Nebahat Akdora’nın anısına: Sıradanlığın olağanüstülüğü

Nebahat’in Türk kadınının geleneksel karakterini ve olağanüstü özelliklerini taşıyan bir kişiliği vardı. İnsanlarla sıcak dostane ilişkiler kurardı. Gülün gülle tartıldığı bir dünyadan öte karşılıksız bir Yediveren Gülü’ydü. Bereket tanrıcasının kolları gibiydi.

1975 yazı, İran Şahının Ankara’ya geldiği günlerdi. Nebahat ile tanıştığımızda Köyişleri Bakanlığında çalışıyor, üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Yaşam planları değişti. Askerliğim bitince evlendik, sonra birlikte Fransa’ya gittik. O geldiği bu yeni ülkede kısa sürede çevresine uyum sağladı. Fransızca kurslarına başladı. Fransa Türk Öğrenci Birliği (FTÖB)’nde koro ve halkoyunları etkinliklerine katıldı. Paris ve dışında gösteri ve konserlerde yer aldı. Hafta sonlarında biz öğrenciler, Paris garlarında Türk işçilere toplu “Halkın Sesi” dergisi satışı yapardık. O süreçte pek çok emekçi ve aile ile tanışdık, dostluklar kurduk. Aydınlık'ı günlük gazete olarak çıkarma kararı alınca Paris’de bir komite kurduk, Nebahat da içinde. Halkın Sesi dostlarımız bu kez Aydınlık için dayanışmalarını sürdürdüler. Aydınlık, Türkiye’de yayın hayatına başladı. Çok geçmeden Fransa’da bayilerdeydi. Bizler yazı ve foğraflarla yurt dışından katkılarımızı sürdürüyorduk.

GÖÇMEN İŞÇİLERLE

1980’e doğru Fransa'da kaçak göçmen işçiler, yasal hakları için mücadele başlattı. Aydınlık da basında Türk işçilerin mücadele bayrağı oldu. Yabancı İşçiler Eylem Komitesi'nde görev aldık. Çok dilde hazırlanan görsel, işitsel propaganda ve tanıtım belgeselinin Türkçesini Nebahat ile seslendirdik. Büyük kitlesel mitinglerde etkili oldu. O yıllar 16mm.’lik Türkiye’de “Halkın Mücadelesi Durdurulamaz 1960-1974” adlı kısa metraj bir belgesel film çektim. Seslendirmesini gene Nebahat yaptı.

Portekizden dönüş Portekizli devrimci arkadaşlarımız bizi yolcu ediyor. Lizbon garından ayrılış. (1978)

PARİS-LİZBON

Portekiz devrimci partisi PCPml, bizi 1978 yazında Portekiz’e davet etti. Karanfil Devrimi'ni anlatan söyleşi ve röpotajlarla Aydınlık için bir yazı dizisi hazırladık. Nebahat fotoğrafları çekti. O yıl kızımız Güneş’e hamile, karnı burnundaydı, uçaklar kabul etmedi bizi. Paris-Lizbon arası 4 bin km. yol katettik. Arabalarla gidip trenle döndük. Bu güzel küçük ülkeyi, zengin kültür ve müziğini, insanlarını tanıdık. Nice dostluklar kurduk. Aydınlık gazetemizin yayını 12 Eylül 1980 Amerikancı askeri darbesi ile durduruldu. Nebahat, oğlumuz Deniz’in doğumundan sonra 1987’de Sipa Press Ajansı'nda çalışmaya başladı. Sipa Press, Gökşin Sipahioğlu’nun kurduğu dünyanın üçüncü büyük fotoğraf ajansıdır.

AYDINLIK İÇİN

2000’e Doğru dergimizden sonra, 1993’de Aydınlık gazetemiz yeniden yayımlanmaya başlamıştı. Paris’e konferans için gelen baş yazarımız Doğu Perinçek’e, Aydınlık için kendi özel fotoğraf arşivini hediye etti.

