Post-Korona ekonomisi: Simit ekonomisi!-3:Çin üretiminin arkasında disiplin ve ÇKP var
Çin mucizesinin mimarının Komünist Parti olduğunu unutmayalım. Çin’deki otoriter tek parti sisteminin iyi bir planlama ile ve çok çalışarak, sermaye birikimini düzenleyerek yönlendirmesi kitleleri refah içinde modern yaşama kavuşturmuştur.
Anlaşılıyor ki, Kate Raworth zaten kitabında modeline en yakın kent olarak Amsterdam tarafından modeli uygulamak için siyasetçiler tarafından çağrılmış ve o da umutla gitmiş. Ama kendisi bu girişimlerin en sonunda vaatleri yerine getirip getiremeyeceğinin belirsiz olduğunu da kitabında kabulleniyor:
“Mesela Park 20I20’nin binaları geri dönüşümü mümkün malzemelerle yapılsa da gerçekten bir gün geri dönüştürülecekler mi? Sundrop Farms’ın seraları büyük oranda güneş enerjisiyle çalışır fakat bulutlu günlerde yedekte tutulan gazlı kazandan yararlanılmaktadır: Bu kazanı kullanmadan da başarılı olabilirler mi?”
Bu girişimler sürdürülebilirliğe yönelik iyi niyetle atılan adımlar olabilir veya yazarın simit ekonomisiyle iş yapma çeşitlerini sıraladığı bölümde belirttiği üzere, yeşili kullanarak itibarı artırmaya yönelik bir çaba da olabilir. Ancak küresel kapitalizmde yaygın olan klasik iktisat anlayışını “insanlığın iyiliğine olacak şekilde geliştirmek” için ne kadar önemli ilerlemeler olduğu şüphelidir.
“Bölüştürmek için tasarla” bölümünde Raworth kurumsal dünyada gücün paydaşların yani üst sınıfın elinde olduğu, işçilerin ise dışlanmış oldukları ve her an kovulabilecek birer girdi olarak görüldükleri dile getirilmektedir. Raworth’un bu sınıf ayrımını sona erdireceğini düşündüğü iki tasarım vardır: Köklü üyelik ve paydaş finansı.
“Köklü üyelik” bir işçinin bir şirketin kalıcı çalışanı olacağını garanti etmektedir. Paydaş finansı ise mülkiyet ortaklığından ziyade paydaş yatırımlarına finansmanların sabit ve adil bir getiri vaadiyle sağlanması. Çalışanların kalıcı olarak bir yerde çalışması çözümü çalışanların tümünün gönülden razı olacağı bir çözüm müdür? İşçiler veya çalışanlar hangi koşullar altında bunu kabul edecektir? Bahsedilen konular Marx’ın yaptığı gibi zorunlu emek, ücretli emek gibi kavramları derinlemesine incelemeyi gerektirir ve Raworth tezini desteklemek için Smith, Mill, Ricardo gibi klasik iktisadın fikir babalarının görüşlerine yer veriyor olsa da Marx’ın ortaya koyduğu sorunları detaylandırmayarak bu muhtemel engelleri aşma zahmetine girmiyor. Örneğin Marx, lümpen proleterya olarak nitelendirdiği bir değişimi başlatabilecek bilinçten bile yoksun olan kötü durumdaki işçi sınıfının veya artık değer üreterek kârını artırmaya çalışan endüstri sahiplerinin bu döngü içinde sıkışıp kaldığını, mevcut ekonomik altyapı toplumsal kültürü, düşünceyi, üstyapıyı belirlediği için baskın ekonomik anlayışa karşı olan argümanların doğrudan absürt görüneceğini söyler. Rawort bunlardan hiç söz etmiyor.
