PKK’nın esir tuttuğu kişileri öldürmesini nasıl ele almalı?

Bu konuyla ilgili olarak, daha önce sosyal medyada yazdığım kısa notta, PKK’nın, CIA’dan emir almadan, daha doğru bir ifadeyle, CIA’nın içindeki CIA’dan emir almadan esir almış olduğu vatandaşlarımızı katletmeye cesaret edebileceğini düşünmenin aptallık, saflık değilse, sahtekârlık olduğunu vurgulamıştım. Bir kere bu cinayette tetiği çeken PKK, bu katliamı aldığı emir üzerine gerçekleştirilmiştir. Esirlerin tutulduğu mekânda PKK adına sorumlu olarak bulunan kişinin kesinlikle çetenin elebaşılarıyla bağlantısı vardır değil mi? Onlardan onay almadan böyle bir katliam için tetik çekemez! O zaman şu soruyu sormamız gerekiyor kendimize: Esir alınmış Türk vatandaşlarının katledilmesi onayını kim vermiştir? Burada kısaca Sakine Cansız olayını hatırlatalım! Cansız’ı kim, neden öldürmüştür? CIA’nın bu cinayeti işlediğinden şüphesi olan var mı? Sanırım yoktur. Bu cinayetle PKK’nın Kandil’deki yönetimine hem derin bir nefes aldırılmış, hem de CIA’nın belirlediği çizgi dışında hareket edeceklerin sonlarının ne olacağı gösterilmiştir. Yani kısaca, esir alınmış vatandaşlarımıza yönelik cinayet CIA tarafından işlenmiştir.

Şimdi gelelim son gelişmelere. Önce ABD adına yapılan açıklamada “Şartlı” bir mesaj yollanmıştır. Türkiye’nın yanında yer alınmamıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı, Irak'ın Gara bölgesinde şehit edilen 13 Türk vatandaşı için yaptığı açıklamada, 'Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK'nın elinde öldüğü haberleri doğruysa” ifadesini kullanmıştır. Yani ABD’nin başını çektiği emperyalist kamp bu katliam konusunda Türkiye’yi sorumlu tutma yönünde bir çaba içinde. “PKK'nın elinde öldüğü haberleri doğruysa” ne anlama gelmektedir? ABD Dışişleri Bakanlığı adına yapılan açıklamada bu kişilerin TSK tarafından öldürüldüğü iddiası dillendirilmektedir. Böyle planlanmış olmalı!

Peki ne oluyor? CIA hem çetesine emir kumanda zinciriyle bağlı PKK’ya “Öldür!” emri vermekte, hem de vatandaşlarımızın TSK tarafından öldürüldüğü yalanını yayması talimatını eklemektedir. PKK çete reislerinin yapacağı bir şey yoktur. Emir uygulanacaktır, uygulanmış ve vatandaşlarımız alçakça şehit edilmişlerdir. Bunun dünyada bir örneği daha yoktur. Savaş hukukunda bu cinayettir. PKK’nın benzer eylemleri vardır. Ama burada uzun zamandır esir tutulan bir insan topluluğunun katledilmesi söz konusudur.

Kısa bir süre önce basında yer alan haberlere göre, “ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Bakan Çavuşoğlu'na, şehit edilen 13 Türk vatandaşı için taziyelerini iletti ve bundan PKK'nın sorumlu olduğunu belirtti. MSB'den yapılan açıklamada, ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile görüşme gerçekleştirildiği bildirildi.” Yani ABD yetkilileri önce bu kişilerin PKK tarafından öldürüldüğünü şüpheli bir durum olarak açıklıyor ve Türk Hükümeti’ni yalancılıkla suçluyor, ardından da PKK’ya destek veriyor. Ama saatler sonra da gene aynı ABD Dışişleri Bakanlığı yaptığı yeni açıklamayla PKK’yı sorumlu tutuyor ve Ankara Büyükelçisi David Satterfield’i de devreye sokuyor. Bizzat Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katliamdan ABD’yi sorumlu tuttuğunu, bu yönde açıklama yaptığını hatırlayalım!

O zaman ne oldu? ABD: 1.Katliam için PKK’ya talimat verdi.2.Olayı sözde kınarken, PKK’yı aklıyor ve TSK’yı, Türk Devleti’ni sorumlu tutuyor.3.Yeni bir açıklamayla PKK’yı, yani CIA’yı sorumlu tutuyor.

