'Mustafa Kemal’le Anadolu’da Yolculuk'

Mustafa Kemal milletin örgütlenmesini, tek ve en güvenli kurtuluş yolu olarak görüyor. Çevresindeki aydınlardan belki de en önemli farkı, halkına güvenmesi, milletin içindeki cevheri görmesi bu cevheri açığa çıkarmanın yolunu, yöntemini bulmaya büyük çaba harcamasıdır.

Mustafa Kemal, bunun en önemli yolu olarak da teşkilatlanmaya vurgu yapıyor. Mücadelenin her safhası ‘teşkilat’ sayesinde örgütleniyor.

Geçen hafta Hikmet Özdemir’in, Mustafa Kemal’le Anadolu’da Yolculuk kitabını okudum. Daha önce de Mazhar Müfit Kansu’nun, iki cilt olan Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber eserini okumuştum. Her iki yapıt da Mustafa Kemal’in iyimserliğini, cesaretini, açık sözlü ve ilkeli tutumunu, mücadele azmini, liderliğini, karşılaştığı büyük zorlukları, ama aynı zamanda başarılarını, Milli Mücadele’nin ilk adımlarının nasıl atıldığını, ilk örgütlerin nasıl kurulduğunu anlatıyor.

Konusu örtüşen bu eserleri peş peşe okumak sanırım daha öğretici oldu. Her iki yazarın da anlatımı çok akıcı… Bu iki yapıtı, iki roman gibi keyifle okudum. Anlatılanlar gerçekti. İyiler de vardı kötüler de… Başkahraman Mustafa Kemal’i biraz daha derinlikli tanıdım diyebilir miyim, bilmiyorum. Sanırım başka okumalara da ihtiyacım var.

Bu yazıda Hikmet Özdemir’in kitabından söz etmek istiyorum. Onun kitabı Mazhar Müfit Kansu’nun yanı sıra pek çok anıya ve tarihsel belgeye, bilgiye dayanıyor. Hikmet Özdemir, 1919’u Mustafa Kemal’in kariyerinde “en uzun ve en zor yıl” olarak tanımlıyor. Bu zorlu mücadeleden liderlik mirası olarak üç temel ilkenin kaldığını belirtiyor: “Teşkilat kurmak ve yönetmek; hedeften asla vazgeçmemek ve hesap verebilir olmak…”(1)

Hikmet Özdemir, Mustafa Kemal’in “inanılmaz bir iletişim kampanyasıyla Milli Mücadele’yi teşkilatlandırdığını” vurguluyor. Çok haklı. Ben de Mazhar Müfit Kansu’yu okuyunca benzer bir değerlendirme yapmıştım: “Mustafa Kemal Paşa, çevresinde olmayanlarla; komutanlar, valiler ve diğer hükümet yetkilileriyle de telgraflarla tartışıyor. Paşa, dönemin koşullarına göre oldukça mükemmel bir haberleşme ağının merkezindedir. Devamlı fikir alıyor ve kendi düşüncelerini aktarıyor.”

TELGRAFLAR, TELGRAFÇILAR

O yılların stratejik ve en etkili haberleşme aracı telgraftır. 1919’da Anadolu’da elli yıldır kullanılan bir telgraf haberleşmesi ağı ve deneyim birikimi vardır. Postanelerin, hatların kontrolü neredeyse vatana sahip olmanın ön koşuludur. Milli Mücadele’de telgrafçılar, Mustafa Kemal’in ilk bakışta görülmeyen sesiz ve güçlü destekçileridir; mücadele yoldaşlarıdır. Tehlikeleri göze alarak Onun talimatlarına uyuyorlar.

Mustafa Kemal, Havza’da kaldığı 19 günde 56 adet telgraf yazışması yapıyor. Böylece birçok bilgi alış verişi, planlama ve talimat verme işlemi gerçekleştiriyor. Bu durumu gözlemleyen Yüzbaşı Hurst, Mustafa Kemal Paşa’nın halkı teşkilatlandırmak için telgraflar çektiğini, bu yüzden telgraf hatlarının sürekli meşgul olduğunu, fırsat bulup telgraf çekilmesi halinde de telgrafların Havza’da kontrol edildiğini İstanbul’a üstlerine rapor ediyor.

