Neşe Dilekçioğlu Aydınlık'a konuştu 1: ‘Halkçı olduğum için halk müziğini seçtim’
Değerli TRT sanatçısı Neşe Dilekçioğlu ile TRT sanatçımız İbrahim Can’ın Bodrum’daki evinde buluştuk.
Sayın Dilekçioğlu, görüşmeye seksen beş yaşındaki annesiyle birlikte geldi. Bu yaşta bu kadar güzel bir ses bizi şaşırttı. İnanılmaz bir ses. Neşe hanımın ses güzelliğinin nereden geldiğine tanık olduk. Neşe Dilekçioğlu sadece başarılı ses sanatçısı değil, aynı zamanda derlemeci ve şair. “Bir Yanım Deniz" ve "Hüzün Çiçeği" isimli iki şiir kitabı yayınlandı. Neşe Dilekçioğlu'nu halk bilimine teşvik eden ve türkülerin hikayelerini araştırmaya yönlendiren de 2001 yılında kaybettiğimiz halk bilimcisi Nejat Birdoğan imiş. Halk bilimine büyük katkıları ile bizlere ışık tutan Nejat Birdoğan ağabeyimizi, değerli hocamızı da bu vesileyle sevgiyle, saygıyla anıyoruz.
Değerli Neşe Dilekçioğlu’nun sanat yaşamında edindiği tecrübeleri gelin birlikte dinleyelim.
Neşe Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Ben asker bir babanın, memur bir annenin en küçük kızıyım. Doğuşum da ilginçtir. Gelibolu doğumluyum. Babam kıdemli başçavuş, Talat Dilekçioğlu. Annem Sebahat Dilekçioğlu. İki çocuk yeter diye düşünülmüş. Ablam Esengül ve abim Mesut. Üçüncü çocuk olarak istenmemişim. Bu çocuğu aldıralım demişler. Bir gece annem rüyasında Atatürk’ü görüyor. Atatürk’ün üzerinde bir pelerin, anneme, “Ben savaşa gidiyorum, dönemeyebilirim. Emin ol bu çocuk sana hiç sıkıntı çıkarmayacak” diyor. Annemin önüne zarf içinde para koyuyor. Devam ediyor, “Bu parayı sana doğacak çocuğunun geleceğiyle ilgili bırakıyorum. Çocuk doğsun, göreceksin ileride sana bakacak” diye… Annem rüyasını babama ve babaanneme anlatmış. Ve benim doğmama o şekilde izin vermişler. Sonra düşündüm. Ben sıkı bir Atatürkçüyüm. Herkesin de öyle olması gerekiyor. Gelibolu’da ki o mistik havayı ve şehitlerimizin gül kokusunu bilen bir kadın olarak, Atatürk’e hem doğumum hem de ülkem adına minnettarım.
ÇOÇUKLUĞUMDA HİÇ TÜRKÜ SÖYLEMEDİM
Gelibolu'dan sonra yaşamınız nasıl devam etti?
Annem Cumhuriyet aydını bir kadındır. Çok okur. Cumhuriyetin ilkelerini benimsemiş, özümsemiştir. Kız teknik lisesine gitmiş. Okul bitmeden okuldan alıp, nişan takmışlar. 6-7 yaşına kadar Gelibolu'da yaşadık. Sonra babamın tayini nedeniyle Ankara’ya geldik. Aslen annem babam Çankırılıdır. Gelibolu’dan sonra Ankara, Abidinpaşa’ya taşındık. Annem yıllar sonra Ankara’da daktilo kursuna gidip, on parmak daktilo öğrendi ve sertifika aldı.
Çocukluğunuzda ve okul çağınızda türkü söyler miydiniz?
Çocukluğumda hiç türkü okumadım. O yaşlarda pop söylüyordum. Türküyü Radyo Sınavında okumaya başladım. Ankara'ya Cebeci'ye taşındık ve orada liseyi bitirdim. O zaman şiir yazıyordum. Müsamerelerde liseler arası şiir yarışmalarında derecelere giriyordum. İlkokuldan itibaren başladım ben şiir yazmaya. Annem de şiir yazardı.
Ben hesaplayarak şiir yazmadım. Nazım gibi ilham geldiğinde duygulara daha açık ve içimden geldiği gibi yazdım. Müzik olarak genelde de pop şarkılar söylerdim.
İ. Can: O yıllarda halk türkülerini pop ile karıştırıp, Anadolu pop tarzını geliştirdiler.
Evet. Cem Karaca, Barış Manço, Üç Hüreller gibi. O yaşlarda herkeste olduğu gibi pop müziğe karşı, hafif müziğe karşı bende de ilgi vardı. Sanat müziğini annem çok sever ve okurdu.
MÜZİK HOCAM SANATÇI OLMAYA YÖNLENDİRDİ
Lise sonrasında türkü ile nasıl buluştunuz?
