, edebi metin ya da dijital metin türlerine dayanılarak verilmeye çalışılacak.
10. sınıflarda ilk dönem Türk Edebiyatı'ndan, şiirden başlıyorduk. Daha sonra Divan Edebiyatına geçiyorduk. 11'lerde Tanzimat Edebiyatı, daha sonra Serveti Fünun Dönemi. 12'lerde Cumhuriyet Dönemi roman ve şiirleri.
Bütün bu süreçte hem edebiyat türleri hem de edebiyat dönemleri öğretiliyor, değil mi?
-Evet. Yeni müfredatta dönem olarak almıyor, tema ağırlıklı. Öğretmen, o temayı taşıyan örnekleri her dönemden seçebilecek ve metnin bütününü alacak.

KAĞIT ÜZERİNDE Mİ KALACAK?

Bilgiyi aktarmayı engelleyecek bir şey mi zaman açısından?
-Bugünkü sistemde öğrenciye, ilk dönemden başlayarak, türün özelliklerinden öte Cumhuriyet dönemine kadar gelen edebiyat örnekleri aktarılıyor. Tema ağırlıklı sistemde, dönemler çok dağılır. Bir sınıf düzeyinde verilmesi gereken bilgilere ve o bilgilere dayalı olarak geliştirilmesi gereken becerilere odaklanmak zorlaşacak.
Yeni bir yöntem. 1, 5 ve 9'larda uygulanacak. Biraz denemek lazım.
Bu yılın başından beri uygulanan dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileri, edebiyat atölyeleri, bu uygulamaları çalıştığım okulda biz yıllardır yapıyoruz, doğru bir uygulama.
Her dönem iki tane roman okunacak diyor. Bu da doğru bir şey. Ama acaba 11 ve 12. sınıfta yapılabilecek mi? Yoksa kağıt üzerinde mi kalacak?
Özellikle 12. sınıflarda, yıllık planların uygulanmasında bile sıkıntılar var. Çünkü çocuk üniversite sınavına yoğunlaşıyor. Öğretmenin veya oradaki zümrenin zorlamasıyla belki tamamen uygulayabilirsiniz. Ama bir de hayatın bir gerçeği var. Bakanlığın “Devamsızlığa asla göz yummayacağız” açıklaması çok güzeldi. Ama gerçekten yapılıyor mu? Önemli olan yapılan, uygulamalar.

Sonraki Haber