Petrol-İş Başkanı Akyüz: Sendikalı olan hak kaybı yaşamadı

Salgının sendikanın önemini bir kez daha ortaya koyduğuna dikkat çeken Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz “Biz, kısa çalışma ödeneğine başvuran işyerlerimizde çalışanların ücret kaybı yaşamasının önüne geçtik” dedi.

İşçiler salgın ve ekonomik krizle birlikte birçok kayıp yaşadı. İstihdamı korumak için alınan önlemler işverenin elinde sendikal örgütlülüğü engelleme sopasına dönüştü. Sendikalı işyerlerine baktığımızda ise büyük ölçüde haklar korundu. Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz’le işyerlerinde aldıkları önlemleri, üye çalışanlarının durumunu ve uzaktan çalışmayı konuştuk.

Petrol-İş Sendikası salgın döneminde nasıl çalışmalar yaptı?

Bütün dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan bir Kovid-19 illeti ile karşı karşıyayız. Bununla hepimiz mücadele ediyoruz. Bunlara rağmen bizim işkolumuzda yani petrokimya işkolunda, bir gün işimizi aksatmadık. Özellikle rafinelerimizde işin durması söz konusu olmadı. Ama krizin etkilerinin yükselmesiyle beraber bazı çarkların durması, sokağa çıkma yasaklarının tabii ki bize de etkileri oldu. Ama bütün bunlara rağmen çalışanlarımızın bir hak kaybına uğramaması için işverenlerimizle, yöneticilerimizle yaptığımız istişareler, taleplerimizi karşılıklı olarak koyarak bulduğumuz ortak çözümlerle çalışanlarımızı nerdeyse mağdur etmedik.

Nasıl önlemler aldınız?

Biliyorsunuz ki kısa çalışma ödeneği vardı. Gerçekten buna ihtiyacı olan işletmelerde olmuştur. Bunu fırsata çevirenler de olmuştur. Ülkemizde tam bu yılbaşı döneminde de asgari ücret açıklandı. Bu asgari ücret geçinilebilir bir ücret olmaktan zaten çıkmıştı. Belki oransal olarak yüzde 21 civarında bir zam olması iyi bir zam gibi gözüktü. Tabii ki enflasyonun gerçekliğini görüyor muyuz, görmüyor muyuz ya da soruyor muyuz, açıklıyor muyuz? O da bir soru işareti olduğu için yüzde 21 zam sanki büyük bir zam gibi geldi. Ama nerden bakarsanız bakın asgari ücret bugün yine baktığınızda açlık sınırı. Onun için zaten asgari ücretli çalışanlarımız zorlanırken, kısa çalışma ödeneği diye bir tedbir alındı. Sırf çalışanlar iş olmadığında mağdur olmasınlar ücret alsınlar diye. Bu da nedir? Aldığı ücretin yüzde 60’ını almaktan bahsediyoruz. Onun için asgari ücretle geçimde zorlanan çalışanlar bu sefer de kısa çalışma ödeneği ile karşı karşıya kaldılar. İşçi hak kaybına uğruyor. Biz de buna karşı tedbir aldık. Kısa çalışma ödeneği alan arkadaşlarımızın diğer haklarını almaya devam etmesini sağladık. Eski ücretlerini almalarını sağlayarak mağduriyetlerin önüne geçtik. Hatta salgının 2020 mart, nisan ve mayıs aylarında artması ile beraber dörtlü vardiya sistemi ile çalışan rafinelerimizde bir vardiyayı izole ederek tamamen yedek vardiya şeklinde kenarda tuttuk. Aylarca kenarda tutulan vardiya dahi hiçbir hak kaybına uğramadan bu haklarını korudu. Salgın devam edince tabii daha küçük işletmelerimiz kendi içlerinde sıkıntı yaşadıkları için kısa süreli de olsa kısa çalışma ödeneği ya da çok az sayı da olmak üzere ücretsiz izin ödeneğine başvurdu. Biz de çok az yaşansa da diğer sektörlere baktığımızda bu hak kayıplarının yaşandığını görüyoruz.

Toplu iş sözleşmesi sürecindesiniz, nasıl devam ediyor?

