O bir deprem gönüllüsü, Lale Hanım'ın 90 günü

Merkez’e bağlı Sümerevler Mahallesinde gönüllü olarak depremzedelere destek olan Lale Hanım, ‘Üç aydır burada çok değiştim’ dedi, ‘Kazanç, özgürlük, mutluluk… Hep birlikte yaşanırsa güzel…’

İstanbul’da yaşayan Lale Aykanat, 6 Şubat depremine İzmir yolundayken yakalanıyor, o hızla arkadaşına yardıma koşuyor. Giderken onu nelerin beklediğinden habersiz, yardım malzemesi topluyor, iki günde malzemeleri bırakır dönerim zannediyor. Ama öyle olmuyor. Yardım isteyenler, o daha yoldayken 1’den 50’ye çıkıyor. Günler geçtikçe sayı 150 oluyor. 300, 500, 800 derken saymayı bırakıyor. İki günde döneceği yerden üç aydır hâlâ dönmüyor.

İmkânları olan, çevresi geniş birine benziyor. Eğitimli, güngörmüş, etrafında sevilen, işinde gücünde bir kadınken son üç ayda bambaşka bir dünyanın içinde yaşıyor. Adıyaman Merkez’de, depremden yerle bir olmuş Sümerevler Mahallesi sakinlerinin ayağa kalkmasına destek olmaya çalışıyor. Hikâyeyi kendisinden dinleyelim. Hem kendisini ve yaptıklarını, hem de depremi ve sonrasında yaşananları bize Lale Hanım anlatıyor:

İŞİN SEYRİ, İÇİNE GİRDİKÇE DEĞİŞTİ

  • Sizi tanıyalım, kimsiniz ve Adıyaman’a neden geldiniz? Neden hâlâ buradasınız, ne yapıyorsunuz?

Pendik Tuzla bölgesinde 15 senedir gayrimenkul danışmanlığı yapıyorum. Bir emlak işi için karavanımla İzmir’e gidiyordum. Depremden, yolda haberdar oldum. Çok sevdiğim lise arkadaşım Malatyalı, onu aradım. Yardıma çok ihtiyaç var, deyince hemen rotamı Malatya’ya çevirdim. Yollar karlıydı. Karavancılardan oluşan bir gruptan destek alarak depremin üçüncü günü Malatya’ya vardım. Fakat orada yaralar çabuk sarılmıştı. Karavan ağzına kadar malzeme doluydu, Malatya’da boşaltmak istemedim. Karavan grubundan Serkan isimli bir bey, çevresindeki 50 kadar kişiyle üç gündür hiç yardım almadıklarını, çaresiz olduklarını söylüyor, feryat figan Adıyaman’a gelmemizi istiyordu. Serkan Bey’le çok zor şartlarda yaptığım telefon konuşmasından sonra rotamı Adıyaman’a çevirdim. Akşam zifiri karanlıkta buraya geldim. Görüntüler korkunçtu, bütün duygusallığımı içime gömerek insanlara yardım etmeye çalıştım. Buraya birkaç günlüğüne gelmiştim. İşin seyri, içine girdikçe değişti, iki buçuk ayı geçti hâlâ buradayım.

  • Depremden sonra burada nasıl düzen kurdunuz ve neler yaptınız?

Başlangıçta işler çok zordu, yağma olayları çok oldu. Bir ayın sonunda ancak düzen kuruldu. Her çadırdan bir kişiyi telefonuma kaydettim, üç farklı Whatsapp grubu kurdum. Birinci grup destek ihtiyacı olanlar, yaşlı, yatalak, kimsesiz ve gücü olmayanlar. İkinciler güzel insanlar, ihtiyacı olanı ihtiyacı kadar alanlar. Üçüncüler fırsatçı ve yağmacılar, deprem öncesi maddi durumu iyi olmayıp krizi fırsat gibi görenler. Depremin üstünden üç aya yakın zaman geçti, benim bulunduğum bölgede fırsatçı ve yağmacı artık yok, baştan beri hepimiz çok dikkatli davrandık, yeltenenler hep aynı kişilerdi, fırsat olmayınca vazgeçtiler.

KOŞULLARLA DEĞİŞEN İHTİYAÇLAR

  • İhtiyaçları nasıl karşıladınız? Nasıl yardımcı oldunuz?