Bütün bunları nasıl açıklamalı! ABD pişman mı olmuştur? Biraz geri giderek Kongre Binası’nın basılması olayına döneceğiz. Burada ne olmuştu? Farklı yorumlar oldu. Ancak, gelişme sürecinde bu olayın bizzat CIA içindeki Baydın’ı destekleyen tekelci sermayenin operasyonu olduğu ortaya çıkmıştı. CIA içindeki Baydın taraftarları -ki Biden'de karar veren tekelci sermayeyi temsil ediyorlardı- Kongre’nin basılması ve birkaç kişinin öldürülmesi planını gene CIA içindeki sözde “Trump taraftarları”na da pazarlamışlardı. Akıllı Trump bu oyunu göremedi. Bizzat kendisi tarafından CIA’ya yerleştirilmiş olan ve kararlılıkla “arkasında duran” ajanlara inanmış ve belli sınırlar içinde kalacak olan güç gösterisini kabul etmişti. Bu savaşta ABD tekelci sermayesinin “Baydın!” diyen kanadı kazandı. Ancak ne rekabet içindeki tekelci sermayenin CIA içindeki, ne de devlet içindeki temsilcileri ortadan kalkmıştı. Savaş devam ediyordu. Bu savaş, Ortadoğu’da emperyalist hegemonyanın sürdürülmesi için hangi yolun izleneceği konusunda da var. Burada “akıl” devrede mi? Şüphesiz ki aptallar sürüsü yönetmiyor bu istihbarat örgütlerini. Ama öze yönelik konuşursak, emperyalizmin aklı yoktur, olamaz da! Tabiatı gereği, sömürü, yağma ilişkilerini sürdürmede doğru denilebilecek, emperyalizmi ilelebet yaşatacak bir çıkış yolu bulamaz! Böyle bir yol yoktur, emperyalizm, “Kâğıttan Kaplan”, ”Tek Dişi Kalmış Canavar”, “Geberen Kapitalizm”dir. Bu süreci durduracak bir çözüm yoktur ve bu anlamda da emperyalizme çıkış yolunu gösterecek akıl da yoktur. “Emperyalizmin aklı yoktur” derken bunu anlatmak istiyorum.

Son gelişmeler, ABD emperyalizminin açmazını net bir şekilde göstermektedir.

ABD’nin artık “Türkiye’yle iyi sömürü ilişkileri” diye bir meselesi yoktur, “Türkiye’yi parçalamak” diye bir meselesi vardır. Bu konuda yürüttüğü savaşta da açmazdadır, çözüm gidememektedir. ABD bu siyasetiyle Ortadoğu’da, PKK veya ABD tarafından kurulmuş, yönetilen bir başka gücü desteklemeden bulunamaz! Ortadoğu ülkeleriyle tüm siyasi ilişkilerin kopması pahasına yatırımını “Kara Kuvvetlerim” dediği bu güçlere dayandırmaktadır. Türkiye’yle iyi ilişkiler değil, Türkiye’yi parçalamak meselesi. Bunu net olarak tespit edelim! ABD Türkiye’yi parçalamak istemektedir. ABD bu yönde, PKK’nın Türk Devleti tarafından tamamen ortadan kaldırılması durumunda bir başka “Kara Kuvveti” örgütlemek durumuyla karşı karşıya kalacaktır ve bence bu işe çoktan koyulmuştur da. ABD bir taraftan PKK’yı desteklemeye ve binlerce TIR silah göndermeye devam ederken, bir taraftan da, PKK’nın tamamen ortadan kaldırılması durumunda “Esas Kara Kuvveti” olarak hizmet verecek yeni çeteler örgütleme işine oyulmuştur, bu faaliyet içindedir. ABD bütün halkların olduğu gibi Kürt halkının da düşmanıdır ama “PKK dostu” hiç değildir. Bütün PKK çetesi ortadan kaldırılsa, yerine düzeni sürdürecek bir güç yerleştikten sonra ABD yöneticilerinin umurunda değildir. ABD yöneticilerinin elinde emperyalist yağma ve sömürüyü devam ettirmek için mucizevi çözümler yoktur. Emperyalist tekellerin temsilcileri arasındaki savaş olarak ortaya çıkan, emperyalist tekeller arasındaki rekabet, sadece bir yağma hedefli mücadele değil, aynı zamanda ortada net bir çözümün bulunmadığı, görülmediği bir mücadeledir.

Peki çözüm nedir? Türkiye Cumhuriyeti varlığını sürdürmekte kararlıysa, ki kararlılığından kimsenin zerre kadar şüphesi yoktur ve bu yönde ilerlemeler kaydetmiştir, antiemperyalist mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürmeli, bir yandan bu yönde dünya çapındaki kamplaşmada doğru saflarda yerini kararlılıkla almalı, milleti bu saflarda birleştirmelidir! Bizzat Sayın Cumhurbaşkanı, “İkinci Kurtuluş Savaşı” cümlesini sarf etmiştir. İki kampın olduğu her geçen gün daha net bir şekilde görünmektedir: Emperyalist kamp ve antiemperyalist kamp. Antiemperyalist deyince ilk aklımıza gelen Avrasya gerçeğidir. Avrasya’nın güçlü devletlerinin önderlikleri, savaşı ertelemek düşüncesiyle gerekli bazı adımları zamanında atmadıkları takdirde antiemperyalist kampa, ileride büyük bedellerin ödenmesine meydan verecek biçimde puan kaybettirecektir. Yakın tarihimizde bunun örnekleri vardır. Emperyalizm çağında, emperyalizmin herhangi bir millete karşı yürüttüğü savaş bütün antiemperyalist kampa karşı yürütülen bir savaştır. Ortadoğu’da durum, savaşan güçlere antiemperyalist kampın her türlü desteğini şart koşmaktadır. Savaş sadece Türkiye’nin savaşı değil, emperyalist kampla antiemperyalist kampın savaşı, özünde bir emek-sermaye mücadelesidir.

Bu yazıda operasyonun askeri yönü tartışma dışında bırakılmıştır. Operasyon neyi hedefliyordu? Genel olarak PKK çetesinin ortadan kaldırılmasına yönelik eylemler ve bu son operasyondaki durum. Şüphesiz eylem, özel olarak vatandaşlarımızın esir tutulduğu mekâna yönelik bir operasyondan ibaret değildi. Bu konular, askeri uzmanların tespitleri de dikkate alınarak hassasiyetle değerlendirilmelidir.

Sonraki Haber