Nitekim Paşa’nın Havza Postanesi’nde görevlilere verdiği talimat bu doğrultudadır: “Postane aracılığıyla yabancılar ve işgal kuvvetleri, onların kontrol subayları ve Merzifon’daki Amerikan misyonunun haberleşmelerinden mutlaka bilgim olacak. Telgraf hatlarını meşgul ederek onların haberleşmelerini engelleyeceksiniz.”(2)

ATAK VE ÇOK CESUR

Mustafa Kemal Havza’da kaldığı günlerde gece 23:00 ile 02:00 saatleri arasında Havza telgrafhanesine gidiyor. 5 Haziran 1919 Perşembe gecesi hava yağışlı ve fırtınalıdır. Postanenin telgraf cihazına dışardan akım veren tellerden biri kopuyor. Ayrıca şiddetli gök gürültüsü haberleşmeyi engelliyor. Bir süre sonra bağlantı tümden kesiliyor. Telgraf memuru Tahir İnce cesaret gösterip kopan kabloyu yerine takamıyor. Çünkü her an yıldırım düşebilir. Beklenmedik bir hareketle Paşa pencereden atlıyor. Kopan teli yerine takıp aynı hızla pencereden geri dönüyor. Bu gelişmenin hemen ardından yıldırım düşüyor ve Mustafa Kemal ölümden kıl payı kurtuluyor.(3)

ENGELLER KARŞISINDA YILMAYAN BİR İRADE

Milli Mücadele’nin ilk önemli adımı, Erzurum Kongresi başarıyla tamamlanmış, Mustafa Kemal ve mücadele arkadaşları Sivas’a gidiyorlar. Konvoy Erzincan’dan ayrılalı bir saat olmuş; Çardaklı Boğazı’na girmek üzereler, ilerden birtakım işaretler verildiğini görüyorlar. Yaklaştıklarında, bir grup neferin başındaki jandarma subayı, silahlı Dersimli çetelerin yolu kapattıklarını, karakoldan kuvvet istediğini, yolun açılmasından sonra güvenle devam edebileceklerini söylüyor.

Paşa: “Arkadaşlar bu açıklama ve telkine göre Erzincan’a dönmemiz, eşkıyanın temizlenmesi ve boğazın açılması için günlerce beklememiz gerektiği anlaşılıyor. Biliyorsunuz ki işimiz acele. Sivas Kongresi’ne gününde yetişmek zorundayız. Gecikmemiz, özellikle yollarda eşkıya var, diye gecikmemiz kongreyi felce uğratır ve çığ halinde büyütülerek söylentilerle Sivas’ta siyasi bir panik olur. Ben, her ne pahasına olursa olsun vaktinde Sivas’ta bulunmak görüşündeyim. Her ne olursa olsun, her türlü tehlikeyi göze alarak yolumuza devam etmeliyiz.”

Daha sonra hangi tedbirleri alarak yola devam edebileceklerini açıklıyor:

“Otomobilin birinde hafif mitralyözlerimiz var. Osman Tufan ve birkaç arkadaş mitralyözleri ateşe hazır tutarak önden ilerlesin. Bizim arabalar kendisini takip etsin. Etraftan gelen ateşlere önem vermeyerek otomobillerimiz bütün süratleriyle ilerlerler. Fakat önümüze eşkıya çıkar yol kapatılmış olursa hemen otomobillerden atlayarak ve derhal birer mevzi edinerek karşılık ateşe başlarız.

“Çatışma sonucu ya yolu açmayı başarırız yahut ölürüz. Ancak tavsiyem şudur ki böyle bir hal vukuunda aramızda yaralananlar ve ölenler olursa onlarla asla meşgul olmayacağız. Sağ kalanlar için, tek kişi dahi olsa, hedefi Sivas’a ulaşmak teşkil edecektir.”

Mustafa Kemal Paşa, herkesin gözlerinin içine bakarak soruyor: “Benim kararım bu, sizler de kabul ediyor musunuz?”

Bu tarihi olayı anlatan Mazhar Müfit Kansu, “Elbette Paşam” yanıtını verdiklerini belirtiyor.

Paşa, jandarma subayına da şu emri veriyor: “Biz gidiyoruz. Allahaısmarladık. İsterseniz siz de boğaza doğru mevcut kuvvetlerinizle ilerleyiniz. Biz bir çatışmaya tutuşursak belki bizi takviye edebilirsiniz.”

