Navalnıy'ın ardından Batı Timsah gözyaşları döküyor

ABD ve Avrupa'da siyasetçiler ile medya, Aleksey Navalnıy'ın ölümü üzerine son iki gündür ortalığı ayağa kaldırırken, salı günü yapılacak duruşmada ABD'ye iadesi halinde kendisini ömür boyu hapsin ve eşinin iddialarına göre belki de 'infazın' beklediği Julian Assange için sessizliğini koruyor

Navalnıy, mahkemeye getiriliyor, (2021)

Batı dünyasında Rusya'nın muhalefet lideri olarak “müjdelenen” Aleksey Navalnıy'ın ölümünün ardından bıraktığı siyasi “miras” tartışma konusu olmayı sürdürüyor. Dolandırılıcılıktan "aşırılık yanlısı faaliyetlere" birçok suçlamadan hüküm giymiş olan Navalnıy, cuma günü meydana gelen ölümünden önce Kuzey Kutup Dairesi'nin kuzeyindeki bir hapishanede bulunuyordu.

MÜSLÜMAN GÖÇMENLER 'DİŞ ÇÜRÜĞÜ'

Siyasi hayatına 2000 ve 2007 yılları arasında liberal Yabloko Partisinde başlayan Navalnıy'ın daha sonra “aşırılıkçı” fikirleri nedeniyle hareketle ilişkisi kesildi. Ardından Narod adlı etnik milliyetçi bir organizasyonun kurucuları arasında yer aldı. Bu dönemde sosyal medyada kötü şöhretli videoları yayıldı; güney Kafkasya'daki Müslüman isyancıların görüntülerinin yer aldığı bir videoda "sinekler ve hamamböcekleriyle" savaşmak için silaha sarılma hakkını savunurken, diğerindeyse Müslüman göçmenleri “diş çürüğüne” benzetiyordu.

Assange Ekvador Büyükelçiliğinden çıkarılarak tutuklanıyor, (2019)

KARIŞIK İLİŞKİLER

Bu dönemde Rus siyasetçi, Devlet Başkanı Vladimir Putin'i göçmen yanlısı politikaları nedeniyle sıklıkla eleştirdi, İslam karşıtı söylemlerle taraftar topladı. Etnik milliyetçiliği savunanlarla birlikte her yıl düzenlenen Rus Yürüyüşü mitinglerine katıldı. 2022'den beri Demokratların önemli destekçilerinden New York Times gazetesinde baş editörlük yapan Rus “aktivist” Yevgenia Albats, daha sonraki dönemde Navalnıy'ı Kremlin'e karşı etnik milliyetçiliği kullanmanın bir yolu olarak mitinglere katılmaya teşvik ettiğini açıkladı. Aynı Albats, 2010 yılında Navalnıy'ın Yale World Fellows programı aracılığıyla ABD'de altı ay kalmasına da sponsor oldu.

'BATI STANDATLARINA' UYUM

Navalnıy, 2011'de Yolsuzlukla Mücadele Vakfını (FBK) kurdu. Bu dönemde, Moskova'daki hükümeti, bölge valilerini ve şirketleri dolandırıcılık, rüşvet ve yolsuzlukla suçlamaya devam etti ve aleyhinde çok sayıda hakaret ve tazminat davası açıldı. Yaptığı hükümet karşıtı bir dizi konuşmanın ardından Navalnıy, 2013'te göçmen karşıtı bir siyasi platformun desteğiyle Moskova Belediye Başkanlığı seçimlerine katıldı fakat oyların yüzde 27,24'ünü almasına rağmen Sergey Sobyanin'e karşı kaybetti. Gittikçe artan popülaritesi Batı'nın dikkatini çekti ve basın onu "Rus muhalefet lideri" olarak “müjdeledi.” ABD ile Avrupa'nın desteğini iyice arkasına alan Navalnıy, etnik milliyetçi siyasetinin tonlarını azalttı, üzerine de “demokrasi” ve “LGBT” hakları soslarını ekleyerek “Batı standartlarına” uyumunu tamamladı. Aynı yıllarda Ukrayna'daki neo-Nazilerin de benzer bir siyaset gütmeye başlamaları dikkat çekicidir. Yine de geçmişteki aşırı milliyetçi duruşuyla ilgili tartışmalar, o dönemde Uluslararası Af Örgütünün Navalnıy'ın "vicdan mahkumu" statüsünü elinden almasıyla yeniden su yüzüne çıktı. Rus muhalif, Af Örgütünün kararını kınadı ancak birçok analist, Navalnıy'ın göçmen karşıtı önlemleri destekleyen yakın zamanlı açıklamalarını gerekçe göstererek etnik milliyetçi geçmişinden uzaklaşmasının samimiyetini sorguladı.

DOLANDIRILICILIK DAVALARI

Navalnıy'ın 2018 başkanlık seçimlerinde aday olma girişimi, sabıkalı olması nedeniyle engellendi. Rus siyasetçinin ilk cezai mahkumiyeti, bir devlet ormancılık şirketi olan Kirovles'ten zimmetine para geçirmekle ilgiliydi. 2013 yılında beş yıl hapis cezasına çarptırıldı ancak bu ceza daha sonra şartlı tahliyeye çevrildi. Duruşmada Navalnıy suçlamaların siyasi amaçlı olduğunu öne sürdü. Rus lider, 2012 yılında Fransız kozmetik devi Yves Rocher'in Rusya şubesini dolandırdığı gerekçesiyle bir kez daha zimmete para geçirme suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Aralık 2014'te suçlu bulunsa da bu sefer de denetimli serbestlik cezası aldı. 2019 yılında Rus Hükümeti, muhalif ismin Yolsuzlukla Mücadele Vakfının yabancılara ajanlık faaliyetleri sunduğu gerekçesiyle etkinliğini ciddi şekilde sınırlandırdı.

