NATO’nun tutmadığı sözler
Ukrayna’daki kriz NATO’nun doğuya genişleme tarihini tekrar gündeme getirdi. Alman Der Spiegel gazetesi Sovyetler Birliği’nin dağıldığı dönemde Rusya ile Batılı ülkelerin liderleri arasında NATO’nun Doğu’ya genişlememesine ilişkin verdiği sözlerin dökümünü içeren bir haber yaptı
Sovyetler Birliği 1991’de dağıldı. O tarihten bu yana Doğu ve Güneydoğu Avrupa'dan 14 ülke NATO’ya girdi. Bu gerçek, Batılı ülkelerin Rus devlet yöneticilerine verdiği sözlerin yerine getirilmediğini gösteriyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Ukrayna’daki krize ilişkin açıklamalarında “1990'da Almanya'nın birleşmesi tartışılırken ABD'nin, Sovyet liderliğine NATO'nun askeri varlığını bir milim doğuya doğru genişletilmeyeceğine dair söz verdiğine” sıkça değiniyor. Der Spiegel’in yayınladığı doküman, Britanya Ulusal Arşivi’nde uzun zaman gizlilik klasöründe kaldıktan sonra Boston Üniversitesi’nden Amerikalı siyaset bilimci Profesör Joshua Shifrinson tarafından gün yüzüne çıkarıldı.
Almanya’nın birleşmesinin gündemde olduğu 1990 yılında Sovyetler Birliği, birleşmeye olumlu yaklaşıyordu. Bunun karşılığında ise Batılı ülkelerden NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine ilişkin garanti verilmesini bekliyordu. Bu dönemdeki pek çok Batılı üst düzey yetkili, Rus yönetimine genişlememe sözü verdi.
1) Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Roland Dumas, NATO birliklerinin eski Sovyetler Birliği topraklarına yaklaşmayacağına dair söz verildiğini söyledi.
2) Dönemin ABD Moskova Büyükelçisi Jack Matlock, Sovyetler Birliği'ne NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair "kategorik güvenceler" verildiğini belirtti.
3) ABD, İngiltere ve Almanya Kremlin’e, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin NATO üyeliğinin söz konusu olmadığını bildirdi
4) Mart 1991'de İngiltere Başbakanı John Major, NATO’nun doğuya genişlemeyeceği sözünü verdi.
5) Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher ise Rus liderlere “Bizim için NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceği kesin.” dedi. Genscher, 31 Ocak 1990'da yaptığı konuşmada, NATO’ya bir bildiri yayınlamasını önerdi: “Varşova Paktı'na ne olursa olsun, NATO’nun doğuya ve Sovyetler Birliği sınırlarına yaklaşacak bir genişlemesi olmayacak.” Bu öneri ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından iyi karşılandı. ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Genscher’in açıklamalarından ve önerisinden pek memnun olmasa da durumu "şu anda sahip olduğumuz en iyi şey bu" şeklinde değerlendirdi. Genscher yıllar sonra yaptığı açıklamada NATO’nun genişlemesinin yasal bakımdan sorunlu bir tarafı olmadığını, fakat 1990’da varılan mutabakatların ruhuna aykırı olduğunu ifade etti.
6) Baker, Rusya’ya “NATO'nun doğuya doğru ilerlemeyeceğine” dair sağlam garantiler sundu. Gorbaçov, NATO genişlemesinin "kabul edilemez" olduğunu söylediğinde Baker, "Buna katılıyoruz.” dedi.
7) Dönemin NATO Genel Sekreteri Manfred Wörner, Batı ittifakının genişlemesine açık bir şekilde karşı olduğunu ifade etti.
8) Eski Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanı Gorbaçov da, Mayıs 2008’de “Amerikalılar Soğuk Savaş sonrasında NATO'nun Almanya sınırlarını aşmayacağına söz verdi.” açıklaması yaptı.
Batılı ülkelerin verdiği bu sözler tutulmadı. 1999-2020 yıllarında NATO beş dalga halinde doğuya genişledi.