Birkaç saatlik heyecanlı bir yolculuktan sonra heyet sağ salim Sivas’a ulaşıyor. Mazhar Müfit’in yaşanılanlara ilişkin yorum şöyle: “Paşa’nın arkadaşlarını bir defa daha ve bizim de karşılıklı olarak yine Paşa’yı ölüm tehlikesi karşısında yakından tanımamız için esaslı bir tecrübe olmuştu. Paşa, hiçbir engel karşısında yılmayan bir iradenin ve arkadaşları da kayıtsız ve şartsız ona bağlılığın ve inanın sahibi bulunuyorlardı.”

Gece konaklanan evde Paşa arkadaşlarına teşekkür ediyor: “Ölümü göze alarak benden ayrılmadınız. Milli kurtuluş yolunda gösterdiğiniz bu asil davranıştan dolayı hepinizi tebrik ederim. Milli dava ancak bu inan, bu irade ve azimle gerçekleştirilecektir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken değersiz şahıslarımız değil, milli kurtuluşu temin edecek olan fikirlerdir.”(4)

Mustafa Kemal müthiş cesur, atak ve olağanüstü kararlı bir lider… Onun ki maceracı bir cesaret değil. Her durumu olumlu olumsuz yanlarıyla hesap ediyor. Gelecekte gerçekleşme olasılığı olan olumsuzlukları önceden görüyor. Gerekli tedbirleri etraflıca düşünerek belirliyor. En önemlisi de kahramanlığa, cesarete çevresindekileri katmayı başarıyor. Onların gönüllü katılımını sağlıyor.

'VATANIN KURTULUŞU İÇİN TEŞKİLATLANMAK GEREKLİDİR'

Mustafa Kemal 1919 Yılı Not Defteri’ne amacını da ortaya koyan aşağıdaki bilgiyi kaydediyor:

“Samsun’a çıktım. 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren bütün memlekette mevcut milli kuruluşlarla temasa gelmeye ve her yerde teşkilatın takviyesine ve genişletilmesine başladım. İlkönce kendi kumandama dâhil olan ve olmayan bütün birlikleri bilgilendirme ve milli maksat ve teşkilat için harekete geçirdim.”

“Bütün ordu ile temas ve bu vasıta ile teşkilat temini.” Atatürk’ün Not Defteri VII, s.39 ve 180 (25 Haziran 1919).(5)

Burada söz edilen teşkilat milletin örgütlenmesidir. Bu durumda öncelikli görev, milletin var olan örgütlerinin güçlendirilmesi, yenilerinin kurulması yurt çapında birleştirilmesidir. Bu amaç için Ordunun örgütünden ve diğer olanaklarından yararlanılacaktır. Mustafa Kemal milletin örgütlenmesini, tek ve en güvenli kurtuluş yolu olarak görüyor: “Milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız bir Türk devleti kurmak!”

Onun çevresindeki aydınlardan belki de en önemli farkı, halkına güvenmesi, milletin içindeki cevheri görmesi bu cevheri açığa çıkarmanın yolunu, yöntemini bulmaya büyük çaba harcamasıdır.

Mustafa Kemal, Erzurum’da yaptığı durum saptamasında, Ordunun yorgun da olsa mücadeleye önemli ölçüde hazır olduğunu kayda geçiriyor: “Ordu, Harbi Umumi’nin binbir meşakkati ile yorgundur. Yorgunluğuna hatta bitkinliğine rağmen vatanın parçalanmak istendiğini görerek önleyici çareler aramakla cidden meşguldür.”(6)

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, bölgedeki durumu anlamak için görevlilerle ve halkla görüşmeler yapıyor. 25 Mayısta Havza’ya giderken uğradıkları Kavak nahiyesinde halkın şikâyetlerini, dertlerini dinliyor. Kavaklılara soruyor:

“Peki, ne yapacaksınız, eli kolu bağlı duracak mısınız böyle?”

“Hayır Paşam, bizi düşünen derdimize çare bulacak kumandanlarımız ne emrederlerse onu yapacağız…”

Akoğlu Yusuf öne atılıyor: “Bu uğurda dedelerimizden kalma paslı silahlarımızı yağlar, saldırıya geçeriz.”

Ardından Ekrem Bey: “İki yüz atlı ile emrinizdeyim Paşam!”

