Opera sanatçısından bağlamayı yayma bildirisi
‘Opera sanatçısı olarak verdiğim bildirinin konusu, bağlamanın, okullarda müzik eğitiminde kullanılma yöntemleriydi. Opera Müdürü beni çağırıp “Sen ne yapıyorsun, biz okullardan bağlamayı, utları atmak istiyoruz, sen bir opera sanatçısı olarak nasıl böyle bir bildiri verirsin” diye kızmıştı’
Bu hafta, TRT İzmir Radyosu Türk Halk Müziği ses sanatçısı ve Yurttan Sesler Koro şefi Köksal Coşkun müzik eğitiminde nasıl bir süreç yaşadığını anlatıyor. Neden operaya geçtiğini, yüksek lisans tez konusunu ve müzikte ayak kavramını gelin birlikte dinleyelim.
- Müzik eğitiminiz ve bu konudaki çalışmalarınızı anlatır mısınız?
1982 yılında, İzmir Radyosu'nda, TRT'nin açmış olduğu yetişmiş ses sanatçısı sınavına girdim ve kazandım. Aynı yıl, İzmir Radyosu’nda yetişmiş ses sanatçısı olarak göreve başladım. 1983 yılında İzmir Devlet Operası’nda sınav açıldı. Sınava girerek operayı da kazandım. TRT’deki kadromun gelmesi gecikince, opera da sözleşme imzalamam isteniyordu. Ben de operadaki sözleşmeyi imzaladım. Amacım TRT’de kadrom gelinceye kadar çalışmaktı. O zamanki Halk Müziği Müdürü rahmetli Durmuş Yazıcıoğlu, “Operaya başla, kadron geldiğinde bize gelirsin”, yedi, sekiz ay sonra beni çağırarak, “Radyo için sözleşmen geldi ama işe başlayamazsın, çünkü başlarsan İzmir Devlet Operası’ndan istifa etmen gerekiyor. Ancak istifa edersen de üç yıl işe giremeyeceksin” açıklamasını yaptı. Gençliğin verdiği tecrübesizlikle resmi işlerin nasıl yürüdüğünü bilmediğim için Radyo’daki sözleşmeyi imzalayamadım. Üç yıl İzmir Devlet Operası’nda çalıştım. O yıllarda, opera temsillerinde sahne alırken yanı sıra opera dergisine yazılar yazdım. Birinci Ulusal Müzik Bilimleri Kongresi'nde bildiri sundum. Kursiyer bale öğrencilerinin blok flüt derslerine girdim.
ÇAYKOVSKİ DE HALK MÜZİĞİNDEN BESLENDİ
- Ulusal Müzik Bilimleri Kongresi'ne hangi konuda bildiri vermiştiniz?
Opera sanatçısı olarak verdiğim bildirinin konusu, bağlamanın, okullarda müzik eğitiminde kullanılma yöntemleriydi. Opera Müdürü beni çağırıp “Sen ne yapıyorsun, biz okullardan bağlamayı, utları atmak istiyoruz, sen bir opera sanatçısı olarak nasıl böyle bir bildiri verirsin” diye kızmıştı.
Ben ilk kurulan müzikoloji bölümünde okuyor, müziğe at gözlüğüyle bakmıyordum. Her türlü müziğin, ulusal müziklerden yola çıkılarak gelişebileceğini, bizim de böyle bestecilerimiz olduğunu anlatıyordum Müdür’e. Bach'ın, Çaykovski'nin müziklerinin de halk müziğinden beslendiğini, uluslararası batı müziğinin içinde halk müzikleri motiflerinin olduğunu anlattım. Bizim Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Hasan Ferit Alnar gibi bestecilerimizin de bu düşünceyle ulusal müziklerden yararlanarak uluslararası sanat müziklerimizi yarattıklarını genişçe anlatınca, bana hak verdi ve bildiri sunmama izin verdi.
OPERADA SÖYLEMEK ZOR
Operada oynamak, söylemek çok yüce ve çok zor bir iş gerçekten. Sesler için çok yorucu. Çok dayanıklı bir sese sahip olmanız gerekiyor. Mikrofon yok, istediğiniz sesten okuyamazsınız, ne yazılmışsa onu okuyacaksınız. Geleneksel müziklerimizde başka seslere aktarabilir seslendirme yapabilirsiniz.
1986 yılında, TRT Ankara’da Türk Halk Müziği sanatçılığı ara sınavı açtı. Bu sınava girip kazanarak operadan ayrıldım, yetişmiş ses sanatçısı olarak İzmir Radyosu’nda göreve başladım.