Kovid-19 ortaya çıktığından beri 29 toplu iş sözleşmesi bitirdik. Şu an da 5-6 tanesi kamu olmak üzere 38 tane daha toplusözleşme elimizde, onlara da bu süreçte devam ediyoruz. Bir ara toplu iş sözleşmeleri müzakere süreçleri üç ay askıya alınmıştı. Bu sona erdiğinde toplu iş sözleşmelerimizi yapmaya çalıştık. Toplu iş sözleşmelerimizle hemen hemen enflasyonun iki katına yakın bir ortalamada ücret artışı sağladık. Bu yeterli mi? Buna rağmen yeterli değil çünkü Türkiye’de ki ekonomik dengeler her gün değiştiği için sıkıntımız var. Bir taraftan sözleşmelerimiz devam ediyor. Bir taraftan bu çalışma şartlarında yaşanan inişler çıkışların bize getireceği olumsuzlukları ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz. Tabii bu arada ufak tefek örgütlenmeler de yapıyoruz. Yeni şube açtık bazı küçük işyerlerimizde örgütlenmemiz var. Bazı işletmelerimizde de üretimin artması neticesinde üye sayımız arttı. Son bir buçuk yılda, küçük örgütlenmelerimizle beraber üye sayımızda 2-3 bin kişiye yakın bir artış oldu.

İşyerlerinde salgın tedbirleri nasıl alındı?

Bütün işletmelerimizde, servisleri kullanan sayısı yarı yarıya düşürüldü. Zaten belirli işletmelerimizin dışında çok uzak işyerlerimiz yok. Ama serviste her türlü dezenfektan, maske ve mesafe gibi önlemler alındı. İşyerlerine gidildiğinde de gerek çay mahallerinden tutun yemek yeme mahallerinde de aynı tedbirler alınmıştır. Masalarda da yine aynı düzen kurulmuştur. Dört kişilik masada iki kişi, altı kişilik masada üç kişi şeklinde düzenlemeler yapıldı. Arkadaşlarımız mesafeli bir şekilde işlerini yürütüyorlar. Havalandırmasından tutun bütün sağlık tedbirleri alınıyor. Aynı zamanda testlerin de yapıldığı birçok işyerimiz var. Herhangi bir vaka durumu olduğunda da hemen izolasyon tedbirleri alınıyor. Her ay sonu vaka sayılarımıza da bakıyoruz. Şu an da işyerlerimizde aktif vaka sayımız yaklaşık 74 kişi. Maalesef birkaç arkadaşımızı kaybettik.

Beyaz yakalı üyeleriniz arasından evden çalışma sistemine geçen oldu mu?

Evden çalışma olayımız var maalesef. 2-3 bine yakın arkadaşımız evden çalışıyor. Bazı şirketler biliyorsunuz bu konu da kalıcı olmasına yönelik kararlar aldılar. Bizde de böyle işletmeler var. 7 şubemize bağlı olarak, özel sektörde 866’sı erkek 192’si kadın olmak üzere 1058 kişi uzaktan çalışma kapsamında. Dolayısıyla 36 bin 500 üyemiz üzerinden, erkeklerimizin yüzde 2.5’i, kadınlarımızın da yüzde 7.7’si uzaktan çalışıyor. Normale döndüğümüzde tabii ki eski düzene geçmesini istiyoruz. Çünkü biz şunu görüyoruz; en azından tahmin ediyoruz. Evde çalışma bir müddet sonra sosyal hayatı, örgütlülüğü, endüstri ve çalışma saatlerini de etkileyecek bir yapı. Onun için çok fazla doğru bulduğumuz söylenemez. Biz bu arkadaşlarımızın sahaya, işyerlerine dönmelerini, çalışanlarla birlikte hareket etmelerini istiyoruz. Öteki türlü işverenlerin işine gelmez çünkü servis yok, yemek yok, çalışma saatlerinde düzen yok. Uzun vade de baktığımızda sağlık sorunu bile getirir. Örgütlülüğü de etkileyecek. Yarın bir gün örgütlülük ortadan kalktığında hak ve menfaatlerin pazarlığı ortaya çıkacak. İşveren “Evinde duruyorsun, şu paraya çalış” diyecek. Ama işletmedeyken hepimiz aynı yerde çalışıyoruz. Toplu tepki koyabilip, toplu bir şekilde taleplerini iletebiliyorsun. Seni temsil eden insanlar var. Öteki türlü bir sıkıntı yaratacak diye görüyoruz. Bu yüzden uzaktan yani evden çalışmayı çok yerinde bulmuyoruz.

‘UZAKTAN ÇALIŞMA ÜCRET VE HAK KAYBINA NEDEN OLUR’

Uzaktan çalışma çalışan açısından ne gibi sakıncalar doğuracak?

