‘Nihavend’, İran’da şehir Türk müziğinde makam…
Üsküdar’da bir yaz akşamında dinlediğimiz Türk ve İran müziklerinin ardından ud sanatçısı Nima Davudi ile konuştuk. Türkiye’de müzisyenlerle projeler geliştiren Davudi, yakın kültürler arasında dostluktan yana
İran kemençesinde Çiçek Tebrizi, akordeon ve setarda Kaan Sancaktar, vokal ve defte Ali Moghaddam ve udda Nima Davudi’den oluşan “Çahargah” adlı dörtlü, Üsküdar’da 19 Ağustos akşamı İran ve Türk müziklerinden örnekler sundu. Abbare Kahve’nin bahçesindeki samimi ortamda düzenlenen konser, Üsküdar halkı ile Türk-İran müziği tutkunları tarafından ilgiyle dinlendi. İran’dan 7 ay önce Türkiye’ye gelmiş olan ud sanatçısı Nima Davudi, konserin ardından sorularımızı yanıtladı.
Genç müzisyen Nima Davudi, Azerbaycan Türkçesi konuşan bir ailenin çocuğu olarak 1990 yılında Tahran’da dünyaya geldi. Erkek kardeşi bir vokalist ve kız kardeşi de Fars edebiyatı ile ilgileniyor. “Müzik benim yetiştirilmemin ayrılmaz bir parçasıydı, ailemin bana verdiği harika bir hediyeydi.” diyen Davudi, dokuz yaşındayken annesi tarafından gitar derslerine yazdırıldığını, daha sonra müzik lisesine (konservatuar) devam ettiğini belirtti. Burada ud çalma konusunda yetkinlik kazanan Nima Davudi, 2009 yılında ud enstrümanının sanatını daha derinlemesine araştırmak üzere müzik üniversitesi yolculuğuna başladığını belirtti.
‘TÜRK MÜZİSYENLERLE KARDEŞ GİBİYİZ’
Nima Davudi, kendisiyle Doğu kültürleri ve müzik üzerine yaptığımız söyleşide, Çahargah’ın kuruluşunu ve altı aylık Türkiye macerasını da paylaştı.
-
Grup nasıl bir araya geldi?
İlginç olabilecek kısa bir açıklama yapmalıyım. İran’daki bir arkadaşım aracılığıyla Kaan ile tanıştım. Kaan grupta akordeon ve setar çalan arkadaşımız. Türkiye’ye gitmeyi planlarken Kaan’dan orada nasıl yaşayacağım konusunda yardım istedim. O da beni Özgür’le tanıştırdı ve o zamandan beri onun evindeyim. Zamanla Özgür’le kardeş gibi olduk. Türkiye’de yaşamak için yeterli param yoktu ve Türkiye hakkında yeterli bilgiye de sahip değildim. Özgür’ün evinde 3 ay yaşayıp sonra ev bakmam gerekiyordu. Sadece 3 aydan fazla kalmakla kalmadım, aynı zamanda çok yakın arkadaş olduk. Özgür Bektaş Kılıç, İstanbul Teknik Üniversitesinde müzikoloji okuyor ve çevresi geniş. Beni müzisyen arkadaşlarla tanıştırdı. Farklı dilleri akıcı bir şekilde konuşabiliyor. Beş yaşından beri okuma yazması var ve yüksek bir zekâya sahip. Kalbi temiz, iyi kalpli ve gördüğü herkese iyilik yapıyor. Bir kardeş gibi yanımda durdu. Bu yüzden ona minnettarlığımı ifade etmek istiyorum. Bu benim için çok değerli.
7 ayın sonunda birçok arkadaş edindim. Müzisyen arkadaşlarla birlikte müzik yapmaya karar verdik. İzlediğiniz konser, benim Türkiye’deki ilk performansımdı. Dördümüz yaklaşık 10 gün boyunca prova yaptık. Projenin adını “Çahargah” koyduk. Başlangıçta bu grup Çiçek ve benim tarafımdan kuruldu. Birlikte, farklı düzenlemeler içeren bir konser düzenlemeye karar verdik. Bunun gibi projeleri farklı müzisyenlerle gerçekleştirme niyetindeyiz, ancak kadro değişebilir. Müzisyenler müzik tarzına göre değişebileceğinden, bu karar sunduğumuz müzik türüne bağlı olacaktır.
BİRLİĞE İHTİYACIMIZ VAR
-
Birbirinden güzel Farsça ve Türkçe şarkılar dinledik. Bu repertuarı nasıl hazırladınız?
Repertuarı birlikte oluşturduk. Elbette seslendiremediğimiz parçalar da oldu ama gelecekteki performanslarımızda onlara da mutlaka yer vereceğiz.
Seçtiğimiz parçalar ağırlıklı olarak Orta Doğu ülkelerinin halk müziğinden oluşuyor. Maalesef bu geniş coğrafyada birlik ve beraberlik eksikliği var. Medeniyetin ve şehirleşmenin başladığı, binlerce yıllık kültürlere sahip olduğumuz bu büyük coğrafyada neden hala insanlar arasında savaş ve nefret var merak ediyorum. Keşke kimsenin başına bomba düşmese ve insanlar birbirini daha çok sevse.
Sorunuzdan saptığım için özür dilerim. Bu sorun yıllardır benim ve pek çok kişinin başını ağrıtıyor. Kendimi geliştirmek için tüm kültürlerden ilham almak istiyorum. Yapabileceğim tek şey bu. Farklı medeniyetlerin farklı kültürlerinden, danslarından ve müziklerinden faydalanmayı kastediyorum, belki de en azından kendi kalbime bir dostluk mesajı iletebilirim umuduyla. İranlı bir Türk, İranlı bir Fars ya da İranlı bir Kürt olmam önemli değil. İnsanlar arasında hiçbir fark yok. Sadece renk, dil ve görünüş olarak farklıyız. Yoksa gözyaşlarımız da kahkahalarımız da aynı.
MÜZİK BİZİ BAĞLIYOR
-
Peki bu ayrılığın sebebi nedir sizce?
İnsanlar okumuyor ve öğrenmiyor. Tarih ve kültür alanlarındaki çalışma eksikliğinin, daha geniş anlamda öğrenme eksikliğinin sadece kitap okumakla ilgili olmadığını düşünüyorum. Buna konuşmak, dinlemek, galerileri ziyaret etmek, konserlere katılmak, tiyatrolara gitmek de dahil. Ve doğayı deneyimlemek, ona saygı duymak. Tüm bunlar öğrenmenin bir biçimi olarak düşünülebilir.
Açıkçası, ben bir müzisyenim. Kariyerimi müzikte yapıyorum ve bütün kültürleri seviyorum. Benim için hangi kültür olduğu çok fark etmez. Ben müziği seviyorum. Arap müziği, Fars müziği, Türk müziği şeklindeki tanımlamalar benim için yeterli değil. Daha çok nasıl bir müzik keşfedeceğimle ilgileniyorum.
-
Türkiye, İran, Azerbaycan, Suriye, Mısır, Çin, Türk Cumhuriyetleri, isimlerini saymakla bitmeyecek Doğu kültürleri, büyük bir coğrafyayı oluşturuyor… Asya ülkelerinin ekonomik olarak kalkınması, beraberinde kültürel gelişmeyi de getiriyor. Bu kadim medeniyetlerin birbiriyle kültürel alış veriş içinde olması hakkında neler söylersiniz?
Aslında şu anki sohbetimiz de bir kültür alışverişi, düşüncelerimizin birbirimize aktarılması. Müzikte bu alışveriş çok daha basit. Müzikte birbirine yakın olan kültürler çok daha fazla ön plana çıkıyor. Örneğin Türk müziğinde “Nihavend Makam” kavramı vardır ve Nihavend İran’ın Hamedan eyaletinin bir parçası olan şehirdir. Bu tür etkileşimlerin sayısız örneği var. Nasıl ki bir apartmanın komşuları birbirlerinin evine gittiklerinde birbirlerine bir hediye götürürler, bir ülkeden diğerine seyahat ettiğimizde de o ülkeye götürdüğümüz “hediyeler”, kültür alışverişi olarak hayata geçer.