Önceliği her zaman köylü oldu

‘Türkiye’de şehirden gelen başbakanların köyü bilmeleri ve anlamaları bu toprakların yeşererek ürün vermeye devam etmesinin ne denli önemli olduğunu kavramaları pek kolay ve rastlanır bir şey değil. Ben gerektiğinde, yeri geldiğinde bunu her platformda anlatmaya çalışıyorum’

Yıl 1980...
Rahmetli Süleyman Demirel 12 Eylül orgeneral Kenan Evren askeri darbesinin zamanın liderlerine getirdiği siyaset yasağının kaldırılması için meydanlara inmiş, çabalıyor.
Güneş gazetesinde çalışıyorum. Güniz Sokak’ta gazetem için nehir bir röportaj yapıyorum. Kendilerine şu soruyu yönelttim:
"Siz başbakan olarak Türkiye’yi yönettiğiniz yıllarda köylüye taban fiyat tespitlerinde hep cömert davrandınız. Aynı cömertliği KİT işçilerine, memur aylıklarına, emekli, yetim dullara verilen maaş zamlarına yansıtmadınız."
Demirel durdu, uzunca bir es verdi. Sonra aklımdan hiç çıkmayan şu sözleri söyledi:
"Bu sorunuz bana hep söylendi geldi. Bunu da benim köylü olduğuma bağladılar. Türkiye’nin en büyük zenginliği vatan topraklarının 150 milyon nüfusa kadar üzerinde yaşayanları kimseye muhtaç etmeden besleyebilir olmasıydı. Buna fevkalade önem verdim. Bu zenginliğimizin geriye düşmemesini sağlamaya çalıştım, korudum. Sorunuzun yanıtı budur."
"Anladım efendim" dedim.
"Hayır, anlamadınız. Anlamanız için bir şey daha açıklamam gerek. Ben Adalet Partisi Genel Başkanı olarak ilk girdiğim seçimde köylümüze bir şey vaat ettim, şehirde ne varsa iktidarımızda onu köye getireceğim. Bunu da şunun için yaptım. Köylü şehirdeki yaşantıya özenerek göç etmesin. Çünkü köylü şehre göçtü mü, bir daha köyüne dönmez, dönemez. Köyden kente göçü durdurmak için bu vaatte bulundum."
Açıklaması için kendilerine teşekkür ettim. "Müsaade ederseniz, bu açıklamanız bana bir soru daha sormamı gerektirdi".
Demirel:
"Sor, sor" dedi. Ve şu soruyu sordum:
"Başbakan rahmetli Adnan Menderes bu sizin yaptığınızın tam aksini yaptı. Köylüye şehirlere gelin boş bulduğunuz arsalara başınızı sokacak gecekondu yapınız. Seçimlerde Demokrat Parti’ye oy verirseniz, biz iktidarda kalırsak, size tapu veririm. Yolunuzu, elektriğinizi, suyunuz bağlatırım."
Demirel rahmetli güldü.
"Bana sorduğunuz soruyu ben yanıtladım. Bu son sorunuzun muhatabı ben değilim. Onu da Menderes’e sorun."

DEMİREL SİYASETE ATILMADI, İTİLDİ
Rahmeti Demirel Isparta’nın İslam Köyü’nden yoksul bir ailenin çocuğu. İlkokul öncesi köyde çobanlık yapıyor. Bu nedenle siyaset yıllarında kendisi "ÇOBAN SÜLÜ" olarak anıldı.
Demirel çocukluk yıllarını andığında köyün susuzluğunu ve elektrik yokluğundaki gece karanlığını, köyde parmak kalınlığında akan tek çeşmenin önünde köy kadınlarının yaptığı kuyruk ve annesinin çeşmeden su taşımalarını hep anlatır.
"Annemin çeşmeden su taşımaktan kolları uzamıştı" der ilkokulu Isparta’nın İslam Köyü’nde bitirip sonar ortaokul ve liseyi Isparta’da okudu. Liseli yıllarında köyde çekilen su sıkıntısının ülkenin yoksunluğu olmadığını anlar. Türkiye’nin yeterince suyu vardır. Akarsular dağlardan inip denizlere karışmakta, nehirlerin suları barajlarda toplanamadığı için de heder olup gittiğini görür. Bu kaynaklar ne köylünün tarlalarını sulamakta ne de arıtılarak içme suyu olarak kullanılabilmektedir.
Demirel liseyi birincilikle bitirir. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin sınavlarını da birincilikle kazanır. O tarihlerde İTÜ’de İnşaat Bölümü’nde Baraj Mühendisliği vardır ama hiç talibi olmadığı için kağıt üstünde kalmıştır. Demirel sınavı kazanıp üniversiteye başvurunca Baraj Mühendisi olmak istediğini belirtir. Üniversite genel sekreteri kendisini çağırır.
"Oğlum sen baraj mühendisi olup ne yapacaksın? Kim sana baraj yaptıracak" diyerek caydırmaya çalışır.
Demirel ısrar eder ve o yıl İTÜ’de inşaat fakültesinde ilk kez baraj mühendisliği bölümü açılır.

