Okumaya bile dayanamayacaksınız! Osmanlı'da kan donduran işkence yöntemleri
Kulağa kan dondurucu gelen işkence, Osmanlı İmparatorluğu'nda uzun yıllar boyunca uygulanmış bir yöntemdi. Suçlulara ceza vermek ve konuşturmak için uygulanan işkenceler, kan donduran cinsten. İşte okumaya bile dayanamayacağınız işkence yöntemleri...
İşkence, şimdi kulağa kan dondurucu gelse de o dönemlerde yalnız Osmanlı İmparatorluğu’nda değil tüm dünyada uygulanan, o zamanın şartlarına göre 'sıradan' bir yöntemdi. Ancak Avrupa devletlerinden farklı olarak, Osmanlı'da işkence belirli yasalara bağlanmıştı. İkinci Bayezid'in 1826 Tanzimat Fermanı'na kadar geçerliliğini koruyan kanunnamesi 'Umumi Kanunname'de, işkencenin kime, nasıl ve hangi durumlarda yapılacağı ayrıntılı olarak belirtiliyordu. İkinci Bayezid’in 'Umumi Kanunname'sinin 32. maddesi, işkencenin nasıl, kime ve ne durumda uygulanacağına dair bir örnek teşkil ediyor.
Bir kimsenin üstünde ya da evinde çalıntı bir eşya bulunursa, eşya o kişi tarafından satın alınmışsa satanı bulduralar. Satan bulunamazsa ve önceden de hırsızlıkla suçlandıysa kadıya götürüle ya da bir başka yerde bulduğunu kanıtlayana değin işkence yapıla. Ama suçu kesinleşmeden önce ölmemesi için işkencede dikkatli davranıla ve işkencede ölenin dosyası kapatıla…
İŞTE OSMANLI'DAN KAN DONDURAN İŞKENCE YÖNTEMLERİ
1. YAĞLI KEMENTLE BOĞMA
Tam olarak işkence sayılmasa da, kan dondurucu olan yağlı kement yönteminde, suçlu eğer hanedan üyesi ise, yay kirişi ile boğulurdu. Eski Türk geleneklerine göre 'hanedan mensuplarının kanının yere değmemesi gerektiğinden' cellatlar suçlunun kanının dökülmemesine dikkat ederlerdi. Siyasi suçlular ise, yağlı kementle boğulurlardı. Bu kişiler boğulduktan sonra özel usturalarla kafaları kesilir ve ibret-i alem olması için mezar taşlarının üzerine yerleştirilirdi.
2. KAZIĞA OTURTMAK
Kazığa oturtmak, oldukça acı verici bir işkence yöntemiydi. Suçlu önce çırılçıplak soyulur, sonra elleri ve ayakları sıkıca bağlanırdı. Suçlu, bir insan bileği kalınlığındaki kazığa oturtulurdu ve omuzlarına bir çift yağ mumu dikilerek halka teşhir edilirdi. Bu ceza genellikle devlete isyan edenlere ya da korsanlara uygulanırdı.
3. ÇENGEL CEZASI
Çengel cezası, İstanbul Eminönü’nde uygulanırdı. 2 metreye yakın boyda, kalın kalaslardan oluşan çengel yapısının çeşitli yerlerinde sivri, keskin, tarak biçiminde çengeller bulunurdu. Suçlu, yine çırılçıplak halde elleri ve ayakları bağlanarak palangalarla çengelin ucuna çekilirdi ve birden çengelin üzerine bırakılırdı. Genellikle korsanlara, Celali isyancılarına, zina yaparken toplu halde basılmış olanlar üzerinde gerçekleştirilen çengel cezası, en çok 17. yüzyılda uygulanırdı.
4. KALEBENT
Kelime anlamı 'kaleye bağlanmış kişi' olan kalebent cezasında, suçlu gerçekten de uzak bir kaleye hapsedilirdi. Ceza süresi ise "ıslah-ı nefs", yani "ıslah olana kadar" olan kalebentlik, günümüzdeki müebbet hapis cezasına benzerdi.
5. ERİMİŞ KURŞUN DÖKMEK
Savaş zamanlarında özellikle casuslara uygulanan bir işkence yöntemi olan erimiş kurşun, suçlunun kulağından veya ağzından sokulan bir huniden erimiş kurşun akıtılarak uygulanıyordu. Suçlu kişini iç organları erimiş kurşunun etkisiyle çok geçmeden parçalanırdı.
6. TOP CEZASI
16. yüzyılın sonlarında Bostancıbaşı Ferhat Ağa’nın evli bir kadını kaçıran genç bir yeniçeri için uyguladığı top cezası, oldukça nadir bir cezaydı. Bostancıbaşı, çengel cezasını yetersiz bulup bu sıradışı yöntemi uygulamıştı. Üsküdar’da yakalandıktan sonra Tophane’ye getirilen bu yeniçeri, çırılçıplak soyulup bilek, diz, ayak, dirsek kemikleri demir çekiçlerle kırılmıştı. Yeniçeri daha sonra yağlı paçavralara sarılarak bir havan topunun namlusuna tıkılmış, havan topunun ateşlenmesi ile parçalanan bedeni havaya savrulmuştu.
Bu işkence yöntemlerinin yanında, suçluyu konuşturmak adına uygulanan diğer işkence yöntemleri ise şunlardı:
Suçlunun derisini diri diri yüzmek
Sinirlerini cımbızla çekmek
Falakaya yatırmak
Mankurt
Kemiklerini kırmak
Kaynayan sudan buz gibi suyun içine sokmak
Kaynak: serenti.org, rehberleo.com, tarihdergi.com