Lisans öğrenimimi bitirdikten sonra 9 Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Bilimleri Ana Bilim Dalında yüksek lisansımı yaparak, müzik bilim uzmanı diplomamı aldım.
TÜRK HALK MÜZİĞİNDE AYAK NEDİR
- Yüksek Lisans konunuz neydi?
Lisans öğrenimimi Türk Halk müziğinde ayaklar konulu tezimle bitirdim. O yıllarda Türkiye'de yapılmış ilk ve çok kapsamlı bir tez çalışmadır. Karışık durumu çözeceğimi zannederek başladım tezime. Ayaklarla halk müziğinin nasıl anlatılabileceğiz, daha önce neden anlatamamışız derken istediğimiz gibi olmadı tabii. Sonuçlarında biraz farklılıklar ortaya çıktı. Türk halk müziği ayakları, o yıllarda bu işle ilgilenen en otoriteler, en köklü Nida Tüfekçi, Mustafa Hoşsu, Yücel Paşmakçı, Mehmet Özbek, Sadi Yaver Ataman, Tuncer İnan, Yaşar Aydaş gibi halk müziğimizin duayenleriyle tek tek görüştüm. Konuyla ilgili bulabildiğim kaynakları topladım.
Ayak kavramını Nida Tüfekçi nasıl anlatıyor? Mustafa Hoşsu nasıl anlatıyor? Mehmet Özbek nasıl anlatıyor? Tuncer İnan ne dedi? Yaşar Aydaş ne dedi Yücel Paşmakçı ne dedi? Hepsinin notlarını aldım. Baktım ki Türk halk müziğinde ayakların içinden çıkılamıyor. Ayak kavramının tanımı ve sınıflandırmaları birbirinden çok farklı olarak karşıma çıktı. Çünkü birçok insan farklılıklarla anlatmaya başlayınca durum karmaşıklaştı. Bazı şeyler var ki Hüseyni gibi, garip gibi bunlarda tartışılacak bir şey yok ama Kerem havalarında, Yahyalı Kerem, Yanık Kerimler, Kesik Kerem isimleri ve içerikleri karmaşıktı.
O güne kadar Türk Halk Müziğinde şu ayaktan türkü, bu ayakta türkü diye açıklamalar varken biraz değişiklikler çıkmaya başladı. Ve tezimin sonucunda konuyla ilgili müzik insanlarının verdiği bilgileri birleştirdik ve ayak kavramının anlamlarını ve kimi Türk Halk müziği çevrelerince kullanılan aşıtları ortaya koyduk.
AYAK İLE MAKAM AYNI MI?
- Ayak nedir?
Ayak; söylenecek ya da çalınacak bir ezginin özelliklerini belirleyici, müziksel ortamını hazırlayıcı giriş ezgisi (Açış). Bu ezgi özgür ritimli olabileceği gibi ölçülü ve kalıplaşmış bir ezgi de olabilir. Elazığ müziklerinde olduğu gibi hoyratların başında, ortasında diğer bölümlerinde çalınan ritmik ezgiler gibi. Ayak; edebiyattaki ayaktan esinlenerek, Türk Halk Müziğine de giren terim. Her ikisinde de belirleyicilik ve hazırlayıcılık özelliği vardır. Halk edebiyatında ozana bir ayak verilir, yani hece kafiye ve konu belirlenir. Aşık heceyi kafiyeyi bozmadan diğer dizeleri koşar. Ayak kimi Türk Halk Müziği çevrelerince makam ya da dizi karşılığında kullanılmıştır. Ancak ayağı makam olarak düşünürseniz makama karşılık gelmez. Makam dediğiniz zaman, bir güçlü, bir durak ve kendine özgü bir seyrin olması gerekmektedir. Türk Halk ezgilerinde karar yeri, durak var ama güçlü ses değişebilir, makam seyri gerçekleşmemiş olabilir. Örneğin “Zülüf dökülmüş yüze” türküsüne hicaz derseniz, ezginin güçlüsü ‘Re’ sesi olmalıdır. Ancak bu ezginin güçlü sesi ‘Sol’dür. Seyir hicaz makamındaki gibi gerçekleşmez. Açıkçası makam tarifine uymaz. O halde ayak tam olarak makamı açıklamamaktadır. Ama bir belirteç, bir yol göstericidir. Yakında bu araştırmayı kitap olarak yayımlayacağız.