O türkünün hikâyesini daha önce hiç duymadınız... Hekimoğlu türküsünün yürek burkan hikâyesi

Türküler, hem yüreğimizi burkan hem de bizi düşüncelere daldıran, kültürümüzde de önemli bir yer tutan şarkı türleridir. Her bir türkünün hikâyesi vardır. İşte yürek burkan türkülerin hikâyeleri...

Türküler, kültürümüzün önemli yer tutan parçalarından biridir. Bizi hüzne boğan, uzaklara daldıran hatta ağlatan türkülerin neredeyse hepsinin bir yazılma hikâyesi vardır. Sözleriyle yürek burkan ve hepimizin severek dinlediği türkülerin yazılma hikâyelerini sizin için derledik.

TÜRKÜLERİN YÜREK BURKAN HİKÂYELERİ

1. HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI

Doktor bulamadı bana ilacı, anam ilacı,
Baştabip geliyor zehirden acı, anam vay acı.
Garip kaldım yüreğime dert oldu,
Ellerin vatanı bana yurt oldu."

Yozgat'ta, iki komşu, çocuklarını beşik kertmesi yapmış. Aradan yıllar geçmiş, çocuklar büyüyüp evlilik çağına gelmiş. Oğlan düğünden önce askere gitmiş fakat askerde ince hastalığa (verem) yakalanmış. Kız tarafı da oğlanın hastalığını duyunca, kızlarının hasta oğlanla görüşmesine uzaktan bile olsa izin vermemişler. Oğlan, o zamanlar tedavisi çok zor olan bu hastalık için İstanbul'a tedavi olmaya yollanmış. Uzun süre hastanede yatmasına rağmen ne geleni ne gideni olmuş. Hastalığı da gün geçtikte ağırlaşmış. Hastanenin balkonundan etrafı seyrederken aklına sıla hasreti düşmüş. Bir ara gözü hastanenin bahçesindeki incir ağaçlarına ilişmiş. Almış bir kağıt kalem ve o titreyen, kalemi bile zor tutan elleriyle bir şiir yazmış. O günden sonra bir ay bile geçmemiş hastanede ölmüş.

2. YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE EV KURMASINLAR

"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler."

Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isminde çok güzel bir kız vardır. Köylerindeki bir düğünde, yabancı köylerden gelen Ali isimli bir genç Zeynep’i görür ve çok beğenir. Köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep’i Ali’ye verirler. Kısa zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep’ini alıp köyüne götürür. Zeynep’in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece yol sürer. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını, babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem, Zeynep’in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün yüksek bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp, için, için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve özlemini gidermeye çalışır. En sonunda da hastalığa yakalanarak vefat eder.

3. HEKİMOĞLU TÜRKÜSÜ

"Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye Fatsa bir oldu başedemedim
Ünye Fatsa arası ordu kuruldu
Hekimoğlu dediğin o da vuruldu"

"Hekimoğlu İbrahim, Fatsa’da yaşayan bir delikanlıdır. Gürcü Sefer Ağa’nın yanında çalışır ve onun kızına gönlünü kaptırır. Delikanlının kızla gizli görüşmeleri duyulunca, kızın nişanlısı olan Seyyid Ağa ve adamları Hekimoğlu İbrahim’in peşine düşer. Bir çatışma yaşanır. Bu çatışmada İbrahim, Sefer Ağa’nın önemli bir adamını öldürür. Bu olaydan sonra Hekimoğlu olarak anılmaya başlar. Dağa çıkar ve kaçarak yaşamaya başlar. Hekimoğlu’nun dağa çıktığını duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Yoksul halkla dostluk kuran, zenginlerden alıp fakirlere veren Hekimoğlu’nun ünü daha da artar. Himayesine birçok kişi girer. Gürcü beyinin korkulu rüyası olur. Bir gün Hekimoğlu’nun yeğenleri pusuya düşürülür. Bunu haber alan Hekimoğlu, intikam almak için pusu kurulan yere gider ancak kendisi de bu oyunda kurban olur. Uğradığı saldırıda ağır yaralanır ve can verir."

4. NEREDESİN SEN

"Şu garip halimden bilen, işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen?"

"Neşet Ertaş, Ankara’da gazinolarda çalıştığı dönemde yine gazinoda kendisi gibi şarkı söyleyen Leyla’ya âşık olur. Neşet Ertaş’ın babası Muarrem Ertaş, Ankara’ya radyoya bozlak okumaya gelir ve bu aşktan haberdar olur. Leyla’yla tanışmak ister. Leyla’yla tanışır. Ve der ki Neşet Ertaş’a, "Bu kız bizim dengimiz değil, ben senin bu kızla evlenmeni istemiyorum." Neşet Ertaş her ne kadar baba sevgisi yaşasa da içerisinde Leyla’ya olan sevdasına engel olamaz ve Leyla’yla evlenir. Üç çocukları olur. Ne yazık ki bir süre sonra anlaşamaz, ayrılırlar. Neşet Ertaş ayrılıktan sonra adeta efkâr yaşar, üç tane beste yapar. ‘Cahildim Dünyanın Rengine Kandım’ı babasına, ‘Yazımı kışa çevirdin tatlım dillim, Neredesin seni’yi de Leyla’sına.”

5. ZAHİDEM

"Zahidem kurbanım oy n'olacak halım
Yine bir laf duydum kırıldı belim
Gelenden gidenden oy haber sorarım
Zahidem bu hafta oluyor gelin"

Kırşehir’de bir köyde, Neşet Ertaş’ın eline bir kağıt parçası tutuşturulur. Bu kağıtta, öksüz bir çocuk tarafından yazılmış bir şiir vardır. Neşet Ertaş bu şiiri okur, hikayesini dinler ve o kadar etkilenir ki besteleyerek Zahidem türküsü haline getirir. Neşet Ertaş, “Benimki, boynumu bükük koyan eski bir aşk hikâyesidir. Çalgıcı dediler kız vermediler” demiş ve aslında herkesin bir Zahidesi olduğunu söylemiştir.

Kaynak: Merdan Güven, Qarala

Sonraki Haber