CUMHURİYET DÖNEMİNİN EN GENÇ GENEL MÜDÜRÜ
Demirel’in İTÜ’yü okurken siyasete ilgisi yoktur. Tek dileği baraj mühendisi olarak Türkiye’de barajlar inşa ederek ülkenin dağdan inen sularını denizlere akarak heder olmamasını sağlamak.
Ve Demirel, Menderes döneminin 36 yaşında Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürü’dür. O gün de bugün de devletin en genç genel müdürü olma rekorunu taşımaktadır.
Demirel DSİ Genel Müdürü olur olmaz barajlar konusunda türkiye ciddi adımlar atar. Demokrat Parti 1950 yılında başlayan iktidarının on yılı içinde öncelikle Seyhan Barajı’nın 1953 yılında temeli atılır, 1956 yılında yapımı tamamlanır. Sırada Keban Barajı vardır. Demirel İTÜ’de okurken GAP projesini aklına koyar. Bu proje Türkiye’nin denizlere akıp giden sularının insanın kullanımına ve Güneydoğu’nun sulu tarıma geçilmesinin gereğidir.
Demirel başbakan Menderes’in kendisini DSİ genel müdürlüğüne atadığında bu projenin sevdalısıdır.
GAP ile Güneydoğu’nun kıraç toprakları verim kazanacak, yöre halkı tarımla zenginleşecek, Türkiye bu yolla tarım ürünleri ihraç edecek, Demirel için ülkenin yoksulluğu yenmesinin tek yolu budur.
Ne ki GAP’a başta İsrail olmak üzere kaynağı Türkiye’de olan Fırat Nehri’nin Ortadoğu’ya geçtiğinde kat ettiği ülkelerin tümü bu projeye karşıdırlar.
GAP Türkiye’de Fırat’ın suyunu barajlarda toplarsa içinden geçtiği ülkelere yetmeyecektir.
Menderes döneminde DSİ genel müdürü olan Demirel bu projesini pek gün ışığına çıkarmamış ama vazgeçmemiştir de. Kaldı ki Seyhan ve Keban bu entegre projenin birer parçasıdırlar.
27 Mayıs askeri darbesinden sonra Demirel DSİ genel müdürlüğünden Milli Birlik Komitesi’nin ikinci bir emre kadar hiçbir bürokratın görevinden istifa edemeyeceği konusundaki kararı çıkmış ve Demirel buna rağmen darbe yapan askeri iktidarın emrini dinlemeyerek istifa etmiştir.
1962 yılında Demokrat Parti’nin başta Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü cumhurbaşkanı olan hapishanedeki Celal Bayar Demokrat Parti tabanını yönlendirerek kurdurduğu Adalet Partisi de ihtilale karşı çıkan ve Milli Birlik Komitesince reysen emekliliğe sevk edilen zamanın üçüncü ordu kumandanı orgeneral Ragıp Gümüşpala Genel Başkan, Demirel de Genel Başkan Yardımcısı’dır. Gümüşpala’nın 1964 yılında kalp krizi geçirerek ölmesi sonrasında yapılan Adalet Partisi kurultayında Demirel, Adalet Partisi Genel Başkanlığına getirilir.
Demirel Adalet Partisinin başkanı olarak kurduğu hükümet programlarında yeniden GAP’ı gündeme alır. 1966 yılında Keban Barajı’nın temeli atılır ve bu baraj 1974’te işletmeye açılır.
Ekonominin el verdiği ölçüde GAP Güneydoğu’nun Urfa ovalarını sular hale gelir.