Lisede müzik hocam Ayfer Esmergül, “Neşeciğim senin sesin güzel. Benim Eşim Feruzan Esmergül’de radyoda, gel bunu değerlendir. Sınav açıldığında takip et, eşime söylerim, sana yardım eder” dedi. O zamanlar aklımda Radyo sınavları vardı. Sonra televizyonda kulakları çınlasın Tuğrul Şan’ı izlerken, türküye merakım ve sevgim başladı. O tok sesi çok hoşuma gitmişti. Lisedeyken, arkadaşımla birlikte önlüklerimizle okuldan kaçarak Ankara Radyosu’na gelirdik.
TUĞRUL ŞAN’IN KEŞFİ
İ. Can: Tuğrul abi seni şöyle etkilemiş olabilir. Batı müziği eğitimi aldı ve çok sesli koroya girmişti. Batı şan tekniğini kullanıyor yani. O da pop seviyor ve onun türküye geçişi seni de etkilemiştir.
Bak onu düşünmemiştim. Güzel bir bağ kurdun. Çok etkilemişti sesi beni.
77-78 yıllarıydı. Sonra ben önlüğümle Ankara Radyosu’na geldim. Tuğrul abi de kuruldaymış. Beni karşısında görünce şaşırdı. Tıfıl bir genç kız, üstünde önlük. “Buyur kızım” dedi. Dedim ki “Tuğrul abi ben sanatçı olmak istiyorum”. Güldü dedi ki, “böyle olunmaz ki. Okuldan kaçarak sanatçı olunmaz. Liseyi bitir gel, söz veriyorum o zaman ders vereceğim, çalıştıracağım seni.” dedi.
Liseyi bitirdiniz ve radyoya mı geldiniz?
Evet, sınav zamanı Radyo’ya tekrar gittim, “Tuğrul abi söz vermiştiniz, zamanı geldi, beni sınava çalıştıracak mısın?” dedim. “Tamam. Sen adresini ver, ben gelirim.” dedi. Koskoca Tuğrul Şan çıkıp da eve gelir mi diye düşündüm.
Buluşma saati geldi, ben kapıdayım, heyecanla yokuştan aşağı bekliyorum. Bir baktım uzun boylu bir adam yokuştan aşağı iniyor. Koşturdum Tuğrul abi diye. “Bak söz vermiştim, seni çalıştırmaya geldim” dedi. Gerçekten minnettarım ona. Kulakları çınlasın. Bana. “Varıp neylemedi, sılaya gayrı” türküsünü öğretti. Ses rengimin biraz popa yatkın olduğunu, türkü sesi olmadığını söylemişti. İlk sınavda bunu oku ama geliştir kendini dedi. Bu türkü ile sınava girdim ve kazandım.
ÇİZMEMİN TOPUĞU KIRILINCA AKSAK SANILDIM
İkinci sınavda zorlandınız mı?
İkinci sınava Erzincan’dan “Yarim senden ayrılalı, hayli zaman oldu geleli” türküsüyle girmek istedim. Coşkun Güla’ya danıştım olur dedi. Sınavda Şinasi Şan rahmet olsun, türkünün pesini çaldı. Yaşar Aydaş hemen yerinden çal diye uyardı. Yerinden çal ne demek bilmediğim için bana pes geldi diyebildim. İkinci kupleye gelmeden “tamam kızım” dediler. İkinci sınavı da kazandım.
İkinci sınavla ilgili bir anımı da anlatmadan geçmeyeyim. Ayağımda çizme vardı. Merdivenlerden sınav yerine çıkarken heyecandan takıldım ve topuğum kırıldı. Çivileri çıktı. O çiviye topuğu hafif tutturdum, üzerine çok basamıyorum ki topuk çıkmasın diye. İzmit depreminde kaybettiğimiz Ziya Taşkent’te kuruldaydı, “kız çok iyiymiş ama ayağı aksakmış” dedi. Ben duyunca çıkarttım topuğu ve elime aldım. Dedim ki çiviler üstünde onun için basamadım ve topalladım. Tabii kahkahasıyla koridoru çınlattı.
Üçüncü sınavda beni çalıştırması için Coşkun Güla hocamızı ikna ettim. Hocam ben bu sınavları kazanıyorum lütfen bunu da kazanmama yardımcı olun dedim. O da bana “Arda boylarında kırmızı erik” ile yöresini hiç okumadığım “Dersini almış da ediyor ezber” Yozgat türküsünü mezür mezür ezberletti.
BEŞ TÜRKÜ ÇALIŞARAK NİDA TÜFEKÇİ’NİN KARŞISINA ÇIKILIR MI?
İ. Can: Seni keşfetmiş. Türkü okurken batı tarzından geçenler için “Arda boyları kırmızı erik” türküsü çok etkili. O senin başarabileceğini görmüş. O da hocamızın büyük meziyeti.
Sınavda rahmetli Nida Tüfekçi vardı. Bana sordu, “Sen Arda boylarını nerden öğrendin kızım,” diye. Bu türküyü Kıymet Unutma’dan çok dinledim dedim ve başka bir şey sormadı.
Sonrasında “dersini almış da ediyor ezbere” türküsüne girince ayaklarım titremeye başladı. Halk müziğini bilmezsin, beş türkü çalışarak, halk müziğinin devi, türkülerinin babası Nida Tüfekçi Hocanın karşısında onun türküsünü nasıl cesaret edip okuyacaksın.
