Parçalı güvenlik stratejileri başarı getirmez

Nasıl güvenlik stratejimiz Türkiye’nin mecburiyetlerinden dolayı değişmek zorunda kaldıysa, ekonomik stratejimiz de mutlaka değişmek zorundadır. Ekonomik savaşta da işçi ve köylüyü küstürmemek gerek. Kıdem Tazminatı hakkı bunun için önemli bir sınavdır.

Son günlerde işçi sınıfımız çok rahatsız. Hükümetin işçi sendikalarından habersiz yasa taslakları hazırladığı kamuoyuna yansıyor. 17 milyonluk işçi sınıfımızın dişiyle, tırnağıyla kazandığı kıdem tazminatı gibi haklarına göz dikiliyor. TÜRK-İŞ çok kararlı gözüküyor. Başkanlar Kurulunu topluyor. Genel grev dâhil bütün mücadele yöntemlerini devreye sokacağını deklare ediyor.

Dünyada süren korona savaşı bitti mi? Henüz bitmedi. Türkiye milli güvenlikte ABD/PKK/FETÖ savaşını bitirdi mi? Halen devam ediyor. Türkiye krize karşı, hele Korona salgını nedeniyle iyice derinleşen ekonomik savaşını bitirdi, refaha ulaştı mı? Hayır! Türkiye bu üç alanda savaş veriyor. Tarih bize gösteriyor ki savaşları kazanmanın iki temel kuralı var. Birincisi doğru strateji, ikincisi milleti seferber etme.

SALGINDA BAŞARI

Korona salgınında hükümetin erken davranması, bilim kurulu oluşturarak mücadeleyi bilimsel yöntemlerle yürütmesi, sağlık sistemini topyekûn harekete geçirmesi, millete dayanan, onu seferber eden, şeffaf bir çizgi izlemesi ve en önemlisi de bu salgına karşı savaşı kamucu, halkçı ve toplumcu anlayışla ele almasıdır. Zaten dünyadaki Çin, Küba, Singapur, Yeni Zelanda vb. örnekler bize göstermektedir ki, kamucu politikalar uygulayan devletler başarılı olmuş; ABD, İtalya, İspanya, İngiltere, Fransa gibi piyasacı ülkeler ise çuvallamıştır. Hümanizmi doğuran kapitalizm, emperyalist aşamada ona ihanet etmiş, kamuculuk dünya halklarının umudu olmuştur.

MECBURİ DEĞİŞME

Türkiye 36 yıldır PKK terörüne karşı mücadele ediyor. FETÖ Gladyosunu eziyor. En önemlisi de ABD’nin ‘Kukla Kürdistan’ projesiyle ülkemizi bölme faaliyetine karşı direniyor. Türkiye 2014’e kadar yanlış ve hatalı güvenlik stratejileri kurarak PKK ile açılım, FETÖ ile işbirliği yaptı. Gerek Türkiye’nin mecburiyetleri gerekse de AK Partinin gerçeklerle yüz yüze kalması sonucu bu strateji değişti. Bugün İdlib, Suriye, Beşşar Esad gibi birçok eksiğine rağmen girilen yeni strateji isabetlidir ve doğrudur. Ama hâlâ bazı AK Parti yöneticileri ve aydınlar, güvenlikte parçalı strateji savunulabilmektedir. Ukrayna ve Kırım’da Rusya’ya karşı ABD ile, Suriye Hükümetine karşı ABD ve İsrail ile, PKK ve FETÖ konusunda ABD’ye karşı Rusya ve komşularla vb. stratejiler kurulmaktadır. Hâlbuki Karadeniz’den, Ege, Kıbrıs, Libya, Doğu Akdeniz, Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, Filistin, Hürmüz Boğazı ve Karabağ’a kadar Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden güçler ABD ve İsrail’dir. Gerçek tehditlere uymayan parçalı güvenlik stratejileri başarı getirmez. Doğru güvenlik stratejileri bütünsel olarak ele alınmak zorundadır.