Bir defa şunu ayırt etmek gerekiyor, yardım ve destek farklı kavramlar. Buradakilerin yardıma değil desteğe ihtiyaçları var. Koşullar sürekli değişiyor. Başlarda en önemli sorun barınmaydı, çadır bulmak çok zordu. Çadırlar bulunduktan itibaren ısınma sorunu başladı. Soba, yorgan, battaniye ihtiyaçları. Sonrasında gıda ve su sorunu. 50 kişi için geldiğim yerde çadırların kurulması ile nüfus 150’ye çıktı. Tüp yok, bakliyat yok, sular akmaz, bulaşık yıkanmaz. Kızılay yemekleri sadece çadır kent ve konteyner kentlerde dağıtılıyor. Yetkililerle konuştuk, ikna ettik, bizim mahalleye de ve en az bir sene olacak şekilde üç öğün yemek işini ayarladık, çözdük, derken nüfus 800’e kadar yükseldi. Gıdanın ardından giyecek ihtiyacına sıra geldi, özellikle iç çamaşırı. Depremin ardındaki on günde hiçbir yardımda iç çamaşırı yoktu, kargolar gelmiyordu, bireysel siparişler vererek otobüslerle eksikleri otogara getirttik, terlik, iç çamaşırı, kıyafet… Onlar tamamlanırken sağlık ve sıhhi malzeme ihtiyaçlarına sıra geldi. Şampuan, deterjan, kâğıt havlu, karton bardak, vs… Sonrasında çocukların eğitim ve gelişim ihtiyaçları, gönüllü arkadaşlarım sayesinde 1000’e yakın okuma kitabı ve 500’e yakın test kitabı edindik. 3-6 yaş çocukları için sokakta anaokulu kurduk. Masalar, sandalyeler, boya kalemleri, defterler, eğitici setler getirttik. Böyle gidiyoruz bakalım.

STANDART OTURTMAYA ÇALIŞIYORUZ

  • Daha ne kadar burada kalacaksınız ve başka neler yapmayı hedefliyorsunuz?

Bu ara bir İstanbul’a gidip seçimden sonra tekrar geleceğim. Temelli kalmasam da buradan ayağımı çok uzun süre kesmeyeceğim. Bundan sonra yapmayı hedeflediğim şeylerin biri büyük bir asker çadırı edinip kurmak ve sokakta açtığımız anaokulunu içeri taşımak, yemeği içerde dağıtmak, lise ve üniversite öğrencileri için etüt merkezi, kütüphane, çok amaçlı toplantı yeri halinde bu çadırı kullanmak. Bir diğer hedef, sakinlerimize haftada bir doktor kontrolünü standart hale getirmek, hastaların yerinde bakıldığı, ilaç yazıldığı bir ortam yaratmak. Burada her gün çocuk saati yapıyoruz, 15 yaşa kadar herkese meyve suyu, kek, süt, kraker dağıtıyoruz. Bu ürünlerin en az bir sene bedelsiz alınabileceği bir destek bulmak da hedeflerim arasında.

‘BEN ARTIK ESKİ BEN OLAMAM’

  • İyimserlik, karamsarlık, umutsuzluk, umut… İki buçuk ayda daha çok hangi duyguların etkisinde kaldınız?

Hayatımda ilk defa böyle bir ortama şahit oldum. Haberlerden, sosyal medyadan görmenin ve anlamanın çok ötesinde manzaraların içinde yaşadım. Telefon çalışmaz, internet çalışmaz, sokaklar zifiri karanlık, hava aşırı soğuk. Buraya gelirken amacım üç gün hiç yardım görmeyip umutla beni bekleyeceklerini söyleyen Serkan Bey ve çevresindekilere yardım yetiştirmekti. Ruhumun ve kalbimin hızına, ayaklarım ve ellerim çok geç kaldılar maalesef. İnsanlar aç susuz arabalarda, soba yok, battaniye yok, çadır yok. Göçük başlarında grup grup insanlar, ölü, diri yakınlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Çaresizlik diz boyu, ortalıkta ne polis ne jandarma ne bir güvenlik ne kurtarma… Savaş alanı gibi bir şehir. Sonra sonra biraz toparlandı tabii, ama çok geç kalındı. Yaşamını kaybedenler, yaralı kurtulanlar, kolunu bacağını kaybedenler yarı yarıya azaltılabilirdi sanki, daha hızlı hareket edilseydi.

MUTLULUĞUN SIRRI PAYLAŞMAK

  • Bu tecrübeden siz ne kazandınız? Bir videonuzda “Bundan sonra ben artık eski ben olamam” diyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz?

Saint Benoit Fransız Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdim. Başarı ve güzel yaşamak hep hedefim oldu. Çok çalıştım, iyi kazandım. Para benim için her şey demekti. İtibar, özgürlük, istediğini satın alabilme, bunlar bana mutluluk verirdi. Burada geçirdiğim günler boyunca adeta bir okul daha bitirdim; para yine önemli, özgürlük, mutluluk, güzel şeyler… Ama kendi kendime değil, hep birlikte olursa… Bir terlik verirken gözü yaşaran bir kadın, portatif tuvalet buldu diye yüzü gülen yatalak nine, meyve suyu kraker saati bekleyen çocuklar, işten gelip çadırda çocuğunu mutlu gören babanın duası… Bunların verdiği mutluluk her şeyin önüne geçiyor. Burada çok değiştim, yapamam dediğim her şeye alıştım. Para, lüks, şatafat, bunlar artık bana biraz ağır gelecek. Mutluluğu büyütmek için paylaşmak gerekecek.

Sonraki Haber