Önlem alınmazsa Türkiye’nin yüzde 30’u kuraklaşacak! Su yönetim planlarını iklimle güncellemeli
Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı, Akdeniz Havzasındaki iklim değişikliğini değerlendirdi. Yavaşlı, yüzyıl sonunda Türkiye’nin yüzde 30’undan fazlasının ‘kurak’ veya ‘yarı kurak’ olarak sınıflandırılacağını, bundan en çok Orta ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin etkileneceğini söyledi
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı, Türkiye’nin de içinde olduğu Akdeniz Havzasındaki iklim değişikliğini değerlendirdi. İklim değişikliğinin Türkiye’deki kurak iklim koşullarını nasıl etkileyeceğini inceleyen çalışmaya göre, yarı kurak veya kurak koşullara doğru kayma yaşanacak. Yavaşlı, yüzyıl sonunda, Türkiye’nin yüzde 30’undan fazlasının ‘kurak’ veya ‘yarı kurak’ olarak sınıflandırılacağını, en çok etkilenecek bölgelerin de Orta ve Güneydoğu Anadolu olacağını belirtti. Çalışmada, yağış, sıcaklık, akış, toprak nemi ve yeraltı su seviyesi gibi çeşitli değişkenlerle hesaplanan 3 ayrı kuraklık indisindne faydalanıldığını söyleyen Yavaşlı, şunları aktardı:
“Araştırmanın bulgularına göre, çalışılan üç kuraklık indisi de (Pinna Birleşik Kuraklık İndisi, Erinç Kuraklık İndisi ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı Kuraklık İndisi) benzer bir eğilime işaret ediyor: İçinde bulunduğumuz yüzyıl boyunca Türkiye’de nemli alanlar azalırken, kurak ve yarı-kurak alanlar artacak. İki indiste, kurak alanlarda artış öngörürken, Erinç indisinde ise nemli alanların azalacağı görülüyor.
NEREDEYSE YARISI YARI-KURAK
“Çalışmada faydalanılan kuraklık indislerinden ilki, kurak iklim koşullarını, yıllar içindeki ortalama yağış ve en kuru aydaki sıcaklık verileriyle hesaplayan Pinna Birleşik Kuraklık İndisi. Özellikle kurak mevsimlerdeki iklim koşullarını başarıyla ölçen bu indis, 1981-2010 yılları arasında Türkiye’nin neredeyse yarısının yarı-kurak olduğunu tespit ediyor. Yarı-kurak alanlar, özellikle Marmara Bölgesi’nin batısında, Ege Bölgesi’nin büyük kısmında ve Orta ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunuyor. Bu indise göre, ülkenin yüzde 42’si ‘nemli’ iken, yüzde 8’i ise ‘çok kurak’. Bu kurak alanlar ise çoğunlukla Orta ve Güneydoğu Anadolu’da yer alıyor. Ancak yapılan çalışma, iklim değişikliği nedeniyle, tespit edilen kurak alanlarda artış olacağını ortaya koyuyor.
İYİMSER SENARYODA BİLE ARTIYOR
“Küresel ısınmaya sebep olan sera gazı salımlarında büyük azalma öngören ve 2050 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşılacağı varsayımıyla hareket edilen iyimser senaryoda dahi, bu indiste tespit edilen kurak alanların yaklaşık yüzde 4 oranında artacağı öngörülüyor. Öte yandan küresel sera gazı emisyonlarının gidişatı, bu senaryoyu giderek daha az muhtemel hale getiriyor.
“Salımların mevcut düzeyde devam ettiği kötümser senaryoda ise, yüzyıl sonuna doğru, ‘çok kurak’ alanların ülkenin yüzde 15’ini kapsayacağı hesaplanıyor. Bu senaryoya göre, içinde bulunduğumuz yüzyıl boyunca, Türkiye’de nemli alanlar giderek azalacak. Bu azalmadan en çok etkilenen bölgeler, Marmara ve Doğu Anadolu olacak. Ülkenin kuzey kıyıları ve Doğu Anadolu’nun bazı yaylaları haricinde ise, nemli iklim tipine sahip alan kalmayacak.
