Ortak sınavlar öğretmenin inisiyatifini kırdı

İstanbul’daki liselerde 6 Ocak günü yapılan ortak sınavlarda soruların sızdırılması üzerine İl Milli Eğitim Müdürlüğü 6 okulda sınavın tekrar edilmesine karar verdi. Ortak sınavlar eğitime ne yarar sağlıyor? Öğrenciye katkısı ne? 39 yıllık Edebiyat Öğretmeni Zekeriya Çakmak değerlendirdi

Liselerde yapılan ortak sınavlarda alınan notların yüksek olması, soruların çalındığına ilişkin ‘kuvvetli şüphe’ gerekçesi olarak gösterildi. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Zekeriya Çakmak, tartışma başlamadan önce yaptığımız sohbette, edebiyatta soruların kolaylığına vurgu yaparak, “Öğrenim derecesi ne olursa olsun yoldan geçen okur yazar birinin bile çok rahatlıkla yanıtlayabileceği sorular.” demişti. Soru çalma tartışması patlak verince, tekrar bir değerlendirme istedik.

6 OKULDA TEKRAR SINAV

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Türkiye çapında ilk ortak sınavı 30 Ekim'de, ikinci ortak sınavı 6 Ocak’ta yaptı. 7. sınıflarda Türkçe ve Matematik, 10. sınıflarda Türk Dili ve Edebiyatı ile Coğrafya dersleri, ortak sınav kapsamı içindeydi. Ortak sınavlar, geçen yıl da 6 ve 9. sınıflarda Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Matematik derslerinde yapılmıştı.

İstanbul’daki liselerde ikinci ortak sınav sorularının sızdırılması üzerine İl Milli Eğitim Müdürlüğü 6 okulda sınavın tekrar edilmesine karar verdi. Bazı okullarda okulun başarı düzeyini yüksek göstermek için öğretmenlerin de soruları öğrencilere vermiş olabileceği ileri sürüldü.

‘ÇIKTI’ DEĞİL KAZANIM!

Eski Eğitim-İş İstanbul 4 No.lu Şube Başkanı, Hepimizin Sendikası Grubu üyesi Zekeriya Çakmak, hem ortak sınav uygulamasını hem de hazırlanan soruları eleştirdi. İşte Çakmak’ın değerlendirmeleri...

Ortak sınavlar eğitime ne yarar sağlıyor? Öğrenciye katkısı ne?

Ölçme değerlendirmede bir amaç var. Eğitim bir süreç, ölçme değerlendirme bu sürecin içinde, plan dahilinde oluyor. Aylık, haftalık ve dönemlik olarak yıllık planlarda belirtiliyor. Her dönem, haftalık ders saati bir saat de olsa beş saat de bütün derslerden en az iki sınav yapılıyor.

Edebiyat dersinde iki de performans notu dedikleri değerlendirme var. Biri için öğrenciye bir kitap okutuyorsunuz, kitapla ilgili bir değerlendirme çalışması yapıyorsunuz. Kitap çocuğun önünde, yoruma dayalı bir sınav, o kitapta verilmek istenen ana düşünceyi ya da diğer yardımcı düşünceleri çocuğun kazanıp kazanmadığına bakıyorsunuz, ciddi bir çalışma bu.

Çocuğun sene içinde öğrendiği şeylere biz kazanım diyoruz. Yeni müfredatta adını ‘çıktı’ olarak değiştirdiler bunun. Bir fabrikadan bir ürün çıkabilir ama çocuğun eğitim sürecinde kazandıklarını ‘çıktı’ olarak adlandırmak, doğrusu liberal sistemin mantığı. Neyi kazanırsınız? Yeni davranışlar kazanırsınız, bilgi kazanırsınız… 30 Ekim'de ve 6 Ocak'ta yapılan sınavlarda sorulan sorular da aynı liberal düşüncenin devamı.

KAYGININ DENGELENMESİ GEREKİR

Ortak sınavların öğrenciye katkısı oluyor mu?

Ortak sınavların hiçbir pedagojik yönü yok, bu bir. Çocuğa hiçbir şey kazandırmayan, çocuğu çalışmaya teşvik etmeyen sorular. Kazanımda, öğrenmede belli oranda bir kaygınızın olması lazım. Eğer kaygınız yoksa öğrenmek için çaba harcamazsınız. Kaygı çok olursa başarısız olursunuz, çok az olursa işi ciddiye almazsınız. Bunun dengelenmesi gerekiyor.

