Namlu uçlarında kağıttan süngüler

Sıffîn Savaşı, psikolojik savaşın önemini çok somut göstermiştir.

Hz. Ali, Muaviye ordusunu yenmek üzeredir ki Muaviye tarihi bir manevra yaparak askerlerinin mızrak uçlarına Kur’an sayfaları taktırır. Hz. Ali bunun bir savaş hilesi olduğunu, batıl olduğunu söylese de ordusu gafletle dağılır. Akabinde Muaviye oldu-bittiye getirerek kendisini halife ilan eder.

KÜRESEL MUAVİYE: EMPERYALİZM

Emperyalizm, Muaviye taktiğini dünyaya mal etmiştir. İngiliz emperyalizmi, Gertrude Bell, Lawrence gibi arkeolog ajanlarla Arap dünyasını bölmenin belgelerini imal etmiştir. Tarihi çarpıtarak, arkeolojik tahrifatlarla ve imal edilmiş misyoner belgeleriyle Anadolu’da Türklerin “işgalci” olduğunun, Anadolu’yu bölüp parçalamanın “tezlerini” üretmişlerdir. Sevr gibi işgal dayatmalarını böyle temellendirmişlerdir.

Amerikan emperyalizmi de Irak, Libya, Afganistan ve Suriye’ye saldırmadan önce “suç” imal etmiş ve saldırılarını dünya kamuoyunda “meşru”laştırmıştır. Beyaz Baretliler gibi kuruluşlarla suç ve belge imalatını sürekli hale getirmiştir. Bu, silahın ucuna takılan susturucu, silahın gizlendiği gitar çantası gibidir.

Biden’ın sözde Ermeni Soykırımı kararı da namlu ucuna takılmış kâğıttan süngüdür. Bu karar, doğrudan doğruya Türkiye’ye dönük kuşatma ve saldırı hazırlığının kılıfıdır, savaş hilesidir. Ermeniler, Yunanistan gibi “araç” olarak kullanılmaktadır. ABD, uluslararası kamuoyunu (Avrupa) Türkiye’ye saldırı konusunda ikna etmek ve cesaretlendirmek için Yunan, Rum ve Ermeni Soykırımı gibi iftiralar imal edilmekte ve emperyalist saldırganlığa tarihsel temellendirme oluşturulmaktadır. Avrupa, Yunanistan ve İsrail saldırganlığı cesaretlendirilmektedir.

Aynı ABD ve Avrupa, Türkiye’nin PKK’yla mücadelesini de “Kürt katliamı” olarak nitelendirmekte, Türkiye’yi sözde Kürdistan’da işgalci olarak görmektedir. Bunlar, ABD ve Avrupa’nın resmi kuruluşlarınca düzenli olarak ifade edilmektedir. Biden’ın sözde soykırım kararındaki “benzer olaylar yaşanmasın” vurgusu da bunu kastetmektedir.

KUŞATMA AÇIK VE NET

Bayram değil, seyran değil, ABD bu kararı neden aldı? Gelişen sürece bir bakalım:

ABD, Türkiye’ye CAATSA (düşmanlarla mücadele) yaptırımı uyguluyor.

Savunma sanayimize mali ve teknolojik ambargo konuyor.

Türkiye F-35 programından çıkarılıyor.

ABD, Dedeağaç’a tank ve helikopterlerini yığmış, Yunanistan’la Türkiye’ye karşı ortak tatbikat yapıyor.

Girit’e büyük bir üs kuruyor.

Mavi Vatanımızda İsrail ve Yunanistan’la birlikte Noble Dina, Nemesis gibi intikam çağrıları yapan tatbikatlar yapıyor.

Suriye’nin kuzeyinde “kara gücüm” dediği PKK/YPG’ye on binlerce tır yüksek teknolojili silah sevkiyatı yapıyor.

Suudi Arabistan ve BAE’ye, milyarlarca dolarlık silah satıyor.

CFR güdümlü NATOmiraller, “Montrö elden gidiyor, irtica geliyor” yalanıyla Türk ordusunu yıpratma bildirisi yayımlıyor.

Ekonomik saldırılar artıyor ve “128 milyar dolar nerede” yalanı ortaya atılıyor.

Biden “Soykırım” kararı alıyor.

Avrupa cephesine baktığımızda ise:

Hollanda Meclisi sözde Ermeni soykırımını tanıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Atatürk’e benzetiyor. (Övgü değil tehdit olarak.)

İtalya Başbakanı Draghi, Erdoğan’a diktatör diyor.

Yunanistan Komutasındaki, İtalyan merkezli Alman firkateyninin Türk bayraklı ticaret gemisini hukuksuzca işgal ediyor.

İngiliz gazetesi Sunday Times'da yazan Roger Boyes, “İsrail, Erdoğan’ın şahsında Türkiye'yi şeytanlaştırıyor.” diyor. Boyes, MOSSAD Başkanı Yosi Cohen’in “Türkiye’yi İran’dan daha büyük tehdit olarak gösterdiğini” vurguluyor.

Ortada açık bir kuşatma ve saldırı hazırlığı var. Çatırdayan ve çöken Atlantik sistemi, Türkiye başta olmak üzere Suriye, Rusya, İran, Çin ve Azerbaycan düşmanlığı üzerinden Haçlı ruhunu canlandırmaya ve kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Akdeniz etrafında ısınan savaş, Biden iktidarında yeni bir safhaya taşınıyor.

SORUMLULARIN SORUMSUZLUKLARI

Kuşatma ve saldırı bu kadar açıkken “Gelin tarih komisyonu kuralım” gibi savunmacı tavırlarla Türkiye savunulamaz. Amerika “düşmanlarla mücadele yaptırımı” diye adını koymuş, bazıları hâlâ “müttefikliğimiz bozulmasın” diyor. Tartışma programlarında bu komik tezler öne sürülüyor.

