PKK’nın Gara bozgununa üzülenler

Eski sahte TKP’li Veysi Sarısözen 16 Şubat tarihli Yeni Yaşam gazetesindeki “Gare Katliamı aydınlatılmalıdır, ‘ben dedim’ demekle olmaz” başlıklı yazısında sap ile samanı birbirine karıştırıyor. Sarısözen bir dönem hararetle savunduğu Gorbaçovculuktan da dönüş yaparak ve sosyalist mücadelenin tüm yükünü üzerinden tamamen atarak Amerikancı PKK/HDP kuyrukçuluğunda karar kıldı. Yurt dışında sahte TKP’nin Almanya’daki örgütü FİDEF ve diğer Batı Avrupa devletlerindeki benzer dernekler içinde yer alanların daha sonra nasıl savrulduklarına ve Batı hayranı haline dönüştüklerine tanık olmuştuk. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz Sarısözen'dir.

Avrupa ülkelerinin sığınağında ömür tüketen ve Türkiye ile bağları zayıflayan eski “ünlü” solcuların istisnalar hariç bütününe yakınının PKK’yı kurtarıcı olarak görmeye başlamalarında emperyalizmin etkileyici gücünü görmemek safdillik olur.

PKK/HDP’nin ezilmesinden dolayı üzülenler Sarısözen ile sınırlı değil. Mustafa Yalçıner’den Erkan Baş’a, Birgün gazetesinden Evrensel’e, Sol Parti’den EMEP’e ve CHP’den Deva/Gelecek partilerine kadar tüm bu cenah, Gara Harekâtı sonrası karalara büründü! Çünkü PKK/HDP ezildikçe siyaseten bağlı oldukları ABD/İsrail de ezilmekte ve gözden düşmektedir.

Sarısözen, Gara Harekâtı’nda TSK’nın başarısını hazmedemediği için çarpıtmalara girişiyor. TSK'nın Gara’da PKK’nın kaçırdığı 13 kişiyi bombalayarak öldürdüğü yalanını yanlış örneklemelerle açıklama yolunu tutan Sarısözen şöyle diyor:

“Ben şimdiye kadar Birinci ve İkinci dünya savaşları sırasında müttefik kuvvetlerin “düşmana esir düşen” kendi askerlerinin tutulduğu “esir kamplarını” havadan ve karadan bombaladığını duymadım, hiçbir yerde okumadım. Sovyetler Birliği’nin de “esir düşen” kendi askerlerinin bulunduğu “esir kamplarını” vurduğuna dair hiçbir habere rastlamadım. Hele şu Nazi “konsantrasyon lagerlerinde” esir Sovyet askerlerini akıl almaz işkencelere uğratan SS’lere rağmen. Hani bu kampları bombalasalar, “bir bizden yüz de düşmandan öldürdük” diyebilecekleri halde. Bu yapılmaz.”

Bay Sarısözen, birincisi; Hitler’in insan katleden Temerküz Kampları sizin yazdığınız “konsantsasyon lager” şeklinde değil “Konzentrationslager-KZ” olarak yazılır. En ünlüleri Auschwitz-Birkenau, Dachau’dur. İkincisi; karşılaştırma baştan sona yanlıştır ve ayıptır. Hitler esir tuttuğu insanların büyük bölümünü ilgili ülkeleri hiçe sayarak imha etmiştir. Üçüncüsü; PKK’nın elindeki Türkler esir katagorisine girmez. Sebebine gelince iki ordu savaşmıyor. ABD’nin beslemesi PKK’nın kaçırdığı ve kafalarına kurşun sıkarak hunhanca katleden bir cinayet şebekesidir sözkonusu olan.

Sarısözen, yurt dışındaki PKK’lılardan aldığı yalan yanlış bilgileri gerçeğin yerine monte ediyor. “Taraflar” sözcüğünü yazılarında sıklıkla kullanan Veysi Sarısözen Gara bozgununu yaşayan PKK’ya bir bakıma akıl hocalığı yapıyor ve şu öneriyi getiriyor: “Şimdi yapılması gereken, hem esirleri elinde tutan PKK’nin, hem de kampı bombalayan Türkiye’nin, “tarafsız bir heyetin bölgeye gitmesi ve uluslararası tarafsız bir Adli Tıp heyetinin otopsileri yapması “önerilerine” evet demesidir.”

Getirilen önerinin neresi doğru? Türkiye, ABD/İsrail’in kara gücü olan ve bölge devletleri arasına kama gibi sokulan PKK’yı nasıl muhatap kabul edip masaya oturur? Sarısözen’in bu önerisini kim ciddiye alır?

1980 öncesi Türkiye solunun fraksiyon kurucuları ve önderlerinin büyük bölümü 12 Eylül Darbesi öncesi ve sonrası yurt dışına çıktılar. Yerleştikleri ülkelerde yeni düzene alıştılar ve bir müddet sonra örgütlerinden koptukları gibi Türkiye’ye de yabancılaştılar.

Başı dik, onurlu ve antiemperyalist solculuktan sıyrılıp, kendini emperyalizmin piyonu PKK saflarında bulan sözde solcular, fiiliyatta ülkelerine yabancılaşan güruhlara dönüşmüştü. Veysi Sarısözenlerin yazdıklarına bakıldığında CHP’nin ve birlikte hareket edenlerin görüşleri ile paralellik taşıması anlamlıdır! Bu kadar mı benzerlik olur? PKK/HDP ile yan yana duruş içinde olanların görüşleri de birbirine benzer ve bu gayet normaldir! Normal olmayan CHP’yi hala Atatürkçü zannedenlerin yanlışı görmemeleri ve Atatürkçü tavır almamalarıdır.

Sonraki Haber