MEB’in yaptığı ortak sınavlar, çocuğa hiçbir şey kazandırmaz. Öğrenim derecesi ne olursa olsun yoldan geçen okur yazar birinin bile çok rahatlıkla yanıtlayabileceği sorular. Bu bir felaket. Hele hele pilot okul, proje okulu, sıradan okul gibi okulları kategorize eden Bakanlığın, bu soruları getirip öğrencinin önüne koyması şaşırtıcı.

AMAÇ ‘BAŞARILIYIZ’ DEMEK Mİ?

MEB’in amacı ne olabilir o zaman?

Türkiye’de liseye geçişte öğrenci, tek bir sınavla seçiliyor. Bir de adrese dayalı sistemle okula yerleşen öğrenciler var. Sınavla aldığınız çocuğu geliştirecek, ilerletecek, onu üst aşamaya taşıyacak bir yaklaşımdan çok uzak bir anlayışla hazırlanmış sorular var burada. Kesinlikle kabul edilebilir bir durum değil. Evinin yanındaki okula giden, sınavda hiçbir başarı göstermeden eğitimine devam eden çocuğa sorduğun soruyla, eleme sonucu seçtiğin çocuğun karşılaştığı soru aynı. Burada pedagojik bakış yok.

Amaçları ne olabilir? Benim gördüğüm kadarıyla ‘Bakın eğitimde ne kadar başarılıyız, notlar çok yüksek, herkes 90-100 alıyor’ diyebilmek. Başka ne olabilir?

ORTAK SINAVDAN VAZGEÇİLMELİ

Çalışan öğrenciyle çalışmayan öğrenciyi, başarılı öğrenciyle daha az başarılı öğrenciyi ayırt edecek bir sistemin olması lazım. Bu sistem sadece sınavdan ibaret değil tabii ama sınav da bunun bir parçası. Aşağı yukarı meslekte 39. yılımı çalışıyorum, şunu tekrar vurgulamak istiyorum: hiçbir pedagojik yönü olmayan, çocuğa bir şey katmayan, çocuğu çalışmaya teşvik etmeyen nitelikte sınavlar yapılıyor. Bundan geri dönülmeli, vazgeçilmeli. En kötü ihtimalle pilot okul ya da proje okulu diye öğrenci aldığınız okullarda ayrı bir sınav yapabilirsiniz. En doğrusu sınavları öğretmen yapmalı, okullarda ve ciddi olarak yapılmalı. Sınavı, dersi anlatan öğretmen yapmalı. Çocuğu kendi şartlarında değerlendirmeliyiz.

ÖĞRENCİLER GEÇMEYİ GARANTİLEDİ

Edebiyatta öğretmenler dinleme, konuşma, anlama eğitimine yönlendirildi. Türkiye çapında yapılan ortak edebiyat derslerinin öğretmenleri, sadece dinleme konuşma sınavı mı yapacaklar?

Geçen sene başlayan bir süreç bu. Dinleme ve konuşma sınavlarını öğretmenin kendisi kendi okulunda yapıyor. Ama yüzde 70'lik ağırlığı ortak sınava verdiğiniz zaman diğerinin de çocuğun gözünde bir inandırıcılığı kalmıyor. Kendi öğretmenlerinin yapacağı konuşma sınavı notlarını yüzde 15, dinleme yüzde 15 etkiliyor. Ortak sınavdan çocuklar büyük ihtimalle 95-100 alacak, 70 bile alsa o dersten geçmeyi garantiliyor. Çocuk bu durumda öylesine çalışıp geliyor sınava.

TEST YAPMADILAR AMA YANITLAR BİRER CÜMLELİK

Sınavlar test usulünde yapılmayacaktı?

Edebiyatta sınav, çocuğun kendi düşüncelerini, yorumlamasını ortaya çıkaracaktı. Test yapmadılar ama her iki ortak sınavda da soruların büyük bölümü, yüzde 60'ı tek kelimeye dayanan yanıtlardan oluşturulmuş. Aslında amaçlanan bu değil tabii. Siz diyorsunuz ki ben açık uçlu soru soracağım, doğru yanlış sormayacağım, cümle tamamlama sormayacağım. Ama geliyorsanız yanıtı tek sözcükten ibaret sorular soruyorsunuz. Açık uç bunun neresinde?

MODELDE DÜZELTMELER LAZIM

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, bildiğim kadarıyla dil ve edebiyat öğretmenlerini çok yordu. Sizin görüşünüz nedir?

Sürekli performans, dinleme, konuşma. Dersin içeriğinde var, bir de ayrıca yapıyorsun… Bakanlık geçen sene de birtakım sorunlarda düzeltme yoluna gitti. Sorunları sene sonunda bildirin diyorlar. Çözerler mi? Ne kadarını çözerler? Eğitimde yenilik yapmak gerekiyor ama öğretmenden geri dönüşü ciddi bir şekilde alıp düzeltmelere gitmek lazım. Eğitimler yapıldı, raporlar tutuluyor, Bakanlığa iletiliyor. Ama ne kadar dikkat alınacak, doğrusu bilmiyoruz.