Çok duygulanan Mustafa Kemal, halka şöyle sesleniyor: “Allahaısmarladık, buradan gidiyorum. Sizler bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurun ve bana bilgi verin. Vatanın kurtuluşu için teşkilatlanmak gereklidir.”(7)

Mustafa Kemal, Anadolu’da milletin bir evladı olarak onunla iç içedir. Yukarda küçük bir örneğini verdiğim dertleşme, sayısız kez değişik biçimlerde tekrarlanıyor.

İYİMSER VE YORULMADAN MÜCADELE EDEN BİR LİDER

Mustafa Kemal karargâhındaki görevlilerle Havza yolunda; yollar bozuk, saate 15 kilometre hız yapabilen otomobiller eski, devamlı arıza yapıyor. Paşanın arabası yine arızalanıp duruyor. Yeniden hareket ettirmenin kolay olmadığı anlaşılıyor. Mustafa Kemal, Refik Saydam’a gülümseyerek: “Doktor, Havza’ya kadar yürüyebilir misin” diye soruyor. Doktor İbrahim Tali Öngören ve Kâzım Dirik de aynı otomobildedir. Hep beraber yürümeye başlıyorlar.

Paşa: “Size yorulmamanız için bir çare tavsiye edeceğim. Dağ Başını Duman Almış Marşını biliyor musunuz?” Bugün çok ünlü olan bu marşı hiç biri duymamış. Paşa marşı söylemeye başlıyor:

“Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar / Güneş ufuktan şimdi doğar / Yürüyelim arkadaşlar…”

Bu marş, bugün olduğu gibi o günler için çok anlamlıdır. Mustafa Kemal de 1937 yılında düzenlenen Uludağ gecesinde bu marşı özellikle seçtiğini belirtiyor: “Ben Türk ufuklarından bir gün derhal bir güneş doğacağına, bunun hareket ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki bunu adeta gözlerimle görüyordum. O marşı okuyup terennüm ettirmekten maksadım, Türk’ün bu güneşi doğunca başarılı olacağını anlatmaktı…”(8)

5 Haziran 1919 Perşembe günü Havza’da ziyaretine gelenlere şunları söylüyor: “Hiçbir zaman umudumuzu yitirmeyeceğiz. Vatanımızı umutla kurtaracağız. Görüyorsunuz ki bizi öldürmek değil, diri diri gömmek istiyorlar. Tam çukurun kenarındayız. Son bir çıkış bizi kurtarabilir. Bunun dışında yaşamak olanağı da yoktur. Hemen Havza’da bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmalısınız. Bunu da çevre vilayetlere duyurmalısınız. Müdafaa için silahlanmaktan başka yol da yoktur.”(9)

Mustafa Kemal iyimser, cesur, sabırlı ve yorulmadan, vazgeçmeden mücadele eden bir insan… Çevresindeki herkesi gönüllü olarak mücadelede birleştirmeyi başarıyor. Yani çok başarılı bir lider… Hikmet Özdemir’in aktardığı pek çok anı, bilgi, Atamıza olan saygı, sevgi ve minnettarlığımı büyüttü. Derinleştirdi. Mustafa Kemal’in manda ve himaye kabul etmeyen kararlı mücadelesine bir kez daha hayran oldum.

Ama hayranlık, sevgi, saygı bence yeterli değil. Mustafa Kemal’in kişiliğini ve yaptıklarını daha köklü bir biçimde kavramaya, daha doğrusu içselleştirmeye ihtiyacımız var. Çünkü vatanımız 100 yıl öncesine benzer tehlikelerin eşiğinde. Bu nedenle Atatürk’ün ve ilkelerinin yol gösterici, birleştirici ışığına ihtiyacımız var.

NOTLAR:

(1) Hikmet Özdemir, Mustafa Kemal’le Anadolu’da Yolculuk, Doğan Kitap, İstanbul, Haziran 2021, s.12.

(2) Özdemir, a.g.e., s. 44- 48.

(3) Özdemir, a.g.e., s. 45.

(4) Özdemir, a.g.e., s. 158-160.

(5) Özdemir, a.g.e., s. 31.

(6) Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2019, s.31.

(7) Özdemir, a.g.e., s. 31.

(8) Özdemir, a.g.e., s. 41-42.

(9) Özdemir, a.g.e., s. 45.

Sonraki Haber