Petrol ve tahvil rallisi TL için en yakın tehlike

Petrol faturamız kasımdan bu yana yüzde 30 arttı. Aynı dönemde benzine gelen zam yüzde 7.3'te kaldı. ABD tahvil faizlerinin artmasının kur cephesinde baskı yaratması beklenebilir. Pahalı ve kıt dış finansmanla iç pazarda büyüme rezervlerin geldiği durum itibarıyla macera olur.

Şubat 2020'de 55 dolar olan Brent petrolün varil fiyatı dün 66 doların üzerinde çıktı. Petrol fiyatı 2020 boyunca Kovid-19 etkisiyle ciddi dalgalanmalar gösterdi. Geçen yıl mart ayının ortasında 35 dolara kadar gerileyen fiyatlar, nisan ayının sonunda 33 dolarla yeni bir dip yaşadı. Ağustos sonuna doğru toparlanarak 48 dolarlara doğru yükselen Brent petrolün varil fiyatı ekim ayı sonunda 40 doların altına çekildi. O günden bugüne Brent petrolün varil fiyatı yukarı yönlü bir grafik çiziyor. Aynı dönemde dolar kuru ağustos ayı başından kasım ayı başına kadar hızlı bir yükseliş gösterdi. Kur hatırlanacağı üzere 6.89'dan 8.51 TL'ye kadar çıktı. Faizlerin artırılması ve sıcak para akımlarının başlamasıyla kur geçen hafta 7 TL'nin altına çekildi. Dün ise tahvil getirileri kaynaklı etkilerle 7 TL'nin üzerine çıktı. ABD tahvil faizlerindeki yükseliş Türkiye gibi sıcak para akımlarına şu aşamada ihtiyaç duyan gelişen ülkeler için kötü bir haber. Çünkü risk iştahının tersine dönmesine neden oluyor. Ve bu artış sürerse Türkiye gibi kırılgan ekonomilerin para birimleri üzerinde ciddi baskı yaratacak.

MALİYET 4 AYDA YÜZDE 30 ARTTI

Kurun görece düşük kalması ve eşel mobil uygulaması sayesinde, ekimden bu yana hızla artan petrol fiyatlarının doğrudan vatandaşın deposuna yansımasını önlüyor. Örneğin geçen hafta benzine 15 kuruş zam yapıldı ancak ÖTV'den karşılandığı için fiyatın artması önlendi. Artışın fiyatlara yansımıyor olması geçen yıl şubat ayında petrolün variline 336 TL öderken, bu yıl aynı günlerde 463 TL ödediğimiz gerçeğini değiştirmiyor. TL bazında yüzde 38'lik bir fiyat artışı söz konusu. Bu durumun enerji ithalatçısı olan ülkemizin cari dengesinde yarattığı olumsuz bir etki yarattığını da not edelim. Biz de kurların patladığı kasım ayı başında petrol fiyatı 40-42 dolar düzeyindeydi. O günkü en yüksek kurdan hesaplarsak bir varil Brent petrolün 357 TL ediyor. Kurların zirve yaptığı döneme göre bile şu sıralar petrolün variline yüzde 30'a yakın daha fazla ödeme yapıyoruz.

İKİ ETKİ BİZİM İÇİN İYİ HABER DEĞİL

Geçen yıl şubat ayında motorinin litresi 6.37 TL, benzin 6.83 TL'ydi. Kurların zıpladığı kasım ayı başında benzin 6.72 TL, motorin 6.30 TL'ydi. 20 Şubat itibarıyla benzinin litre fiyatı 7.21 TL, motorin de 6.64 TL. Geçen yıla göre benzinde yüzde 5.5'lik bir artış söz konusu. Kasım ayına göre ise yüzde 7.3'lük artış var. Yukarıda petrol fiyatının TL bazında artış oranlarını verdik. Elbette bire bir yansımasını bekleyemeyiz ancak uluslararası petrol fiyatlarının bu seviyelerde kalmayı sürdürmesi durumunda hem dış ticaretimize yüklü bir ek maliyet çıkarması hem de bütçe tarafında ÖTV'den feragat edilerek tutulan pompa fiyatları üzerinden vergi kaybının boyutunu artırması söz konusu. Yukarıda aktardık enflasyon ve ekonomilerde ılımlı da olsa toparlanma ile birlikte dünyanın enflasyonist bir döneme gireceğini bekleyen var. Bu beklentiler ABD tahvil faizlerinin artmasına neden oluyor. Bileşik kaplar misali düşük faizden yüksek faize akan sıcak para da daha garanti gördüğü ABD tahvillerine kayış gösterdiğinde bu Türkiye gibi ülkelerin para birimleri için iyi haber değil. Enflasyonun bu seviyelerde kaldığı ortamda kaynak çekmek için ilave faiz artırımı gündeme gelebilir. Petrol fiyatlarının bu seviyelerde kaldığı ortamda da, ki etki ekonomilerin toparlanacağı spekülasyonuna dayanıyor ve tahvil faizlerini de besleyen bu beklenti, kurların artması akaryakıt fiyatları üzerinde baskı yaratacaktır.