ÇOK NEMLİ ALANLARDA YÜZDE 20 AZALMA
“Türkiye’nin önde gelen fiziki coğrafyacılarından Prof. Dr. Sırrı Erinç’in geliştirdiği ve adıyla anılan Erinç Kuraklık İndisi ise kurak ve nemli alanların yanı sıra, kurak mevsimin süresini de ölçme konusunda faydalı bir yöntem. Bu indise göre, kurak alanlar Türkiye’nin yüzde 0.3’ünü kaplıyor ve Güneydoğu Anadolu’daki Suriye sınırında gözleniyor. Toprakların yüzde 8’ine denk gelen yarı kurak alanlar ise Orta ve Güneydoğu Anadolu’nun yanı sıra, Doğu Anadolu’nun en doğu bölgelerinde yoğunlaşıyor. Bu indise göre 1981-2010 yılları arasında Türkiye topraklarının yüzde 36’sı, yarı nemli.
“Özellikle Türkiye için geliştirilmiş olan Erinç İndisi’nde kullanılan bazı veriler de farklıdır. Bu indiste, kısa vade için (2011-2040) belirgin bir değişim beklenmese de, yüzyıl sonuna doğru tablo değişiyor. 2071-2100 dönemine gelindiğinde, kötümser senaryoya göre, kurak alanların yüzde 9’u bulacağı, yarı kurak alanların ise yüzde 29’a ulaşacağı görülüyor. Ancak bu indisin tespit ettiği daha da büyük değişim, çok nemli koşullarda görülüyor. Kötümser senaryoda, bu alanların yüzyıl sonuna doğru yüzde 20 azalması bekleniyor.
YÜZDE 43 SENARYOSU!
“Dikkate alınan üçüncü indis ise, dünyadaki kuraklık çalışmalarında yaygın olarak kullanılan ve sıcaklık, yağış ve doğal yüzeylerden buharlaşma gibi, Türkiye’de kuraklık koşullarını en çok etkileyen faktörleri dikkate alan Birleşmiş Milletler Çevre Programı Kuraklık İndisi. Türkiye’nin yüzde 6’sını yarı kurak olarak sınıflandıran İndis’te, bu alanların yüzyıl sonuna doğru ciddi oranda artacağı öngörülüyor. Buna göre, kötümser senaryoda yarı kurak alanlar yedi kattan fazla artarak ülkenin yüzde 43’ünü kaplayabilir. Gerçekleşmesi pek olası görünmeyen iyimser senaryoda ise bu alanların yüzde 10’a yükseleceği tahmin ediliyor.”
SUYUN GERİ DÖNÜŞÜMÜ
Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı, verileri paylaştıktan sonra önlem alınması çağrısı yaptı:
“Kuraklık koşullarındaki değişiklikleri daha iyi anlamak ve yönetmek, Türkiye’nin iklim değişikliğine dayanıklılığını artırabilir; su kaynaklarını, ekosistemleri ve tarımı koruyabilir; artan kuraklığa karşın nüfusun refahını sağlayabilir. Bu çalışmanın bulguları da, kuraklığın, su kaynakları yönetimi, tarımsal planlama ve uyum stratejileri üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. “Artacak kuraklık koşullarına uyum için yapılması gerekenlerden biri, su yönetim planlarını, iklim modellemelerini dikkate alarak güncellemek ve su kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvenceye almak. Su kaynaklarının etkin kullanılmasını sağlayacak önlemler almak ise bir diğer önemli adım.
“Bunun için izlenebilecek bir yöntem, su tasarrufu sağlayan teknolojileri, suyun yeniden kullanımını ve geri dönüşümünü, ayrıca tarımda suyun verimli kullanılmasını destekleyen politikalar geliştirilmesi. Bunların yanı sıra, kuraklığa dirençli tarım ürünleri geliştirilmesi için araştırma-geliştirme çalışmalarına kaynak ayırmak, kuraklığın tarımsal üretim üzerindeki etkilerini asgaride tutabilmek için önem taşıyor.”