SİSTEM ELEŞTİRİSİ
Aslında Raworth bahsettiği iktisat düzeni karşısındaki zorlukların farkında. Ancak yine de insanlığın son raddede yenilenebilir kaynakları kullanarak paylaşımcı bir şekilde hareket edebileceğine ve nihai amaç olarak kendisinden sonraki kuşaklara da temiz bir dünya bırakmayı isteyeceklerine inanıyor. Raworth’un yaklaşımı ister istemez Marx’ın kapitalizmin ilkelerini değiştirmeyi akla getirmeden sürekli insan ve hayvan haklarını savunanlara, gazetecilere, köşe yazarlarına karşı olan yaklaşımını akla getiriyor. Marx bildiğiniz üzere bu şekilde sistem eleştirisi yapanları burjuva sosyalizmi istediklerini söyleyerek alay etmektedir.
Niye Marx’tan örnekler verdim, açıklamakta yarar görüyorum. Zira Marx’ın görüşlerinden etkilenen toplumlar, devrimler neticesinde bu yolda ilerlerken takribi 70 yıl esen kızıl rüzgâr birçok toplumsal felakete sebep oldu. Herhalde devrimcilerin arzusu bu değildi. Ama kendini dağıtan SSCB ve Glasnost muydu, bilemiyorum. Diğer yandan şu anda yaşadığımız Çin mucizesinin mimarının Komünist Parti olduğunu unutmayalım. Çin’deki otoriter tek parti sisteminin iyi bir planlama ile ve çok çalışarak, sermaye birikimini düzenleyerek yönlendirmesi; kitleleri refah içinde modern yaşama kavuşturmuştur. Bu sırada meydana gelen tabiattaki kirlenmeler ise yine aynı otoriter yöntemle aşılmaya çalışılmaktadır. Meselâ, tüm üretimin hava kirliliği azalana kadar durdurulması gibi…
Batı’da ise meselâ, Almanya’da hükümetler klasik teşvik yöntemleriyle tatminkâr neticeler almaktadırlar. Yine Raworth’un örneğinde, Almanya’da
2004’te hükümet yenilenebilir enerji üreten haneler ve kurumlar için bir tarife garantisi getirip, elektriğin perakende fiyatının üzerinde ödeme yapma teklifinde bulundu. Bu hamle ülke genelinde rüzgâr, güneş, hidroelektrik ve biyokütle enerjilerine kapsamlı ve dönüştürücü yatırımların yapılmasını sağlarken, sadece on yıllık sürede ülkenin elektriğinin yüzde 30’unun yenilenebilir enerjiden elde edilir hale geldi. Hükümet aslında teşvik olarak yenilenebilir enerji insiyatifine birim başı değer atfetmiş, nakit para ödemiş ve dönüşüm gerçekleşmişti.
HIZLA TÜKENEN KAYNAKLAR
Kate Raworth’un çevrenin kirlendiği, kaynakların hızla tükendiği klasik ekonomi anlayışının kendi içinde soyut, kapalı bir sistem olup insanı içine dahil etmediğine dair fikirleri aydınlatıcıdır. Ancak “Bütün insanlık ve doğa için iyi olacak herkesi doyuracak bir ekonomi anlayışı gerekmektedir” söylemi, çok klişe bir söylemdir ve asıl olan bunun nasıl olabileceğinin konuşulması ve net dayanakların gösterilmesi gereklidir. Kitapta bulamadığım bu soruların yanıtını Amsterdam’da uygulanacak modelde ileride görebileceğiz umarım.