REZERVLER DE BİR YERE KADAR

Türkiye ekonomisi geçen yıl dışarıdan yeterince kaynak girişi sağlayamadı. Bunun yanında Kovid-19 krizi etkisiyle fon çıkışları yaşandı. 2018'deki kur şokundan bu yana özel sektör net dış borç ödeyicisi konumunu sürdürdü. Kriz ortamında daha önce seçim dönemlerinde Merkez Bankası'nın yedek akçelerini tüketen iktidar bu kez rezervleri harcamak yoluyla ekonomik aktiviteyi destekledi. Bu sayede Türkiye ekonomisinin 2019'a göre yüzde 2'ler düzeyinde büyüme yakaladığı tahmin ediliyor. Kesin sonuçlar haftaya TÜİK tarafından açıklanacak. Ancak Uluslararası Finans Enstitüsü'nün önceki akşam geçtiği araştırma notuna göre Türkiye'nin bu yıl benzer bir kredi genişlemesi yapabilmesi ve büyümesini bu yolla finanse etmesi pek mümkün görünmüyor. Yine geçen yıl Hazine'nin döviz ve altın yoluyla iç borçlanmaya gitmesi ve bu yıl ciddi tutarsa faiz ödemelerinin gündeme gelecek olması kamunun ucuz kredi yoluyla ekonomiyi desteklemesinimn önünde engel teşkil ediyor. Son dönemde muhalefet cephesinden Merkez Bankası rezervlerinin yok edildiğine yönelik spekülasyonlar da 2021'de ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için rezervler tarafında bir tasarrufta bulunulmasını zorlaştıracak ve hatta mümkün kılmayacak. Çünkü rezervlerin geldiği durum kısa vadeli yükümlülüklerin karşılanmasına yetmeyecek düzeyde. Bu da ekonomi üzerinde kırılganlık yaratıyor.

KREDİLİ TÜKETİMDE PAYDOS DÖNEMİ

Özetle Türkiye eğer 2021'de iç pazar kaynaklı büyümek istiyorsa her türlü dış kaynağa daha bir ihtiyaç duyar hale geldi. Kasım ayından bu yana bu büyümeyi nispeten fonlayacak düzeyde kaynak girişinin olduğunu görüyoruz. Bankaların da ilave dış kaynak sağlaması pahalı da olsa kaynak bulmada sıkıntı olmadığını ortaya koyuyor. Geçen yıl kamu rezervler yoluyla sağladığı ucuz kaynakla ekonomiyi fonladı bu yıl ise daha çok özel sektörün inisiyatif alması gerekecek. Ancak yukarıda belirttik petrol fiyatlarındaki artış ithalat tarafında faturayı kabartan bir etken. Bunun yanında ABD tahvil faizlerine kayış finansmanın daha da pahalılaşmasına ve kıtlaşmasına neden olabilir. Türkiye 2020'de olduğu gibi turizm gelirlerinin büyük kısmından mahrum kalırsa ihracatta yüksek bir başarı sağlamadığı takdirde büyüyemez. Bu da 2021'de durgunluk yaşayacağımız anlamına geliyor.

'7 TL'NİN ALTINDA REKABET ŞANSINI YİTİRİRİZ'

Piyasalar ve petrol cephesindeki bu olumsuz gelişmelerin yanında 2021'de kurtarıcı olması beklenen ihracat pazarlarında mart ve nisanda hareketlenme bekleniyor. Ancak düşük döviz kuru ve yüksek hammadde fiyatlarının Türk firmalarının rekabet şansını azalttığını söyleyen Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (UHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Nüvit Gündemir, pandemi sürecinde hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün önemli bir sınav verdiğini belirterek, “Sıkıntılara rağmen firmalarımız ayakta kalmayı başardı. Ancak döviz kurlarındaki hızlı dalgalanma ve yüksek hammadde maliyetleri gelecek hesaplarını olumsuz etkileyebilir” dedi.

Sektör ihracatındaki artışın büyük bölümünün avro/dolar paritesinden kaynaklı olduğunu belirten Gündemir, aşılar sayesinde kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte talebin artacağını ancak konteyner krizi nedeniyle AB’nin Uzakdoğu pazarından tedariğinin daha da güçleşeceğini söyledi. Gürdemir, “Biz ise TIR’larla ihracatımızı rahatlıkla yapabiliyoruz. Hem pazara yakınlığımız hem de hızlı üretim bizi bir adım öne çıkaracak. Doların 7 TL’nin altına düşmesi halinde Uzak doğu ile aramızda makas açılır ve rekabet şansımızı yitiririz. Şu anda zaten firmalarımız kurun düşmesine rağmen hammadde fiyatlarındaki artış nedeniyle fiyat vermekte zorlanıyorlar. Birçok sektör gibi bizim sektörümüz için de 2021 direncimizin test edileceği bir yıl olacak. Bu yıl belki kısa vadede doğacak fırsatlardan para kazanılabilir ancak o da kısa süreli olur” ifadelerini kullandı.

Sonraki Haber