Neşet Ertaş ‘Bozkırın tezenesi’ değil bir garip Abdal
Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. Doğduğunda göbek bağına bağlama kondu. Okula gitmedi. UNESCO ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ kabul etti
Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar yar oy yar oy yar oy
Doğduğunda göbeğinin üzerine bağlama konan Neşet Ertaş, küçük yaşta annesini kaybeder. 4-5 yaşından itibaren de babasının peşine düşer. Babası nerede çalmaya giderse o da yoldaşıdır artık. Çok uzak bir köyde yaşarlar. Bağlama yoktur. Ama annesi nereden bulduğunu bilmediği bir bağlama verir küçük Neşet’e. O günden sonra bir uzvu gibi hep onunla olur bağlaması. Babası Yusuf ustadan, o da babasından öğrenir bağlama çalmayı. Boynuz kulağı geçer. "Bozkırın Tezene"si olur Neşet Ertaş.
Ertaş, gönül tellerine dokunan sesi, mütevazi kişiliği ve bıraktığı eserleriyle geniş halk kitleleri tarafından sevilen, Kırşehir'in yetiştirdiği en önemli değerlerden biri. Babası ve ustası Muharrem Ertaş'ın üslubunu devam ettiren Ertaş, Türk halk müziğimize yeni bir nefes ve yorum kattı. Kırşehir'in UNESCO tarafından müzik şehri kabul edilmesinde çok önemli katkıları oldu.
NEŞET ERTAŞ KENTİN TEZENESİ
Gazeteci Yunus Ülger, 1990’dan 2000’lerin başlarına kadar halk ozanı Neşet Ertaş ile Almanya’da çeşitli söyleşiler yaptı. Yazarın bu söyleşileri, “Neşet Ertaş Kentin Tezenesi” adıyla yayımlandı. Ülger, kitabında Ertaş’ın çok küçük yaşta bağlama ve keman çalmayı öğrendiğini, babasıyla çocuk yaşında, sekiz yıl boyunca Kırşehir'in ilçelerinde, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Yozgat ve Kayseri'de köy köy gezerek ozanın deyimiyle “düğünlere şenlik” kattığını onun söyleminden aktarır.
Daha sonra Kırşehir'de kendisi gibi yetenekli diğer müzisyenlerle Abdallar Topluluğu'nu kurarak düğünlerde bağlama çalmaya devam eden ozan, bu yüzden okula gidemez ve okumayı ağabeyi Necati Ertaş'tan öğrenir.
‘GARİP’ MAHLASIYLA HAYATINI ANLATIR
Bu Garip başımı sevdaya saldım
Senin hasretinle sardım soldum
Şaşırdım yolumu perişan oldum
Bir Mecnun misali çöller içinde
Her kesimin gönlüne taht kurmayı başaran ozan, "Garip" mahlasıyla kendi hayatını anlattı.
Ertaş, "mahalli sanatçı" unvanıyla Ankara Radyosu'nda programlar yaparken, parmaklarındaki felç nedeniyle Almanya'ya giderek tedavi gördü, bu nedenle ara verdiği sanat hayatına 2000'de İstanbul konseriyle geri döndü.
UNESCO’NUN ‘YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ’
Neşet Ertaş, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanteri'ne alınarak "Yaşayan İnsan Hazinesi" kabul edildi.
Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine teklif edilen; "Devlet Sanatçısı" unvanını reddeden Ertaş, bunun sebebini bir röportajında; "Ne demek devlet sanatçılığı? Hepimiz bu devletin vatandaşıyız, bu memleketin sanatçısıyız. Ayrıca bir 'devlet sanatçısı' ne demek? Ben burada bir 'ayrım' gördüğüm için kabul etmedim." diyerek anlatmıştı.
Kitapta, Neşet Ertaş'ın müziği, insan ve yaşam anlayışı, dünya görüşü hakkında deneme niteliğinde yazılara yer verilmiş.
Ülger, kamuoyunda Ertaş'la özdeşleşen "Bozkırın Tezenesi" nitelemesi yerine "Kentin Tezenesi" demenin daha doğru olacağı konusuna da yer veriyor. Konuyla ilgili olarak mizah yazarı ve karikatürist Oğuz Aral'ın söylediklerine atıfta bulunuluyor.
'BİZ İNSAN OĞLUYUZ'
Neşet Ertaş'ın, Alevi Bektaşi inancı, TRT'nin Halk Müziği yorumu konusundaki görüşleri ile Almanya'da yaşadığı yıllarda hakkında yayımlanan öldü haberlerine ilişkin değerlendirmelerinin yer aldığı kitapta, Ertaş’ın Bektaşi olduğunu açıkça söylemesine karşın, bu inancını eserlerine neredeyse hiç konu etmediği anlatılıyor. Sadece 1986’da yayımlanan; "Türküler ve Deyişler" albümünde semah söyler. Ertaş konuyla ilgili olarak; "Eğer ayrı ayrı bir şey olsaydı, Allah herkesin alnına yazardı. Doğuştan itibaren biz insan oğluyuz, eşit cana sahibiz." der.
Neşet Ertaş tutkunu olan Oğuz Aral’ın, Bayram Bilge Tokel ile yaptığı söyleşi, Neşet Ertaş'ın ustasının babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler. Dolayısıyla müzisyenin, Abdal aşiretinden olduğunu ifade eder. "Abdalların müziğinin içeriğini ve yapısını belirleyen temel öğe elbette yaşam alanları olan Orta Anadolu bozkırıdır. Bu durum bütün müzik türleri için geçerlidir. Doğa, toplum ve yaşam koşulları, hiçbir sanat dalında olmadığı kadar kendini gösterir." der.
ABDALLARI GÜNDEME GETİRİR
Aral, Neşet Ertaş'ın babasıyla arasındaki farkın, babası yaşarken açık olmadığını, bunun zamanla büyüdüğünü söyler. Nedenini ise Neşet Ertaş'ın gençlik ve olgunluk çağında, kitle iletişim araçlarının çoğalmasına bağlar; "Radyolar, Almancı işçilerimizin getirdiği kaset çalarlar ve bantlar, birdenbire yöresel müzikçilere çok geniş alan yaratmıştır. Dolayısıyla, Neşet o zamana kadar hayatında hiç dinlemediği plakları, kasetleri, müzik çeşitlerini dinlemeye başlamıştır."
Neşet Ertaş, "Dertli Yoldaş" eseriyle Abdalların dışlanmasını başka bir boyutta tekrar gündeme getirir. Bu aynı zamanda toplumsal eşitsizliği dile getiren bir söylemdir.
Ey garip gönüllü dertli yoldaşım
Niye belli değil baharın kışın
Var mıdır sormazlar ekmeğin aşın
Zengin isen ya bey derler ya paşa
Fakir isen ya Abdal derler ya Çingen haşa
GÖBEK BAĞI ÜZERİNE BAĞLAMA
Neşet Ertaş doğduğunda, göbek bağının üzerine babasının bağlaması konur. Büyüdüğünde iyi çalsın diye. Ertaş; "Bizim ekmek kanalımız o, sülalece bununla geçinirdik. Bir baba oğlunun saz çalmasını istiyorsa saz, öteki keman çalmasını istiyorsa keman kordu. Bu bizim asırlar boyu gelen bir üniversitemizdi. Sınıfı geçen ya saz çalardı ya keman, geçemeyenler de ya davul ya zurna çalardı. Hepimiz aynı yerden ekmek yerdik." diye anlatır.