Ölümünün 62. yılı: Kartallı Kazım’la Nazım’ın yolları nasıl kesişti?
Kartallı Kazım, Kurtuluş Savaşı’na katılan binlerce neferden biri. Onu bilinir ve unutulmaz kılan ise Nazım Hikmet’in Kuvâ-yı Milliye Destanı’nda yer bulmasıdır
Yatıyor filintasının arkasında Kartallı Kâzım.
Kız gibi Osmanlı filintası.
Parlıyor arpacık
namlının ucunda:
yüz yıllık yoldaymış gibi uzak
ve bir damlacık.
Nazım Hikmet’in “bir damlacık” dediği o Kartallı Kazım, gerçek adıyla İbrahim Göleber’in, Kartal’ın ortasına dikilen heykelinin görkemi görenleri şaşkına çeviriyor. Her gün önünden geçenlere Kurtuluş Savaşı günlerini hatırlatarak selam veriyor. Tıpkı Nazım Hikmet’in “Yaklaştıkça büyüyor herif. / Zaten mehtapta heybetli görünür insan.” dizelerinde belirttiği gibi.
KAVGADAN ÖNCE DE SONRA DA BAHÇIVAN
1895 Yılında Kartal’a bağlı Pendik Yayalar Köyü’nde doğup büyüyen İbrahim Göleber, bahçıvanlık yaparken Kuvâ-yı Milliye’ye katılır. Zorlu günlerdir. Bu zorlu günlerde gösterdiği cesaretle kahramanlaşır. İstanbul’un işgal yıllarında Gebze, Kartal ve Pendik civarında gönüllü görev yaparak direnişçilere destek verir önce. Bahçıvandır aslında. Kartallı olduğu için “Kartallı Kazım” lakabını alır.
Ve kavga bittiği zaman
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman.
Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı,
kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan...
MİLLÎ MÜCADELENİN DESTANSI NEFERİ
Nazım Hikmet, Kuvâ-yı Milliye Destanı’nda kendisiyle ilgili her türlü bilgi ve ayrıntıya yer verdiği Göleber ile hapishanede tanışır. Nazım Bursa’da yatarken, Kartallı Kazım, 1941 yılında, aile içi problemlerden hapse mahkûm olur ve Bursa cezaevine konur. Cezaevinde Nazım Hikmet’in yanı sıra İbrahim Balaban, Kemal Tahir de oradadır…
Memleketin insan manzaralarını destansı bir dille anlatan Hikmet, Kuvâ-yı Milliye Destanı’yla da kurtuluş mücadelesini en iyi anlatanlardandır... Kartallı Kazım’ın, yani İbrahim Göleber’in hikayesini de cezaevinde dinliyor ve destanında uzunca yer veriyor.
ADI NUTUK’TA DA GEÇİYOR
Kartallı Kazım, Atatürk’ün Nutku’nda da “kahraman direniş önderlerinden biri” olarak sözü edilen Yahya Kaptan’a bağlı olarak mücadele eder.
İngilizlerin karargâh olarak kullandığı Gebze karakoluna kendini aldırıyor ve işgalcilerin gönlünü kazanıyor. Burada, uzun bir süre hissettirmeden Kuvâ-yı Milliye için bilgiler topluyor. Ardından öğrendiği ne varsa Yahya Kaptan’a ulaştırıyor. Kartallı Kazım’ın İsmet İnönü ve Halide Edip Adıvar’ı Ankara’ya ulaştıran ekibin içinde de yer aldığı da söylenir...
Nazım Hikmet, şiirini esas olarak hain Mansur’u öldürmesini üzerine kuruyor. Merkezden gelen emirle Katallı Kazım, İngiliz ajanı Mansur öldürecek:
Kâzım iyi hesaplamış herifin geçeceği yeri.
İşte sökün etti Mansur karşıdan:
beygirin üzerinde.
Beygir yüksek,
İngiliz kadanası.
Kendi halinde yürüyor hayvan
ortasında demiryolunun
sallana sallana,
ağır ağır.
Tercüman herhalde bırakmış dizginleri,
başı sallanıyor,
belki de uyuyor üzerinde beygirin.
Nazım Hikmet’in “Kuvâ-yı Milliyeci Kartallı Kazım” olarak adlandırdığı İbrahim Göleber, Pendik Yayalar Mezarlığı’nda düzenlenen törende dualarla anıldı. Törene; Kartal Belediyesi, Pendik Belediyesi Meclis Üyeleri, Göleber’in ailesi, Kartal Belediyesi Başkan Yardımcıları, Belediye Meclis üyeleri, belediye birim müdürleri, mahalle muhtarları, Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticileri ve çok sayıda Kartallı vatandaş katıldı.
Deniz kıyısına indiler.
Orda boş bir fabrika var,
bir de beyaz bir ev,
tahta iskelesi iner denizin içine kadar.
Mansur suya giriyor,
kâatlar ıslanacak.
Beşinci kurşunu yaktı Kâzım.
Suya düşüp kaldı önde giden
ve Kâzım tazelerken şarjörü
bir ışık yandı beyaz evde,
bir pencere açıldı.
Galiba bir kadın baktı dışarıya.
Boğazlanıyormuş gibi bağırdı Mansur.
Pencere kapandı,
ışık söndü.
Tercüman attı kendini tahta iskeleye.
Art ayakları kırılmış bir hayvan gibi sürünüp tırmanıyor.
(…)
Namussuzun biriydi Mansur,
muhakkak.
Düşmana satılmıştı,
orası öyle.
Kaç kişinin başını yedi,
malûm.
(…)
Ne malûm? dersen :
Dövüştü pir aşkına,
yaralandı birkaç kere
ve saire.
Ve kavga bittiği zaman
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman.