Arz-ı mevud masal İkinci İsrail girişimi gerçek

İslamcı çevreler İsrail saldırganlığını Arz-ı Mev’ud (Vaat edilen topraklar) ile açıklıyor. Böylece güncel tehdit olan İkinci İsrail Planı perdeleniyor. Perinçek, ABD güdümündeki bu planın ancak bölgesel ittifakla durdurulabileceğine dikkat çekti

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Ulusal Kanal ekranından İran’ın İsrail’e yönelik silahlı yanıtının ardından bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi. Çıkış Yolu Programında soruları yanıtlayan Perinçek, İslamcı çevrelerin İsrail’in saldırganlığını Arz-ı Mev’ud (Vaat edilen topraklar) ile açıklamasının önümüzde duran İkinci İsrail Planı’nı perdelediğini söyledi.

SAVAŞÇILARA SELAM

İran’ın Tel Aviv’e füzelerle yanıt verdiği dakikalarda konuşan Perinçek ilk olarak savaşanları selamladı:

“İran'ın savaşçılarını selamlıyoruz. Filistin’de, Lübnan'da savaşan, direnen Hizbullah savaşçılarını ve HAMAS savaşçılarını selamlıyoruz. Kılıçları keskin olsun. Kara harekatı İsrail’in yenilgisini getiriyor. İsrail insan kaynakları çok sınırlı olan bir ülke. 9,5 milyon nüfusu var. Bunun içinde çocuğu, ihtiyarı da var. İsrail, Lübnan’a girecek. O kentleri hangi askeri güçle kontrol edecek?

‘İSRAİL YENİLGİSİNE İLERLİYOR’

“Gazze küçük bir alan. Ama şimdi İsrail yayılma alanını genişletiyor ve bu İsrail'in aynı zamanda yenilgisini getiren bir genişleme. Çukura doğru ilerliyor. Napolyon'un Moskova'ya kadar gitmesi ve yenilmesi gibi, Hitler'in Moskova kapılarına kadar gitmesi ve yenilmesi gibi, Yunan ordularının Sakarya'ya, Polatlı'ya, Haymana'ya kadar gelmesi ve ondan sonra yenilmesi gibi. Bu derinlemesine yürüyüş 9 milyon nüfusu olan İsrail için büyük tehlike. İsrail karada derinlere ilerledikçe kendi yenilgisine doğru ilerliyor.”

ABD GÜDÜMÜNDEKİ KÜRDİSTAN

Perinçek, Arz-ı Mev’ud tartışmalarıyla ilgili de uyarılarda bulundu:

“Arz-ı Mev’ud vaat edilmiş yer anlamına geliyor, vaat edilen topraklar. Tevrat’ın suresinde ‘Rab, Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar olan toprakları verdi’ diyor. Bizim bütün İslamcı kesim, İsrail Arz-ı Mev’ud projesine doğru ilerliyor diyerek bugünü 3000 yıl önceki masalla izah etmeye çalışıyor.

Oysa 2024 yılının gerçekleri var. Bakın Netanyahu Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıktığı zaman Arz-ı Mev’ud’dan bahsediyor mu? Gerçeğe dayanıyor, haritalar gösteriyor. Arzı Mevud bir masal fakat Kürdistan adı altında İkinci İsrail Planı bir masal değil, bugünkü gerçek.

O kadar gerçek ki, 1991 yılında ABD Irak’a ilk Körfez Harekatı'nı yaptı. Sonra Irak hükümetine ‘36. paralelin yukarısında, geçemezsin’ dedi. 2003 baharında İkinci Körfez saldırısıyla bölgesel Kürt devletini sağlamlaştırdı. 2010 yılında Suriye’de iç savaşı kışkırttı. Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan özerk bölgesinden Akdeniz'e açılan ABD İsrail denetiminde bir koridor oluşturdular. O koridora da PKK’yı yerleştirdiler.

ABD ve İsrail, Türkiye'de PKK'yı destekleyerek planladıkları ikinci İsrail’e Türkiye topraklarının bir kısmını da almaya yönelik silahlı harekatlara başladı. ABD ve İsrail bölgemizde Kürdistan adı altında ikinci İsrail devletçiliğini silahla kurmaya yöneldi. Bu konuda da belli başarılar kazandılar.

İSLAMCI ÇEVRELERİN DÜŞTÜĞÜ HATA

Tevrat'taki bir masalla, hikayeyle bu günü açıklayamazsınız ama Amerika ile İsrail'in ikinci İsrail Devleti'ni kurma diye bir girişimi var. Bu girişim 1991'den bu yana silahla devam ediyor. “Bu girişimin kuvvetleri var. İsrail'in insan kaynağı sınırlı ama Asya'da Irak, Suriye, Türkiye ve İran Kürtlerini topladığımız zaman 30 milyonun üzerinde bir Kürt nüfus var.

İsrail’in elinde silah var, arkasında ABD var. İnsan kaynağı sorununu da PKK ile, Irak’ı bölmekte kullandığı Kürt hareketlerle, İran’ı bölmeye çalışan PJAK’la çözmeye çalışıyor. Dolayısıyla Arz-ı Mev’ud yok, ikinci İsrail var. 3000 yıl önce ABD yoktu, Rusya yoktu. Uçaklar yoktu… Bu, ‘İslamcılık’ diye takdim edilen zihnin ne kadar zavallı, yetersiz olduğunu gösteriyor.

33 YIL ÖNCE SAPTADIK

“1991’de Yüzyıl dergisinde Amerika’nın üç İsrail Planı’nı kapak yaptık. Üç İsrail ne? Birincisi İsrail'in kendisi. İkincisi Kürdistan. Öyle bir ihtimal yok ama, Kürdistan kurulacak olursa üçüncü İsrail de Türkiye'nin kendisi olur. Parçalanan bir Türkiye ABD kontrolünde bir ülkeye dönüşür. Kürdistan'ı Türkiye'yi de İsrailleştirmektir. Türkiye yenilirse Kürdistan kurulur. Türkiye yenildiği zaman da Amerika ve İsrail'in denetimi altına girer.

“Biz açık bir Kürdistan planı olduğunu, arkasında ABD, İsrail olduğunu, ondan sonra bunun Türkiye'yi, İran'ı, Suriye'yi ve Irak'ı hedefe aldığını falan bu gerçekleri kamuoyumuza anlatmak, aydınlatmak yerine Arz-ı Mev’ud masallarıyla milletimizin zihnini bulandırıyoruz. Milletimizin gerçeklere, kuvvet dengelerine dayanarak süreçleri anlamasını zorlaştırıyoruz.”

BÖLGE ÜLKELERİYLE İTTİFAKIN ZEMİNİ

Vatan Partisi Lideri Perinçek’ten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni yasama yılı açılışında yaptığı konuşmayı da değerlendirmesi istendi. Perinçek, “Erdoğan, İsrail’in hedefinin Filistin ve Lübnan'dan sonra bizim vatan topraklarımız olduğunu söyledi. Suriye'nin Irak'ın kuzeyinde uydu devletlerin yarattığı tehdide dikkat çekti, bu konuşmasını nasıl yorumluyorsunuz?” diye sorulması üzerine şunları söyledi:

“Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuşmasında iki tahlil birbirine karışıyor. Bir tahlil şu, İsrail vaat edilmiş topraklar peşinde. İsrail ordusu Filistin ve Lübnan’dan sonra Türkiye’ye gelip dayanacak. Ama burada ilginç bir şey var, İsrail’in Lübnan'dan sonra Türkiye'ye dayanması için arada koskoca bir Suriye var.

Konuşmasında ‘PKK'yı maşa olarak kullanarak’… diyor, orada Sayın Cumhurbaşkanımızın ayağı gerçeklere basıyor. ‘PKK’yı maşa olarak kullanılıyor’ dediği andan itibaren bir tek çözüm var. Suriye, Irak, İran, Rusya'yla işbirliği yaparak bölgemizdeki bölücü örgütün temizlenmesi. Orada bir başka gerçek daha var.

Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail güdümünde PKK’dan başka DEAŞ türünden örgütler de var. Suriye, İran ve Rusya'yla işbirliği yapacaksak, yalnız PKK'nın temizlenmesi hedefiyle o işbirliği oluşmaz. Hem etnik bölücülüğün hem de İslam bayrağı altında İslam’a düşman olan DEAŞ türünden yobaz bölücülüğün hedef alınması bu ülkeleri birleştirir. Burada strateji çizen bir Cumhurbaşkanı olarak konuşurken DEAŞ türü örgütlerin de zikredilmesi gerekirdi. Çünkü bu konuşmalar herkes tarafından alınıyor, masaya konuyor, inceleniyor, yorumlanıyor.

“PKK sınır ötesinde bir güç ve bölge çapında bir ittifak zorunlu. Türkiye'nin yalnız kendi askeriyle Suriye ve Irak'taki PKK'yı temizlemesi mümkün değil. Sen istediğin kadar hücum et güneye doğru kaçar. Türkiye, Irak’ta Basra Körfezi’ne girecek değil. Ya da İran’a girip PKK’yı temizleyebilir mi? PKK’yı temizlemek için onun bulunduğu Suriye, Irak ve İran coğrafyasında bu devletlerle işbirliği zorunlu. Maşa olarak tek başına PKK’yı tanımlaması Türkiye'nin bir strateji zaafı içinde olduğunu gösteriyor.

‘İRAN’A DÜŞMANLIK ABD VE İSRAİL’E TESLİMİYETTİR’

“İran ile İsrail arasında 1200 km kuş uçuşu mesafe var. İran'la İsrail arasında göğüs göğüse savaş ihtimali yok. Hizbullah, HAMAS gibi örgütler İsrail’le göğüs göğse çarpışarak bu savaşı yürütüyor. İran füzeleriyle ve hava harekatıyla bu mücadelenin içinde.

İran’a karşı Türkiye’de yürütülen bir tezvirat var. İran'ı neredeyse İsrail'le işbirliği halinde gösteren İslam ülkelerine ve milletlerine de çok büyük zarar veren İslam ülkeleri arasında ezilen dünya halkları, milletleri arasında ayrılık gayrılık yaratan, ona yönelik Türkiye'de kara propaganda var. Bu kara propaganda bir kez daha çürümüş oluyor.

İran hem kendi füzeleriyle ve hava hücumlarıyla savaşıyor, hem de ön cephede İsrail'e karşı dövüşen HAMAS ve Hizbullah'ı doğrudan destekleyerek savaşıyor. Ama bu kara propagandacıların arkasındaki partilere, gruplara, hatta İslami olduğunu iddia eden bazı örgütlere bakın. Bunların İsrail'e karşı laf söylemekten başka yaptıkları bir şey yok. İran ise kelleyi koltuğa almış.

‘İHANET EDİYORLAR’

“Bölgemizde İran'a düşmanlık yapanlar kendileri bu bilinçte olsalar da olmasalar da Amerika ve İsrail'in adamlarıdır. Bölgemizde ABD ve İsrail’e karşı İransız bir çözüm yok. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Türkiye'yi çıkartın Amerika ve İsrail yine galip gelir. Türkiye’deki İran düşmanlığı, İran’daki Türkiye düşmanlığı veya Suriye’de Türkiye düşmanlığı olsun… Bu düşmanlıklar ABD ve İsrail’in istihbarı çalışmalarının ve yarattığı eğilimlerdir. Türkiye’de İran düşmanlığı çok açık bir şekilde Amerika'ya ve İsrail'e teslimiyet anlamı taşır.

Amerika ve İsrail'in bölgemizdeki en önemli siyasetlerinden biri Sünni-Şii kutuplaşması yaratmaktır. Maalesef hem Türkiye Devleti'nin yöneticileri hem İran Devleti'nin bazı yöneticileri, bu düşmanlıkları kışkırtarak mezhepsel hakimiyet, mezhepsel denetim projeleri uyguluyorlar ve bu kendi milletlerine, vatanlarına da zarar veriyor hatta ihanete giriyor.

ABD KONTROLÜNDEKİ SOL

“Sadece İslamcılarda değil sol kesim içinde de ABD’ye İsrail’e karşı savaşan güçlere burun kıvıranlar var. Onlar da PKK’nın hempaları. Dün Stalin'i, Sovyet Devrimi'ni reddeden ve Sovyetler Birliği'ni kapitalizme götüren Sovyet Revizyonizmi’nin kontrolü altındalardı. Dünyada kendi kontrolleri altında bir sol ürettiler. Veya sol partileri yozlaştırdılar, özellikle Avrupa partilerini yozlaştırdılar. Türkiye’de Vatan Partisi var sağlam duran… Sovyetler Birliği dağılınca bu sol gitti ABD’ye yapıştı.”

PERİNÇEK’TEN ‘HZ. MUHAMMED ÇALIŞTAYI’ ÇAĞRISI

İslamcı geçinen çevrelerin düşünmesi gereken çok önemli bir gerçek var. O da Hz. Muhammed'in son peygamber olması. Hz. Muhammed'in vefatından sonra artık dünyaya peygamber gelmeyecek. Hiç kimse Allah'tan bir vahiy aldığını söyleyerek insanlara herhangi bir tebligatta bulunmayacak. Hz. Muhammed ne diyor? ‘İlim Çin’de olsa gidip bulacaksınız.’ İşte orada, hep gerçeğe, hep bilgiye dayanmak, bilgiyle hareket etmek başlıyor.