1. DALGA (1999): Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan
2. DALGA (2004): Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya
3. DALGA (2009): Arnavutluk ve Hırvatistan
4. DALGA (2017): Karadağ
5. DALGA (2020): Kuzey Makedonya.
‘RUSYA’NIN NEO-İZOLASYONU’
1999’da İttifaka girecek olan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nde NATO’ya katılma eğilimi güçlendiği dönemde Yeltsin, bunu Rusya'nın "bir tür neo-izolasyonu” olarak görüyordu. Yeltsin İki Artı Dört Antlaşması’nın ruhunun “NATO'nun doğuya doğru genişletilmemesi” olduğunu ifade ediyordu. NATO genişlemeye başladığında ise Yeltsin bundan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna krizi sürecinde NATO’nun vermiş olduğu sözlere sıkça atıf yaptı. Putin “NATO’nun askeri altyapısının Rusya’nın sınırlarına dayanmasının, Avrupa güvenlik krizinin ana nedenlerinden biri haline geldiğini ve tüm uluslararası ilişkiler sistemi üzerinde en olumsuz etkiyi yaparak karşılıklı güvenin kaybolmasına neden olduğunu” belirtiyor.
Putin, Rusya’ya yönelen tehdidin ayrıntısını şöyle açıklıyor: “ABD, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'nı ihlal ettikten sonra, Pentagon, 5 bin 500 kilometreye kadar mesafedeki hedeflere ulaşabilen balistik füzeler de dahil olmak üzere, bir dizi kara tabanlı saldırı silahını açıkça geliştiriyor. Bu tür sistemler Ukrayna'da konuşlandırılırsa, Rusya'nın Avrupa bölgesi boyunca ve Uralların ötesindeki noktaları vurabilecekler. Tomahawk seyir füzeleri için Moskova'ya uçuş süresi 35 dakikadan az, Kharkov bölgesinden uçus süresi balistik füzeler için 7-8 dakika ve hipersonik saldırı silahları için 4-5 dakika olacak. Bu, açıkça ‘boğazımıza bıçak dayamak’ demektir.”
Rus lider geçen yıllarda NATO’nun attığı adımların savaşa yol açacağı konusunda birçok kez uyarılarda bulunmuştu. ABD’nin Polonya’ya nükleer füze yerleştirmesi gündeme geldiğinde Putin Batılı gazetecilerle uzun süren bir toplantı yapmış ve şunları kaydetmişti: “Bu girişimlerin savaş anlamına geldiğini anlamıyor musunuz? Savaşın olmaması ülkelerimiz arasındaki güç dengesi üzerine inşa edilmiştir. Eğer denge bozulursa kapılar savaşa açılır. Savaş mı istiyorsunuz? Lütfen bu gerçekleri Batı halkına anlatın.”
Rusya, NATO’nun genişlemesine karşı bir güvenlik anlayışı inşa etti. Bu anlayışta iki kavram öne çıkıyor: “Yakın Çevre” ve “Güvenliğin Bölünmezliği”. Yakın Çevre Doktrini, Rusya’nın güvenliğinin eski Sovyetler Birliği bölgesindeki ülkelerin NATO’ya katılmasını ve NATO ile entegre şekilde askeri yığınak yapmasını Rusya’ya tehdit olarak görüyor.
Güvenliğin Bölünmezliği Doktrini ise egemen ülkelerin güvenliğinin tekil birimler halinde değil, karşılıklı ilişkiler bağlamında bütünsel olarak temin edilmesi gerekliliğine işaret ediyor. Bu çerçevede doktrin, hiçbir ülkenin güvenliğini başka bir ülkenin güvenliği pahasına, başka bir ülkeyi tehdit edecek şekilde sağlama çabasına girmemesinin önemini vurguluyor. Bu vurgu, Putin ile Xi Jinping arasındaki görüşmenin ardından 4 Şubat 2022’de açıklanan tarihi bildiri de kendine yer buldu.
İKİ ARTI DÖRT ANTLAŞMASI NEDİR?
12 Eylül 1990'da Batı Almanya ve Doğu Almanya ile Fransa, SSCB, ABD ve Birleşik Krallık arasında müzakere edilen antlaşma. Bunun sonucunda adı geçen dört ülke, Almanya'daki tüm haklarından vazgeçti ve Almanya birleşerek bağımsız bir devlet oldu.