Öte yandan İyi Parti, Deva Partisi ve CHP, “ABD’yle inatlaşırsan olacağı budur” diyerek hükümet üzerinden Türkiye’yi suçluyorlar.

Olmayan Montrö tartışması üzerinden ortalığı ayağa kaldıran NATOmiraller ise ABD karşısında sessizliğini korumaktadır. 1915 tehciri denizde geçmediği için yetki ve ilgi alanlarına girmiyor olsa gerek.

TÜRKİYE NASIL SAVUNULUR?

Birincisi Biden, ABD ya da herhangi bir parlamento, soykırım kararı alma yetkisine sahip değildir. Bu kararlar hükümsüzdür.

İkincisi Türkiye’nin Perinçek-İsviçre davası gibi AİHM’de sonuçlanmış kapı gibi zaferi vardır ve kazanamayacağı hukuki zafer yoktur. “Soykırım” kavramı 1948’de ortaya çıkmış ve Türkiye’nin tehciri sürecinde yaşanan karşılıklı kırımlar bu tanıma dahi girmemektedir.

Üçüncüsü siyasi saldırıya eylemle cevap verilir. ABD ve Avrupa, soykırım yapmadığımızı çok iyi biliyor ve tarihi bile isteye çarpıtıyor. O halde kendimizi anlatma çabasına girmenin, tarih zemininde tartışmanın anlamı yoktur.

1- Türkiye’ye düşmanlık ilan eden ABD’nin Türkiye’deki üslerine el konmalı, Amerikan askerlerinin biletleri alınarak evlerine gönderilmelidir. Düşman askerleri topraklarımızdan defedilmelidir.

2- Düşmanlığa karşı dostluk cephesi kurulmalıdır. Türkiye Abhazya ve Kırım’ı, Rusya da KKTC’yi tanımalıdır. İran ve Azerbaycan bu sürece dahil edilmelidir. Ukrayna İçişleri Bakanı “Soykırımı tanımalıyız.” Derken Rusya 100 yıldır Türkiye’nin yanındadır ve Rus Ortodoks Patriği devlet kanalından soykırım iddialarını reddetmiştir.

3- ABD’nin kara gücünü ezmek ve dostluk cephemizi genişletmek için Mısır’la olduğu gibi Suriye’yle de anlaşılmalı ve köşeye sıkışmış PKK/YPG varlığı Suriye-Türkiye ittifakıyla yok edilmelidir.

4- Günümüzün Taşnak Cemiyeti HDP kapatılmalıdır. Nasıl ki İngilizler Taşnak Cemiyeti’yle “millet-i sadıka” Ermeni kardeşlerimizi Türklere karşı kışkırttı, HDP de Amerikan emperyalizmi güdümünde Kürdümüzü bize düşman etmeye çalışmaktadır. Soykırım yalanının da azılı savunucusudur. Derhal kapatılmalıdır.

GENÇLİK VATAN SAVUNMASINDA

Türkiye Gençlik Birliği, Türkiye Liseliler Birliği ve Vatan Partisi Öncü Gençlik, sözde soykırım kararına karşı seferber olup taarruza geçti. Ankara’da ABD Büyükelçiliği, İstanbul’da ABD Başkonsolosluğu, İzmir’de NATO Karargâhı önünde basın açıklamaları yaptık. Denizli, Zonguldak, Konya, Eskişehir, Antalya ve daha birçok şehrin meydanında buluşarak emperyalist taarruza karşı birleşme çağrısı yaptık. 27 Nisan Salı günü, Adana İncirlik Üssü’nün kapısına dayanarak düşman askerlerinin yurdumuzdan kovulmasını istedik. Bu eylemlerimiz yerli-yabancı onlarca basın kuruluşunda geniş yer buldu. Tartışmanın esasının da “soykırım-tarih” vb. olmadığını, kuşatma ve saldırı hazırlığı olduğunu göstermiş olduk.

YOUTUBE’DA TERÖR PROPAGANDASI SERBEST

Yozlaşma ve çürümenin atardamarlarından biri olan YouTube’da neler izlemiyoruz... IŞİD’in insan yakma ve boğaz kesme görüntüleri, PKK’nın hain pusuları ve propaganda videoları… Bu görüntüler YouTube’un topluluk kurallarını ihlal etmiyor ama Azerbaycan ve Türkiye gençlerinin soykırım yalanlarına karşı buluşması, karşılıklı fikir ve iş birliklerini ifade etmesi, insanlara “olumsuz örnek” olabileceğinden YouTube’dan kaldırılıyor ve Öncü Gençlik’in YouTube hesabı kapatılıyor.

Görüldüğü üzere YouTube, Biden’ın izinden hukuksuz saldırılara katılmaktadır. Asıl mesele, emperyalizm güdümündeki askeri, ekonomik ve kültürel tüm kuruluşların Türkiye’ye aynı hukuksuzlukla saldırdığı ve saldıracağı gerçeğidir. Bu denli hukuksuzluk ve açık saldırı mevcutken Türkiye’nin zaafta bulunma, tutuk kalma, ittifaklarını harekete geçirmeme lüksü yoktur.

Her şeyden önce savaşta olduğumuz kavranmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk, Batı’nın dayatmalarını Batı’nın suyuna giderek değil, “Ya istiklal ya ölüm.” diyerek ve ittifak birikimini değerlendirerek yıkmıştır. Bugün de aynı çözümün uygulanması kaçınılmazdır.

Sonraki Haber