Narin Güran’ı kim öldürdü?*

Narin Güran'ı kim öldürdü? Bu cinayetin faili kimdir? Narin Güran'ı öldüren sistem nedir? Hangi sistemin elinde Narin'in kanı vardır?

Daha önce Münevver Karabulut’u, Özgecan’ı, Pippa Bacca’yı, Emine Bulut’u vb. onlarcasını kim öldürdüyse o! Ama hayır; ben ona “erkek” demeyeceğim, “erkekçe düzen” diyeceğim. Bu erkekçe düzene biraz daha yakından bakarsak karşımıza emperyalizm çıkmaktadır. Emperyalizmin tüm dünyada durmadan kışkırttığı etnik, dinsel ya da feodal kökenli, şiddete, yozlaşmaya ve “ sözde erkekliğe” dayalı toplumsal düzen modeli, batısından doğusuna tüm toplumları sarmış durumdadır. Söylemekten bıkmayacağım: Yıllardır sürüp giden ve değişmeyen bu düzen içinde kadın cinayetleri yine toplumumuzu sarsmaya devam ediyor. Kadın-erkek ilişkilerinde gelinen toplumsal cinnet noktası; artık iyice sokağa dökülmüş durumda. Dahası kentte de kırsalda da kadının erkek gözünde ve aile düzeninde salt aşk objesi, satılık bir mal, cinsel nesne ve evlilikte cariye, köle olarak görülmesi, bu durumun her yoldan isteklendirilerek özendirilip kışkırtılması siyasal yönden de destek görmektedir.

CANİLİĞİ HOŞGÖREN DÜZEN DEĞİŞMELİ

Feodal zihniyetli siyasetçilerimiz, kuklası durumuna girdikleri küresel düzenin işleyişine uyarak kadınlara yönelik şiddete kapı açmaktadırlar. Bu nedenle erkek caniliğini hoş gören bu düzenin değişmesi için en başta küreselleşme sisteminin yıkılması gerekmektedir. Çünkü kadın cinayetlerinin temelinde küreselleşme denilen faşizm yatıyor. Bugün yalnız ülkemizde değil tüm dünyada, küreselleşme adı altında yükselen faşizm; öncelikle kadınların ezilmesine yol açıyor.

Küreselleşme; özellikle İslam ülkelerindeki baskıcı töreleri, yoz, çarpık aile geleneklerini, bozuk mezhepsel tarikat düzenlerini ve okul eğitimini kukla siyasal yönetimlerin batı kökenli kasıtlı feodal kışkırtmalarıyla besliyor. Ekonomik nedenlerle de bunalan erkekler hınçlarını kadınlardan çıkarıyor. Batılı kadınlar da küreselleşmenin dayattığı erkek egemen baskısından ve ensestten kurtulamıyorlar. Eşcinselliği, çocuk istismarını ve sübyancılığı da buna ekleyelim.

Batı’da kadınlar ve çocuklar internet porno pazarlarında aşk köleleri olarak sunuluyor, hizmet(!) veriyor. Çocuk kaçırılma olayları had safhada, birçok organ mafyası türemiş durumda. Bu arada gerek ev içinde gerekse ev dışında, dahası aile düzeninde de kadın ve çocuk tehdit altında. Çünkü erkek egemen batılı ve çarpık emperyalist düzen tüm toplumlarda giderek faşizan, yozlaştırıcı, saptırıcı bir dünyasal baskı uygulama yoluna girmiştir. Bunun için medya ve sosyal ağ mekanizmaları, parayla satın alınan dernekler, basın, sosyal kuruluşlar tüm hızıyla kullanılmaktadır.

EMPERYALİZM TOPLUMU CİNNET NOKTASINA GETİRİYOR

Başta emperyalizmin öncüsü ABD olmak üzere Batılı ülkeler, II. Dünya Savaşı sonrası yıkıldığı söylenen faşizmi, küreselleşme adı altındaki çarpık düzen anlayışıyla birlikte tüm dünyaya sürmektedirler. Kadını köleleştiren zihniyet; özgür(!) Batılı ülkelerde porno, kadın ticareti, kadının kendini pazarlaması ya da sözde kadın özgürlüğü(!), lezbiyenlik vb. olarak işbaşındadır. Bu bağlamda Türkiye’de de gerek kentli kadının gerekse kırsal kesim kadınının başı derttedir. Ölüm ise tüm kadınlarımızın başında kol geziyor. Çok sayıda kadın ve genç kız, ya aile içinde ya sokak ortasında öldürülüyor. Kocalarından boşanan kadınlar eşleri eliyle kurşunlanıyor. Çünkü benliğindeki “feodal derebeyi” imajı sürekli kışkırtılan, tüm kültürel öğelerle (örnekse cinayet filmleri, öldürmeye dayalı bilgisayar oyunları, ABD’de eline silahı alıp çevreyi tarayan delikanlı örnekleri, LGBT propagandaları) sonuçta erkekliği abartılıp şiddete yönlendirilen erkek, iyice dengesizleşip çarpılarak, bir mal, bir nesne, bir koyun gibi gördüğü kadını boğazlamaktan çekinmiyor. Aynı kafaya sahip kadınlar da bu durum karşısında ya “Kadın özgürdür(!)” ya da “Kadın da kim bilir ne yaptı?” diyebiliyor. Bu; küreselleşmenin ve emperyalizmin kukla siyasetçilerimiz ve satılmış medya ve sosyal kuruluşlar eliyle toplumumuzu getirdikleri cinnet noktasıdır. “Erkeğin ve kadının dejenerasyonu” noktasıdır. İçine itildiğimiz bu faşist ve kıyıcı toplumsal düzenin değişmesi için, emperyalist küreselleşme yapılanmasının yıkılması kaçınılmazdır ve gereklidir. Böylesi faşizan bir dünyada 8 Mart’ların kutlanmasının da hiçbir anlamı yoktur ve kalmamıştır. Bir an önce devletimizin aile düzenine çağdaş bir bakış açısıyla sahip çıkması gerekmektedir. Çünkü gerek kadın özgürlüğü gerekse aile içi çarpık geleneksel düzen diye toplumlara dayatılanlar da yozlaştırmadan başka bir şey değildir.

(*) (Bu yazıyı “Emine Bulut’u Kim Öldürdü” başlığıyla 27 Ağustos 2019’da yazmıştım. Basıma hazır yeni kitabım “Kadının Çağrısı”nda da yer alacaktır. Günümüzdeki Narin Güran cinayetine de ışık tuttuğu için okura sunuyorum.)

Sonraki Haber