BEYİN AMELİYATI

Bir süredir sürekli baş ağrıları yaşıyordu. 1997'de beyin ameliyatı olması gerekiyordu. Eş dost en iyi hastahane ve doktor arayışına giriştik. Bir akşam kapımızın zili çaldı. Komşumuz emekçi dostlarımızdan Sevim Hanım. Bir çanta dolusu para ile geldi, yıllardır biriktirdiği Türkiye'de alacağı evin parası. Nebahat Hanım'ın ameliyatı daha önemli, diyerek kabul etmemizi istiyor. Ameliyatın sosyal haklardan yararlanılarak yapılacağını anlatmaktan dilimizde tüy bitiyor. Dünyada Türklerden başka böyle fedakarlık yapacak bir millet düşünemiyoruz. Paris’te Askeri Hastahane'de Prof. Desgeorge yönetiminde on kadar uzmanla yapılacak beyin ameliyatına yüksek bir moralle girdi. Bunun bir nedeni de Prof. Desgeorge’un, modern beyin ve sinir cerahisinin kurucusu Prof. M. Gazi Yaşargil’in ekolünden gelişi. Nebahat bir yıl içinde işinin başına dönecek kadar kendini toparladı. Çok sevdiği çocuklarına, evimize eski mutlu günlerine kavuştu.

YEMEK KÜLTÜRÜ

Kendini geliştirdiği diğer bir alan da yemek kültürüydü. 2000’lerde Arte TV'de, Gastronomi ve Dünya Mutfaklarından programını yapıyordu. Paris’de Zehra’nın restoranından canlı yayınla arkadaşları Leyla ve Ayşegül ile Türk mutfağını başarı ile temsil ettiler.

YAŞAMDAN NOTLAR

Nebahat’in Türk kadınının geleneksel karakterini ve olağanüstü özelliklerini taşıyan bir kişiliği vardı. İnsanlarla sıcak dostane ilişkiler kurardı. Gülün gülle tartıldığı bir dünyadan öte karşılıksız bir Yediveren Gülü’ydü. Bereket tanrıcasının kolları gibiydi. İyilik yapmadığı, karşılıksız hediyeler ya da insanlara bir şeyler vermediği bir gün onun için yaşanmamış bir gündü. Sipa Press’den güzel anılarla gelirdi. Türkiyemizin ünleri sınırları aşan değerlerimizle tanışmaları arasında kimler yoktu ki. Plak hediyeleriyle Esin Afşar, karikatürleriyle Turhan Selçuk, Peygamberin Son Beş Günü kitabını hediye eden Tahsin Yücel ya da ünlü fotoğraf sanatçımız Ara Güler ve niceleri.

Zor günlerinde kendisini yalnız bırakmayan Altın Anne ve sevgili kardeşleri Mühendis İbrahim, Dr. Nihat, TCDD’den Suat ve sinema oyuncusu Talat Bulut’lar ve yakınları.

Evimiz onun gönül bahçesiydi. Paris’e gelen konuklarını güzel yemekleriyle ağırlardı. Şule ve Dr. Doğu Perinçekler, 27 Mayıs Devrimi'nin önderlerinden Albay Suphi Karaman ve onun deyişi ile partimizin filozofu Prof. Dr. Hikmet Gökalp, akraba Avukat Nusret Senem, sayısız nice dost, arkadaş ve yakınlarımız...

SARIKAMIŞ’DAN DATÇA’YA

Bana yaptığı haklı eleştiriler nedeniyle ona “Ana Muhalefet Partim” derdim, kızmaz gülerdi. Toplantılarımızda zaman zaman oluşan gerginlikleri güzel fıkralarla yumuşatırdı. Uzayan tartışmaları Ana Sözü, Ata Sözü deyişlerle özetler ortak bir anlaşma dili yaratır sonlandırırdı. Bir çok siyasi ve gazete yazımızın daktilolarında onun parmaklarının izi vardır. Sarıkamış’ın karlarıyla başlayan yaşamı, TCDD’nin vagonlarında Samsun, Erzurum, İzmir ve Ankara ile Anadolu’yu dolaştı. Datça’nın maviliklerinde son buldu. Mücadele, umut, sevgi ve neşe dolu bir insandı. Ondan bana kalan en güzel anı sonsuzluğa uzanan o güzel gülümsemesidir.

Sonraki Haber