BİR KURUŞ MAAŞLA GAP’IN YÖNETİMİNE TALİBİM
Bu arada 1980 yılında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren bu darbeyle ülkenin yönetimine el koyar.
1980 yılına kadar ABD bütün geri kalmış ülkelerde ordu güçleriyle ihtilal yaptırarak o ülkeyi avuçlarının içine alıp istedikleri gibi yönetirler. Ve ABD hükümeti ihtilal yapılacak ülkede bir hafta on gün önce o ülkenin başbakanını ziyaret ederek diplomatik bir dille darbeyi bir çeşit haber verir. Bunla amaç ülkenin ihtilale uğrayacak yöneticisinin korkarak kaçması ve ihtilal yapacakların da bu yolla rahatlamasıdır.
80 öncesi ihtilali de bu kurgu içerisinde Süleyman Demirel’e de bir çeşit haber verilir. Süleyman Demirel elçi ile konuşmasında "Çok üzgünüm, sanayileşmede çok ciddi adımlar atmış ve sona doğru gelmiştik. GAP’ı da bitirerek Güneydoğu’nun bütün ovalarını sulu tarıma kavuşturacak, bu yörelerde yaşayanları da zenginleştirecektik" diyerek üzüntüsünü belli eder. İhtilalin kendisini iktidardan düşüreceğine değil, üzüntüsü GAP’ın bitirilemeyeceğine dönüktür.
ABD büyükelçisinin haber verdiği ihtilal 1980 yılının 12 Eylül’ünde yapılır. Darbeyle ülkenin yönetimine el koyan Kenan Evren GAP’ı rafa kaldırır.
Demirel’in kendisini iktidardan düşüren ihtilali yapan Evren’e basın yoluyla bir önerisi olur:
"Bir lira maaşla GAP’ın yapımının sorumluluğunu bana verin. Çadır kurar bu projeyi çadırda yürütürüm" der.
Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Amerikalıların önerisiyle ekonomiyi yönetmek üzere ihtilal hükümetinin ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına getirilen Turgut Özal yapılan ilk seçimde Anavatan Partisi’ni kurarak ülkenin başbakanı olunca GAP’ın uykuya yatırılması sürdürülür.
Demirel 1989 yılında yasakların kalkması sonucu Doğruyol Partisi ile genel seçimlere girer. Partisini seçimden birinci olarak çıkarır ama anayasa gereği hükümet kurmaya meclisteki sandalye sayısı yetmemektedir. Seçimlerden ikinci parti çıkan İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’nün Genel Başkanı olduğu SHP ile Demirel’in Doğruyol Partisi koalisyon kurar.
Koalisyonun başbakanı olarak Demirel’in kurduğu hükümetin meclise sunduğu programın içinde GAP’ın uykudan uyandığını, yeniden programa alındığını görüyoruz.
Demirel’in İnönü ile kurduğu hükümet Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın kalp krizi geçirerek ölümü sonrasında Meclis, Başbakan Süleyman Demirel’i Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçer ve Çankaya’ya çıkarır.
Demirel cumhurbaşkanı olunca partisinin kurultayında Prof. Dr. Tansu Çiller başbakan olur. Hükümet kurar, bu arada Çiller’in kurduğu hükümetin programında GAP’ın yine uykuya yattığını görürüz.
Rahmetli Demirel’le GAP üstüne son iki konuşmamızın biri Çankaya’da biri Çankaya sonrası Güniz Sokak’ta oldu.
Cumhurbaşkanıyken kendilerini Çankaya’da bir ziyaretimde "Sayın cumhurbaşkanım sizin GAP bir sevdanızdı. Cumhurbaşkanı olarak bu sevdanızın izini sürecek misiniz" diye sordum.
Bu soruma biraz hüzünlü şu yanıtı verdi:
"Türkiye’de şehirden gelen başbakanların köyü bilmeleri ve anlamaları bu toprakların yeşererek ürün vermeye devam etmesinin ne denli önemli olduğunu kavramaları pek kolay ve rastlanır bir şey değil. Ben gerektiğinde, yeri geldiğinde bunu her platformda anlatmaya çalışıyorum. Yapacağım budur ama gelen hükümetler eski hükümet programlarının devamı olarak GAP’a ödenek faslı açıyorlar. Bu bile bir umuttur. Açılan faslın aktarımlarla işler hale getirilmesi mümkündür. Bu projeyi yaşadığım sürece ısrarla izleyeceğim ama nasıl bir yol yürünecek onu da ben bilmiyorum ki size aktarayım" dedi.
İkinci konuşmamız Güniz Sokak’ta oldu. Tayyip Erdoğan Başbakan.
"Sayın cumhurbaşkanım GAP’tan bir haber var mı?" diye sordum. Biraz umutlu "Evet" dedi. "Kendileriyle konuştum, bu konuda kendilerinin de istekli olduklarını söylediler. Bütçeye bu dönem ödenek koyacaklar ve GAP mutlaka bitirilecekmiş. Bunun takipçisi olacağım, başarılırsa da çok sevineceğim" dedi.

2015 YILINDA DEMİREL'İ KAYBETTİK
Yıl 2019. Demirel’den aldığım bilgiye göre Demirel’e bu konuda söz veren Tayyip Erdoğan sanırım o günden bugüne GAP’ı hiç ağzına almadı. Böyle bir projenin Türkiye’ye neler getireceğini kavramış gibi görünmüyor ve Türkiye bu projeyi bitirmediği için Güneydoğu ovalarının topraklarının büyük bir bölümü sulanamıyor. Güneydoğu’daki hayvancılığı zor geçen kış şartlarında hayvanların beslenmesi için gerekli samanı bulamıyoruz. Ne acıdır ki ithal ediyoruz. Mardin’in, Kızıltepe’nin ovalarında mercimek ekinini geliştiremiyoruz ve Türkiye bugün Demirel’in yazımın başında andığım 150 milyon nüfusa kadar üstünde yaşayanları besleyebilecek olan topraklarımız henüz bu nüfusun yarısındayken besleyemez durumdayız. Aklınıza sarımsaktan, soğana; patatesten, kuru fasulyeye, nohuta kadar tarım ürünleri ithal ediyoruz. En acısı da Güneydoğu’da Ortadoğu’ya sevk edilen et ürünleriyle döviz girdisi sağlayan Türkiye ne yazık ki bu avantajını da kaybetti ve artık bugün hayvanlarımızı da besleyemediğimiz için dışarıdan et ithal etmek durumundayız.
1980 yılı öncesi Amerikan büyükelçisinin Demirel’e ihtilali haber verirken Demirel’in hüzünlendiği ve hayalindeki GAP yarım kaldı. Sanırım bu gidişle hiç de tamamlanamayacak.

Sonraki Haber