Heyecanlandığım zaman benim sesim detone olmaz. Türküyü okudum. Hiç sesini çıkarmadı. Yorum da yapmadı. Üçüncü sınavı da kazandıktan ve kurs dönemimiz başladı.
Türk Halk Müziğini seçme nedeninizi biraz açabilir misiniz?
Türk Halk Müziği çok sevdiğim bir branştı. Yarışmaya girmeden önce sanat müziği mi halk müziği mi derken beni halk müziğine çeken şey halkçı oluşumdu. Türkülere bakışım, anonim oluşu, sahipsiz kalışı ile alakalıydı.
EMPERYALİZMİN, KENDİ KÜLTÜRÜNE YABANCILAŞTIRMA OYUNU
İ. Can: O dönemlerde Türk halk müziğinde bayan sanatçı imajı çok önemliydi. Erzurum gibi uzak yerlerde az bayan başvuru yapıyordu. Sınavlarda sesinin yanında fiziki görüntüsü ve genel kültürü özellikleri de aranıyordu.
O zamanlar hatırlarsanız bağlama taşıyan insana da tuhaf bakarlardı Bağlama taşırken utanırdı insanlar. Oysa ben insanın kendi özüne, kendi müziğine bu kadar yabancılaştırılmasını emperyalizmin bir oyunu olarak görüyordum. İlkelerini, geleneklerini, kendini, özünü inkardır bu. Bana sesin sanat müziğine daha yatkın, gel bu tarafta devam et dediler. Ama ben özellikle, milli kültürümüze sahip çıkmak için halk müziğini seçtim. Üstelik şehirde yetiştiğim için o nüanslar ses rengimde yoktu. Dinlediğin zaman, Karslı, Erzurumlu denilen yöresel üslup vardır. O bende olmadığı için beni çok ezdiler. Sınavları geçtim ama bu aldığım notların da yüksek oluşundandı. Eksikliğim olduğu için yöresel üsluba çok çalıştım.
O dönem Ankara’da TRT dışında ses sanatçısı yetiştiren kurum var mıydı?
Evet iyi kurumlar vardı. TUBİL, HAMOY, TURHOY gibi… Hem çok iyi sanatçı yetiştiriyorlar hem de halk oyunlarında çok başarılıydılar. Uluslararası başarıları da vardı. Bu kurumlar sanki “Yurttan Sesler”in alt yapısı gibiydiler.
NEJAT BİRDOĞAN’DAN ÖĞRENDİKLERİM
Kurs hocalarınız kimlerdi?
Repertuara Erkan Sürmen geliyordu. Mustafa Özgül, Yaşar Aydaş, Mehmet Özbek, Nida Tüfekçi de derslerimize girdi. Coşkun Güla hocamız ana hocamızdı.
Halk edebiyatı hocamız Nejat Birdoğan’dı ve çok güzel bir insandı.
İ.Can: Düşünün çalışmaya sabah başlayıp, akşamın altısında bitirip eve gidiyorduk. Uyku yok. Çünkü Coşkun Güla hocamız evde çalışmamız için 500 türkü notası vermiş ve bir tanesini yarın sınavda soracağım diyor. Ne yapacaksınız? Eve gidince hemen yemek yiyor ve başlıyoruz çalışmaya, gece saat bire kadar. Sabah derse giriyoruz, hoca alttan bir nota çekiyor. “Ayşe'nin evleri”… O gün çok yorgunuz ve akşam son derstesiniz. Karşınızda şirin mi şirin, gözlüklü gülen sempatik bir adam. Nejat Birdoğan...
Nejat Birdoğan sizde nasıl bir etki bıraktı?
Bize sürekli türkü sözlerinin anlamlarını bilerek okuyun çocuklar derdi. “Tamam, notayı öğrenelim ama türkünün içeriğini bilmek, notadan da önemlidir. Ne diyor bu türkü, kime ne ifade ediyor? Onu yüreğinizde hissedin. Hissettiğini de karşıya ezgiyle geçirin. Dört dörtlük, notalara doğru basabilirsiniz, türküyü çok güzel okuyabilirsin, ama o duyguyu karşı tarafa geçiremiyorsan o zaman sanatçıyım demeyin kendinize” derdi. O yüzden ben güfteye çok önem verdim. Şiir yazdığım için de beni ayrıca severdi.
ELDİVAN’IN KİRAZI
Eldivan'ın kirazı
Dosta gider birazı
Artık çekemez oldum
Bana ettiğin nazı
Bağlantı:
Haremi de yar yar haremi
Sen açtın sinemdeki yaremi
Üzüm koydum sepete
Yar oturur tepede
Öyle bir yar sevdim ki
Şan olsun memlekete
Bağlantı
Elmanın ağaçları
Hep kurumuş başları
Kurulmuş yaya benzer
O yarimin kaşları
Bağlantı
Irmak susuz olur mu
Dibi kumsuz olur mu
Ben müftüye danıştım
Yiğit yarsız olur mu
Bağlantı