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in bir mezhebi var mıydı? Tam tersine O’nun açısından mezhepçilik bölücülüktü. Sünnicilik, Şiicilik adı altında islam’ı bölen İslam ülkelerini Amerika ve İsrail senaryolarına bağlayan akımlar çıktı. ABD bunu pompalıyor.

İslami çevrelere bir çalıştay yapmalarını öneriyorum. Hz. Muhammed'in son peygamber olmasının anlamı nedir? Hz. Muhammed'in son peygamber olması artık dini referansın 633 yılında bittiğini gösteriyor. 633 yılından sonra yapacağınız tahlillerde dini kaynağa dayanma hakkınız yok. Ondan sonra çare maddeye, gerçeklere insan zekâsına dayanmak. Artık tek referans var, o dünyada yaşanan gerçekler.

Bakın Kur'ân-ı Kerim'de Arz-ı Mev’ud yok. Kutsal kitaplarda ABD var mı, ABD ekonomisi var mı, dolar saltanatı var mı… Dolayısıyla dinsel kaynaklarla dünyayı açıklama gayreti, zihinsel tembelliğe ve gerçeklerden kopmaya yol açıyor. Bugün de İran düşmanlığı ile gündemimize geliyor. Bu düşmanlığın kökeninde bir takım dinsel referanslar var. İran’da bir takım Sünni düşmanlığı yapanlarda da aynı şekilde.

Her iki tarafta da zihinler körleşiyor. Çünkü gerçekleri incelemek için bir sebepleri yok. Kitapları açınca bütün dogmalar var. Ama böyle olunca ne Amerikan ekonomisini, ne Çin ekonomisini, ne Türkiye ekonomisini, ne İran'ı, ne İran'daki siyasi eğilimleri, ne İsrail'i açıklamak ve incelemek için bir gayret, bir itici güç kalmıyor.

ERDOĞAN BM’DE BÜYÜK FIRSATI KAÇIRDI

“Türkiye yönetimi, kürsülere çıkıp Birleşmiş Milletler’e çağrılar yapıyor. Türkiye laf üretiyor.
BM kürsüsünün de çok iyi değerlendirilmediğini görüyoruz. Mesela Netanyahu çıkıyor Birleşmiş Milletler kürsüsünde Tevrat falan demiyor, son derece somut haritalarla konuşuyor. Niye bizim Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıkıp Ege haritasını gösterip ‘Buradan bütün dünyaya ilan ediyorum. ABD, Yunanistan kıyılarından ülkemi hedef alıyor.

"Doğu Akdeniz'de bana karşı İsrail ve Yunanistan’la birlikte Nemesis ve Noble Dina tatbikatları yapıyor. Onların ikinci İsrail’i kurma planlarını biz bozacağız. Bunu yapacak milli güce de ittifaklara da sahibiz.’ demiyor. “Bunu yaptığı zaman ABD uydusu üç beş devlet dışında bütün salon Türkiye’yi alkışlayacak. Ama biz ne yapıyoruz? O kürsü fırsatını Çin'e, Rusya'ya çimdik atarak, biraz da onlarla beraber gibi gözükerek, Amerika'ya selam vererek kaçırıyoruz.

BM’DEN ÇÖZÜM BEKLEMEK ALDATMACA

“Bir başka zaafı da BM’yi çözüm gücü olarak görmek. Cumhurbaşkanımız olsun, Dışişleri Bakanımız olsun BM’ye ‘İsrail’i durdurun’ çağrılarında bulunuyor. ABD Cumhurbaşkanımız, Dışişleri Bakanımız Amerika'ya çağrılarda bulunuyor.

Amerika'ya ve Avrupa'ya ‘Vicdanlı olun, insaniyetli olun, bu İsrail'in dizginlerini tutun. Gazze'de Filistinlilerden yana olun. Kadınlar ağlıyor, çocuklar ölüyor falan. BM’den Avrupa'dan, Amerika'dan, dünyanın geniş güçlerinden medet uman bu siyasetin gerçekle hangi ilgisi var? Bir gerçek var. ABD ve İsrail birlikte. Onlarla şu veya bu ölçüde beraber olan devletler, güçler var.

Bir de onun karşısında, ona karşı ön cephede mücadele eden devletler ve güçler var. Bu cepheleşme içerisinde Türkiye'nin bağımsızlığı, bütünlüğü, üretim, devrimi, ekonomik gelişmesi için yol haritaları belirlenebilir. Ama Amerika'dan ve Avrupa'dan medet uman, onlardan vicdanlı olmayı bekleyen çağrılar milletimizi aldatıyor.

Sonraki Haber