EKONOMİK STRATEJİ DE BÜTÜNSEL OLMALI

Türkiye uzun yıllar sürdürdüğü yanlış ve hatalı güvenlik stratejisini değiştirdi; onun için bugün vatan savaşında büyük başarılar kazanmaktadır. Aynı durum ekonomik savaş için de geçerlidir. 1980’den beri sürdürülen borçlanma ve ihracat odaklı ekonomik strateji köklü bir şekilde değiştirilmelidir. Hükümet zaman zaman milli ve yerli üretim politikaları ve teşvikleri açıklamakta, bunun önemini kavradığını gösteren bazı adımlar atmakta, ama bir türlü üretim ve istihdam odaklı bütünsel bir ekonomik stratejiye geçememektedir. Korona salgını sürecinde ekonomik kriz daha da derinleşti. Eski strateji hem kalkınmamızı engelliyor, hem de ABD, İsrail gibi düşmanlarımıza, ülkemize karşı ekonomik operasyonlar yapma fırsatı veriyor. Nasıl güvenlik stratejimiz Türkiye’nin mecburiyetlerinden dolayı değişmek zorunda kaldıysa, ekonomik stratejimiz de mutlaka değişmek zorundadır.

Türkiye uzun dönemde üretim ve istihdam odaklı bir ekonomik program ile düzlüğe çıkabilir. Ancak bundan önce acilen bir Direnme Ekonomisi Alt Stratejisine ihtiyaç vardır. Gerek vatan savaşının verdiği ekonomik yükler, gerek uzun bir süredir uygulanan yanlış ve hatalı borçlanma ekonomisi, stratejisinin ekonomimize ve üretimimize verdiği zararlar ve gerekse de salgın sürecindeki üretim ve istihdamdaki daralmalar direnme ekonomisi stratejisini acil ve yakıcı hale getirmektedir.

Milli güvenliğimizi sağlayan ordumuzun ve polisimizin bütçesinden kısıntı yapamayız. Türk halkını aç bırakamayız. Gıda üretiminin güvenliğini sağlamak zorundayız. Milletin sağlığını düşünmemiz gerekir. Sağlık bütçesinden tasarrufa gidemeyiz. Milli eğitimimizi sürdürmek, okulları açık tutmak zorundayız. Nitelikli insan yetiştirmek en önemli görevlerimiz arasındadır. Bunların dışındaki bütün alanlarda tasarruf yapmalıyız. Tasarruf oranımızı yüzde 13’lerden, birkaç yıl içinde yüzde 25’lere çıkarmalıyız. Çünkü ne kadar tasarruf o kadar yatırım demektir.

SAVAŞLAR DOĞRU STRATEJİ VE SEFERBERLİKLE KAZANILIR

Bir savaşı kazanmanın yolu, doğru strateji uygulamanın yanında; halkı seferber etmeye, ona adil davranmaya bağlıdır. Bugün sürdürdüğümüz ekonomik savaşta krizin yükünü adilce paylaşmak, tasarruf yapmak esastır. Bizi başarısızlığa götürecek en tehlikeli politika kolay yolu seçmek, yani krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yüklemektir. Nasıl vatan savaşındaki başarılarımızı milleti birleştirerek, ordu-halk birliğini sağlayarak gerçekleştiriyorsak, ekonomik savaşı da zorlukları ve külfetleri milli sınıflara adil dağıtarak aşabiliriz.

Bugün ekonomik kalkınma stratejimiz işçisinden büyük sanayicisine kadar bütün milli sınıf ve tabakaları kucaklayan bütünsel bir strateji olmak zorundadır. Çünkü bugün Türk ekonomisinin en temel ihtiyaçları milli ve yerli üretim, ekmek teknesini korumak, tasarruf, istihdam ve yatırımdır. İşçi, emekçi haklarına göz dikerek, milli sınıflar arasında adil olmayan kayırmacı politikalar izleyerek başarı kazanılamaz. Tasarruf, yatırım yukarıdan emir ve komutanın ötesinde halkın hükümete güvenine bağlıdır. Onun için halk hem külfetleri, hem de nimetleri adilce paylaşacağına güven duymalıdır.

ORDUYA GÜVEN ESASTIR

Savaşta hiçbir komutan ordusunu incitmez, küstürmez. Onu över, heyecanlandırır, motive eder. Bu kural ekonomik savaşı kazanmak için de geçerlidir. Ekonomik savaşı yürüten kuvvetler işçi, köylü, esnaf, sanatkâr, milli sanayici ve ticaret erbabıdır. Üretim ordusunun birlikleri bunlardır. Ekonomik savaşta bu birlikler arasında toplumsal vicdanı zedeleyecek, kayırmacı uygulamalar tehlikeli ve zararlıdır. Bu kendi ayağımıza kurşun sıkmaktan başka bir şey değildir. Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Hükümeti de işçi sınıfımız ve onun kıdem tazminatı gibi en önemli haklarını gasp etmeye yönelik girişimleri durdurması gereklidir. Bu hem kalkınmamız, hem milli birlik, hem de hükümete güven açısından şarttır.

Sonraki Haber