AKILLI TAHTA ÖĞRETMENİN ELİNİ AYAĞINI BAĞLIYOR

Bir başka sorun, yeni sistemde sürekli akıllı tahtaya bağlısın. Kitaptaki planla dersi işlemek zorundasın, kitaba bağlısın. Öğretmenin elini ayağını bağlayan bir sistem. Okutuyorsun kitaptaki kare kodu tahtaya, tahta açılıyor, işlemeye çalışıyorsun. Ama en küçük bir aksaklıkta, sıkıntı oluyor. Öğrenci biliyor varsayımından yola çıkılıyor bazen. Ama programın dışına çıkamıyorsunuz. Anlaşılmayanı anlatayım deseniz, diğeri aksıyor. Hafta hafta, saat saat programlamışlar.

Öğrenciler ne diyor bu duruma?

Öğrencilerin çok da umurunda olmuyor bazı okullarda… Öğretmen arkadaşlarımız anlatıyor: Bazı şeyleri öğretmenler artık yapmış gibi kağıt üzerinde göstermeye çalışıyor. Programı tam uygulayamasan da raporlaştırmak zorundasın. Yapamadığın zaman ya da çocuk buna katkı vermediği zaman, diyelim arkadaşını değerlendirmesi gerekiyor, ‘akran değerlendirmesi’ diye bir uygulama var, onu yapmıyorsa öğrenci, sen yapmak zorunda kalıyorsun kâğıt üzerinde. Sıkıntılı bir süreç. Bunları aşmak lazım.

SORMAZSAN KİTAP OKUMAZ

Öğrencileri okumaya teşvik etti mi bu model?

Edebiyat derslerinde Bakanlık, her dönem iki tane kitap okutacaksın diyor, biz zaten yapıyorduk onu çalıştığım okulda. Ama ortak sınavda sorulmuyor. Sormuyorsan o çocuk bir daha kitap okumuyor.

Kitapları da Bakanlık mı belirliyor?

Bakanlığın önerdiği kitaplar oluyor ama genelde zümreler (aynı branştaki öğretmenler) o yıl okutulacak olan kitapları sene başında zaten seçiyor, bunu çocuklara duyuruyor, yıllık planda belirtiliyor.

Biz Dede Korkut'u bu sene aldık plana. İlk sınavda ondan soracaktım. Çok da güzel bir kitaptır, Türk Edebiyatı roman ve hikâye geleneğinin başlangıcıdır. 30 Ekim'deki ilk sınavda sormadı. Ben konuşma sınavını Dede Korkut’tan yaptım.

Çocuklar kitap okumuyor Türkiye’de. Çocuğu liseye kadar, 10. sınıfa kadar zaten sınav odaklı hazırlamışsın. 10. sınıf çok önemlidir orta öğretimde çünkü 11'den sonra tekrar sınav kaygısı başlıyor, dershane kaygısı başlıyor. Ama 9-10'da verebileceğini veriyorsun sınav kaygısı olmadan. Çocuk 12. sınıfa geldiğinde bir şey veremiyorsun artık.

Emekliliğe esas alınan maaşın sadece yarısı

Zekeriya Çakmak, öğretmenlerin önemli bir sorununa da şu sözlerle dikkat çekti:

“Öğretmenlerin ek ders ücretlerinin yarıya yakını vergi dilimine gitti. Normalde girdiğiniz dersin ücretini bir ay sonra alıyorsunuz. Fakat öyle düzenleme yaptılar ki, aralık ayında hem kasım ayının hem aralık ayının ücretini aldık. Aralık ayındaki ücretleri normalde ocakta almamız gerekirken aralıkta ödediler, miktar yükselince vergi dilimi yükseliyor. Öğretmenlerin ortalama 3-4 bin liralık bir zararı oldu. Bu sözleşmeyi yapan memur sendikasının çözmesi gerekiyor. Yıl sonunda böyle yapıyorlar. Ama bu sene vergi dilimlerini değiştirdikleri için kesintiler çok fazla oldu.

“Bir Öğretmenlik Mesleği Kanunu çıkarttılar. Aldığınız tazminatlar, kariyerle ilgili başöğretmenlik gibi uzmanlık paraları emekliliğe dahil edilmiyor. Geçenlerde muhasebede hesaplattım, emekliliğe esas alınan, maaşın tam yarısı.”

Sonraki Haber