Örneğin, Raworth, “ekonominin bahçıvanları canla başla mücadele edip bitkiler büyüyüp olgunlaştıkça onların seçilmesi, bir saksıdan diğerine taşınması, aşılanması, budanması ve ayıklanmasıyla uğraşmak zorundadır” diyerek bu şeylerin güdülmesi tamamen kendi başlarına bırakılmamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunun ekonomi üzerindeki devlet kontrolünden hangi kapsamda farklı olduğuna yönelik tatmin edici bir açıklama kitapta yok, o “şeyleri” yapacaklar kim belli değil. Yani kitabın genelinde; mevcut ekonomik düzenin yerine insana ve doğaya daha çok değer veren ekonomik anlayışın hangi somut adımlar ile geliştirilebileceğine dair belirsizlikler var. Yeni modelleri denemeden önce reçeteleri ve sonuçlarını daha iyi anlamak gerektiğini düşünüyorum. Bir de tabi Bjorn Lomborg gibi iklim değişikliğinin gerçek olduğunu ama dünyanın sonunun öyle sanıldığı gibi “hemen şimdi gelecek” gibi bir şey olmadığını savunan ve bu nedenle kötü bilim ile aklımızı kirletip ve kötü ekonomi ile dünya kaynaklarını yanlış yerlere akıtarak, gezegenimize aslında zarar verildiğini düşünenlere de kulak vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu da tartışmamız gerekir. Hatta belki de iklim değişikliğinin sonuçlarının sanıldığı kadar abartılı olup olmadığından başlayarak!
BİZ ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPIYORUZ
Ben diyorum ki: Dünyadaki sulak alanların yıllık ekonomik değeri 3,4 milyar, böcek ve polenlerin yayılmasına yönelik hizmetler 160 milyar ABD dolarına tekabül etmektedir. İktisatçıların “doğal sermayenin ve ekosistemlerin” parasal değerini hesaplayabildiklerini görüyoruz. Şayet hükümetler bu varlıklara paha biçer, sertifikalandırırlarsa; finansal birer araç haline gelen bu değerlerin piyasalarda tedavülü sonucunda doğanın değeri tespit edilmiş olur ve tüm dünyadaki kapitalist güdülerin peşinden koştuğu bir cazibe haline gelebilir. Malum şimdi bunun tam tersi bir uygulama; cezalandırma, vergilendirme sistemi var. Hayattan lezzet ve haz almak ek vergilerle (KDV, ÖTV gibi) cezalandırılıyor. Bu ise hükümetlere ilave vergi geliri sağladığı için tercih ediliyor.
Bilakis pahası tespit edilmiş doğa değerlerinin finansal piyasalardaki tedavülü çevreciliği cazip bir yatırım haline getirecektir. Tabi şu anda suni bir piyasası olan karbon emisyon kağıtlarını kastetmiyorum. Zira bu usul kurnazca, siz çevreyi kirletirken temiz çalışan endüstrilerin katkısından yararlanıp kâğıt üzerinde ortalama bir düzeltme imkânı sağlıyor. Ama çevrenin kirletilmesini önleyecek gelişmeleri teşvik yerine, bilakis kirletici faaliyetleri mümkün kılıyor.
Biz Yıldız Holding olarak Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma hedefleri doğrultusunda başta Ülker, Şok Marketler, Bizim Toptan, Superfresh olmak üzere birçok şirketimizde karbon salınımını azaltmak üzere faaliyetler yapıyor; yetenek yönetimi ve değer zincirinde kalite ve güvenlik odaklı yaklaşımları hayata geçiriyor, düzenli olarak raporluyoruz. Birleşmiş Milletler’in bu konudaki küresel işbirliği çağrılarına destek veriyoruz. 65 bin çalışanımızla çevre dostu bir şirket olma yolunda samimiyetle ilerliyoruz. Kaynaklarımızı doğru yerlere aktararak, sonuç alıcı eylemleri gerçekleştirerek ama tüm bunları israfa yol açmadan yapıyoruz. Yukarda belirttiğim gibi küresel ısınmanın yani iklim değişikliğinin gerçek olması başka bir şey, bunun kıyamete yol açacağının çığırtkanlığını yapıp bir salgın benzeri korku iklimi yaratmak başka bir şey. BİTTİ
Diğer yazılar için;
https://aydinlik.com.tr/haber/post-korona-ekonomisi-simit-ekonomisi-223175-2
Post-korona ekonomisi-2: Liberal ekonomiler bizi krizin içine soktu