'İNGİLTERE'YE BİRÇOK SORUMUZ VAR'

Ağustos 2020'de Navalnıy Tomsk'tan Moskova'ya uçarken hastalandı ve tedavi için “her ne nedense” Almanya'ya nakledildi. Batılı doktorlar, Rus siyasetçinin sinir gazı ile hedef alındığını iddia etti. Moskova suçlamaları reddederek girişimi “provokasyon” olarak niteledi. Bu noktada bir parantez açmak gerek: Rusya'nın Londra Büyükelçililiği yetkilileri cumartesi günü Navalnıy'ın ölümüne dair görüşme yapmak için İngiltere Dışişleri Bakanlığına çağrıldı. Rus haber ajansı Ria Novosti'nin haberine göre Büyükelçilik diplomatları görüşmenin ardından Londra'nın kendilerine sorular yönelttiğini fakat Navalnıy'ın 2020'de zehirlenmesine dair asıl kendilerinin İngiltere'ye sordukları ve cevapsız kalmış birçok nokta olduğunu söyledi. Hakkındaki 19 yıllık cezayı çekmek üzere bulunduğu Sibirya'nın kuzeyindeki bir hapishanede yaşamını yitiren Navalnıy'ın kesin ölüm nedeni hala araştırılıyor.

SIZINTI DAVASI

Batı medyası ve siyasetçileri cuma gününden beri Aleksey Navalnıy'ın ölümünü fırsat bilerek anti-Rus propagandaya hız verdi. Belki de kaderin bir cilvesi olarak sadece birkaç gün sonra bir başka muhalif isim Julian Assange'ın kendisini “175 yıl hapis cezasının” beklediği ABD'ye iade davası görülecek. WikiLeaks, 28 Ekim 2010'da ABD'nin Irak ve Afganistan'da işlediği suçları da ortaya koyan 251 bin gizli belge yayımlamış ardından Assange, ABD'nin hedefi haline gelmişti. WikiLeaks'in kurucusu, Haziran 2012'de sığındığı Ekvador'un Londra Büyükelçiliğinden 11 Nisan 2019'da çıkarılarak tutuklandı ve Londra'daki Belmarsh Hapishanesine nakledildi. Bunu takip eden iade savaşı, basın özgürlüğü, hükümet gizliliği ve demokratik bir toplumda araştırmacıların rolü ile ilgili tartışmaların odak noktası haline geldi. Destekçiler Assange'ın bir gazeteci olarak korunması gerektiğini savunurken, diğerleri eylemlerinin ulusal güvenliği tehlikeye attığını söyledi. Assange'ın tutuklu kalmasına karar veren İngiliz mahkemesi, 10 Aralık 2021'de araştırmacının ABD'ye iade edilebileceğine hükmetti. Sanık avukatları da 1 Temmuz 2022'de karara ilişkin Yüksek Mahkemeye itiraz başvurusunda bulundu. WikiLeaks'in kurucusunun ABD'ye iade davası 20-21 Şubat'ta görülecek.

'İNFAZ PLANLARI YAPILDI'

Yargılama öncesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Julian Assange'ın eşi Stella, iade kararının ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüyle ilgili yasaları ihlal edeceğini ifade etti. Stella, "Bir devletin suçlarını haberleştirmek suç değildir. Julian, basında da yer aldığı üzere aynı zamanda bir suikast komplosunun da kurbanı. Eski CIA Direktörü Mike Pompeo döneminde, Julian'ın nasıl infaz edileceğine dair planlar yapıldığı haberleri çıktı. Pompeo, Julian'a takıntılıydı. Onu öldürmeyi, Beyaz Saray'ın en üst makamlarıyla görüştü." şeklinde konuştu.

Eşinin hayatıyla ilgili endişelerini dile getiren Stella, iade halinde kendilerine verilen güvencelerin ABD'nin onu öldürmekten alıkoymayacağını söyleyerek, "İstihbarat servisleri Julian'ı öldürme planı yaptı. Onlar için o bir ulusal güvenlik konusu.” değerlendirmesinde bulundu. WikiLeaks Editör Vekili Hrafnsson da Assange'ın ABD'ye iadesinin basın özgürlüğü için kötü sonuçlar doğuracağını belirterek, "Avrupa'da yayın yapan Avustralyalı bir gazetecinin ABD ve İngiltere'de hapse girme ihtimali, gazetecilerin dünyanın hiçbir yerinde güvende olmadığı anlamına geliyor." dedi.

Dünya genelinde basın özgürlüğünün saldırı altında olduğunu kaydeden Hrafnsson, "Bu bir hastalık gibi, salgın gibi. Bu bağlamda Julian, kömür madenindeki bir kanarya gibi." ifadelerini kullandı.

Batı medyası ve siyasetçileri, başka bir ülkede olup bitenleri hiçbir delil göstermeden en üst perdeden eleştirip ortalığı velveleye verirken, İngiltere'de işlediği hiçbir suç olmamasına rağmen 5 yıldır hapishanede tutulan kendi bahçesindeki Julian Assange'a yapılanları ve “yapılacakları” görmezden geliyor.

Sonraki Haber