Şimdi çalışanın işine gelebilir. “Yolda geçecek süreden kazanırım” diye düşünebilir. Ama bu bir müddet sonra sorunlar yaratacak. İşverenin, günün hangi saatinde ararsa arasın yanıt vermek zorundasın. Çünkü işveren bunları hesap ediyor. Ama benim en büyük endişem şu; yarın bu iş yarım gün çalışmaya dönecek. Bu sefer ücret ve haklar da buna göre olacak. Hele örgütsüzse daha kötü olacak, çalışan sesini çıkaramayacak. Bu kez belki sahaya dönmek için mücadele verilecek. Biz bugünden bunları konuşuyoruz. Vardiyalar normale dönüyorsa işverenlere ‘artık evden çalışmayı bırakın’ diyoruz. Ama sendika üyesi bunun mücadelesini verebiliyor, örgütsüz çalışanın böyle bir şansı da yok. Esnek çalışma biçimi şuna da dönüşebilir ilerleyen zamanda; benim 10 günlük bir işim var diyecek işveren, bunun için dışarıdan iş alımı yapacak.

Peki ne yapmalı?

Uzaktan çalışma biçimine ilişkin yönetmeliğin de yayımlanmasıyla “İstediğimde evden çalışırım istediğimde işyerinden” durumu ortadan kalktı. Bunun için tarih belirlenir, salgın ortadan kalkınca bu çalışma biçimi ortadan kaldırılır. Kaç yıldır bu yönetmelik tartışılıyordu ama sendikalar karşı çıkıyordu, fırsattan istifade o da hazırlandı. Fakat bu çalışma biçimi örgütlü çalışan sayısını düşürecek. Haklarını kaybedecek. Vakalar yüksek olduğu dönemde bu sistemle çalışılsın; bu teması azaltmak için alınıyor. Ama binlerce kişinin çalıştığı işyerleri de var 20-30 kişinin çalıştığı işyerleri de var. Şimdi 20-30 kişinin çalıştığı işyerlerinde yarısını eve gönderiyordunuz, tedbir alıyorsunuz ama binlerce işçiyi yan yana çalıştırmaya devam ediyorsunuz. Burada tedbir yok. Burada işverene ekonomik kazanç sağlaması durumu var. Bugün çalışanlara kısmen faydası var ama asıl fayda sağlayan işveren. Çalışanlar haklarını korumak istiyorsa, örgütlü varlığını sürdürmek istiyorsa mutlak surette sahada olmak gerek. Bir aradaysak, birlikte mücadele ediyorsak haklarımızı elde edebilir. Bugün sahadayken bile haklar elde edilemezken evdeyken nasıl olacak? Örneğin biz sendika olarak örgütlü olduğumuz işyerlerinde işverenlerle konuşuyoruz. Normalleşme süreçlerinde işçimizi sahaya döndürmeye çalışıyoruz. Ama tabii şimdi vakalar artınca durum değişti.

İSTİHDAMI KORURKEN ÖRGÜTLENME RİSKE GİRİYOR

Kısa çalışma ödeneği sonlandırıldı, ücretsiz izin devam ediyor. Bu düzenlemeler çalışma hayatını nasıl etkiledi?

Normal düzende çalışan işletmeler dahi birtakım gerekçeler öne sürerek kısa çalışma ödeneği veya ücretsiz izne başvuruyorlar. Kısa çalışma ödeneği devam etseydi de esas mesele bizim insanlarımız asgari ücrete mahkum. Zaten asgari ücretle çalışırken kısa çalışma ödeneğiyle ücretsiz izinle gelir daha da düşüyor. Tabii işsiz kalacağına bu ödeneklerle istihdamı korumak önemli ama burada işletmeleri doğru tespit etmek lazım. Üretiminde değişiklik olmayan işyerleri faydalanamamalı. Ücretsiz iznin dönüşümlü yapılması lazım. Ama işverenler bunu yapmıyor. Kim sendikada örgütleniyorsa, kime kafayı takıyorsa ona uygulanıyor.

Asgari ücretli demişken, sendikaların hep dikkat çektiği vergi dilimi meselesi var…

2000 yılında asgari ücretle çalışan bir işçi bütün yıl boyu çalışıyor yüzde 15’lik dilimden yüzde 20’lik dilime geçmiyordu. Vergi dilimler ona göreydi. Bugün dördüncü, beşinci ayda yüzde 20’lik dilime geçiyor. Dolayısıyla asgari ücretli vergiden dolayı da kayıp yaşıyor. Bu kaybın önüne geçilmesi gerek.

Sonraki Haber